Jump to content
NetObur

Feneroin

Yönetici
  • İçerik sayısı

    1011
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    10

Everything posted by Feneroin

  1. Rüya üzerine inşa edilen 2.Hasan cami dünyanın en büyük ikinci cami özelliği taşıyor. Fas’ın en büyük şehirlerinden biri olan Kazablanka’da bulunan dünyanın en büyük camileri arasında gösterilen 2. Hasan caminin en önemli özeliği ise Kral 2. Hasan’ın isteği üzerine Atlantik Okyanusu’nun üzerine inşa edilmesidir. Rüya üzerine yapılan Cami Fas’ın Beyaz şehri Kazablanka. Atlas Okyanusu’nun sınırında bulunan bu şehir Fas’ın en büyük şehridir. Okyanus kıyısında Kazablanka’nın en önemli yapısı Hasan 2 Camii, Mekke’den sonra dünyanın en büyük camisi konumunda. Fas’ta büyük etkisi olan Kral 2. Hasan’ın bir rüyası üzerine yapımına başlanan bu muhteşem cami, kralın rüyasına uygun şekilde İslâm’ın simgesi olarak, 4’te 3’ü Atlantik Okyanusu’nun üzerine inşa edilmiş. 1980 yılında yapımına başlanan cami, sekiz yılda tamamlanmış. Caminin minaresi tam 200 metre yüksekliğinde. Aynı anda 100 bin kişinin namaz kılabildiği ve çok ince bir işçiliğin ürünü olan Hasan 2. Camii’nin üzeri açılabilir konumda inşa edilmiş. İki katlı cami Fas’ın karakteristik özelliklerini barındırıyor. Yapımı on üç yılda tamamlanan cami tabiî sahilde değil, sun’î platform üzerinde inşa edilmiş ve tam anlamıyla suyun üstünde duruyor. Caminin zemini yüksek mukavemetli camdan yapılmıştır, böylece ziyaretçilerin okyanusun dalgalarını ve sualtı sakinlerini görebilme imkânı oluyor. 2. Hasan’ın Cami Yapımına Dair İsteğini Şöyle İfade Eder “Suyun üzerinde bir cami yaptırmak istiyorum, çünkü Allah’ın tahtı su üstündedir. ([Kuran-ı Kerim, Hud Suresi, 7.Ayet] O’nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur.)Bu nedenle, oraya ibadet etmeye gelenler, Yaratıcı’nın toprak üzerindeki büyüklüğünü görenler, O’nun gökyüzü ve okyanustaki büyüklüğünü de tahayyül edebilir.” Geleneksel Fas mimarisine uygun şekilde yapılan cami, bir kısmı deniz doldurularak oluşturulan 12 hektarlık bir alana kurulmuştur. yayılmaktadır.200 metre yüksekliğe ve 25 metre genişliğe sahip minareden Mekke’ye doğru 30 km uzağa kadar görülebilen lazer ışığı yayılmaktadır. Kuzey Afrika ve Endülüs’te görmeye alışık olduğumuz kare ebatlı ve kuleyi andıran minarelerden esinlenerek yapılan minareyi şehrin pek çok yerinden görmek mümkün
  2. Eşsiz manzarasıyla hayranlık uyandıran Nemrut Dağı'nın ziyaretçi sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Nemrut’a çıkmak, ve burada her gün güneşi selamlayan esrarengiz heykellerle birlikte güneşi doğurmak hiç şüphesiz Türkiye’de yapılacak en ikonik şeylerden. Nemrut Dağı, Adıyaman ilindeki Kahta ilçesi yakınlarında Ankar dağları civarında 2.150 metre yüksekliğinde bir dağdır. Toros dağ silsilesinde bulunur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Adıyaman ili sınırları içindedir. 1988 yılında ilan edilmiştir. Adıyaman ‘Nemrut Dağı’ Adıyaman ili Kahta ilçesi sınırları içerisinde bulunan, yüksekliği on metreyi bulan büyüleyici heykelleri, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle Kommagene Krallığı’nın kutsal alanı olarak nitelendirilen Nemrut Dağı, 1987 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’nde kültürel varlık olarak yerini almıştır. Nemrut Dağı, Anadolu’da Helenistik Dönem’e ait en görkemli kutsal kalıntıları barındırır. Yazıtlara göre I. Antiochos tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan bir tümülüs ve tümülüsün üç tarafını çevreleyen kutsal alanlar inşa ettirmiştir. Doğu, Batı ve Kuzey terasları olarak adlandırılan bu alanlardan Doğu ve Batı teraslarında büyük boyutlu heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Tanrıların tasvir edildiği beş heykelin arasında I. Antiochos’un heykeli de yer almaktadır. Heykel sırası bir aslan ve kartal heykeli ile başlar. Aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü temsil etmektedir. Doğu Terası ise Tanrılar Galerisi, Atalar Galerisi ve Sunak’tan oluşmaktadır. Doğu teras ile batı teras heykel dizileri aynıdır. Ancak Doğu terastaki tahtlar, batı terasta ise heykel başları daha sağlamdır. Doğu ve Batı Terası’nda heykellerin tahtlarını oluşturan taş blokların arkasında Grekçe yazılmış 237 satırlık uzun bir kült yazıtı (nomos) bulunmaktadır. I. Antiochos’un vasiyetnamesi niteliğindeki yazıtta bu kutsal alan hakkında bilgiler ve kültün uygulanması ile ilgili hükümler yer almaktadır. Tamamlanmamış stel ve kaidelerin bulunduğu Kuzey Terası ise Doğu ve Batı teraslarını birbirine bağlayan tören yoludur. Tanrılarla Selamlaşan Kral Bu kırılgan toplumu bir arada tutmak için I. Antiochus, tanrılar tarafından görevlendirildiğini ve korunduğunu ifade eden tanrılar ile tokalaşma heykellerini yaptırarak ülkenin dört bir yanındaki tapınaklara koydurtmuş. Nemrut’ta da bunlardan bir tane bulunuyor.Bu sayede halk hem kendini güvende hissediyor, hem de bu yeni düzene uyum gösteriyormuş. Nemrut Dağı Heykellerinin Keşfi Buradaki eserlerden ilk kez bahseden Alman Mühendis Karl Sester, 1881 yılında Diyarbakır’da yol yapım işlerinde görevliymiş (ne hikmetse tüm kıymetli tarihi eserlerimizi Alman yol mühendisleri bulmuş). Sester buranın Asurlular’dan kalmış olduğunu düşünüyormuş. Sester’in verdiği bilgiler ile Kraliyet Akademisi bu bölgeye araştırma yapması için Otto Punchtein liderliğinde bir ekip göndermiş. Bu ekip, buradaki eserler üzerinde uzun bir süre çalıştıktan sonra Otto Punchtein, Yunanca yazılmış olan kitabeyi çözmüş ve buranın Kommagene Krallığı’na ait olduğunu ve kralı I. Antiochus tarafından yaptırıldığını keşfetmiş. Antiochus’un ağzından yazılmış olan kitabe buranın sırrının çözülmesini sağlamış. Aynı zamanda bu kitabede I. Antiochus’un yazılarını da içeriyormuş. Sonraki yıllarda 1953’ten 1980’li yıllara dek süren arkeolojik çalışmalar, Amerika’lı Arkeolog Theresa Goell ve Friedrich Karl Dörner tarafından sürdürülmüş ve bu çalışmalara İstanbul Arkeoloji Müzesinin kurucusu Osman Hamdi Bey ve Alman Mühendis Karl Humann da katılmış. Bu kazılar sonucunda ortaya çıkan taşınabilir eserler çeşitli müzelerde sergilenirken, heykeller ve yazıtlar da Nemrut Dağı’nda ziyaretçilerini bekliyor. Nemrut Dağı, 1987 yılında UNESCO Dünya mirası listesine girmiş, 1989 yılında Milli Park olarak ilan edilmiş ve bölge koruma altına alınmış. Nemrut’a Gelmişken Buraları da Ziyaret Edebilirsiniz Eğer Nemrut Dağı’na gün doğumunda çıkmaya karar verirseniz, hazır buralara kadar gelmişken, bölgede Kommagene Krallığı’ndan ve Roma İmparatorluğu’ndan kalma diğer yerleri de görmek isteyebilirsiniz. Karakuş Tümülüsü Karakuş Tümülüsü, Nemrut Dağı’na yürüyerek 8 dakika, 750 metre uzaklıkta kalan, Kommagene Krallığı kadınlarına ait bir anıt mezar. Yaklaşık 20 metre yüksekliğindeki tümülüsün üzeride bulunan sütundaki kartal heykelinden dolayı yöre halkı burayı karakuş olarak adlandırmış. Diğer sütunların üzerinde de boğa ve aslan heykelleri varmış ama günümüze sadece boğa heykelinin vücut kısmı gelmiş. Tümülüsün batısında ise Kommagene kralı I. Antiochos’un oğlu Kral II. Mithridates’in, kız kardeşi Laodike ile tokalaşma sahnesini betimleyen bir kabartma var. Sütun üzerindeki yazıttan anıt mezarın, Kral Antiochos’un eşi İsias, kızı Antiochis ve torunu Aka’ya ait olduğu anlaşılıyor. Cendere Köprüsü (Septumus Severus Köprüsü) Karakuş Tümülüsü’nü geçtikten yaklaşık 10 kilometre sonra Sincik-Kocahisar yol ayrımında bulunan ve Cendere Çayı üzerinde yer alan Cendere Köprüsü, Roma Köprüsü veya Septimius Severus Köprüsü, Roma İmparatoru Septimius Severus’un (MS 193-211) emriyle yaptırılmış. Antik Roma mimarisinin muhteşem bir anıtsal örneği olan köprü, toplam 7 metre genişliğinde, 30 metre yüksekliğinde ve 120 metre uzunluğunda. Köprünün en ilginç mimari özelliği ise hiç harç kullanılmadan yapılmış olması. KöprüHer iki tarafından da rampa şeklinde yükselerek orta kısımda birleşmesi, köprüye hem dayanıklılık hem de estetik bir görünüm katıyor. Arsameia Ören Yeri Adıyaman’a 60 kilometre, Nemrut Milli Parkı’na da 10 dakika sürüş mesafesinde olan Arsameia Ören Yeri’ne de gelmişken mutlaka gidin. Kral I. Antiochos kitabelerinde söz edildiğine göre, Arsameia (Nymphaios Arsameia’sı), İ.Ö. 2. yüzyılın başlarında Kommagene Krallığı’nın yazlık başkenti ve idare merkeziymiş. Buraya geldiğinizde, Mitras’ın kabartma stelini, ayin platformu üzerinde Antiochos-Herakles’in tokalaşma stelini ve bunun önünde Anadolu’nun bilinen en büyük Grekçe yazıtını, yazıtın bulunduğu yerden başlayan 158 metre derine inen tüneli görmeden geçmeyin
  3. Afad, afet ve acil durumlarda yardıma koşan sadece ülkemizde değil uluslararası bir yardım gerçekleştiren yardım kuruluşudur. AFAD Nedir? Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı veya kısa adıyla AFAD; 29 Mayıs 2009 tarih ve 5902 sayılı kanunun 17 Haziran 2009’da Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla; İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü (SSGM) ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü (TAY) yerine kurulan afet ve acil durum yönetimi kurumudur. AFAD Numarası Kaç? AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) santral numarası ‘0 (312) 258 23 23’ olup, acil çağrı numarası ‘122’dir. AFAD Hakkında Türkiye sahip olduğu tektonik, sismik, topografik ve iklimsel yapısı gereği doğal afetlerle sıklıkla karşı karşıya kalan bir ülke. Su baskını, sel, çığ, heyelan, yangın ama en önemlisi deprem… Ülkemiz depremlerde insan kaybı açısından dünyada üçüncü, etkilenen insan sayısı açısından sekizinci sırada. Ortalama olarak her yıl büyüklüğü 5 ile 6 arasında değişen en az bir deprem yaşanmakta… Doğal afetlerin doğrudan ya da dolaylı olarak neden olduğu maddi ve manevi kayıplar afet yönetiminin ve koordinasyonunun günümüz dünyasında ne kadar titizlikle ele alınması gerektiğinin bir kanıtı… Ülkemizde doğal afetlere ilişkin politikalar ilk olarak 1939 Erzincan Depremi sonrası geliştirilmeye başlanmış; 1959 yılında çıkarılan 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” ile konuyla ilgili yasal boşluk giderilmeye çalışılmıştır. Afetlerle ilgili yasal düzenlemeler 1988 yılında devletin tüm imkanlarının afet bölgesine en hızlı şekilde ulaşmasını ve afetzede vatandaşlara en etkin ilk müdahalenin yapılmasını sağlamak amacıyla çıkarılan “Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik” ile devam etmiştir. Türkiye’de afet yönetimi ve koordinasyonu alanında dönüm noktası ise 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’dir. Büyük can kaybına ve geniş çaplı hasara neden olan bu deprem, ülkemizde afet yönetimi konusunun tekrar gözden geçirilme zorunluluğunu acı bir şekilde ortaya koymuştur. Eşgüdüm sağlanması gereken kurumların afetlerle ilgili yetki ve sorumluluklarının yeniden tanımlanması ihtiyacı afet ve acil durumlarda yetki ve koordinasyonun tek bir elde toplanmasını zaruri kılmıştır. Bu doğrultuda afetlerle ilgili olarak görev yapan İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık’a bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kapatılarak 2009 yılında çıkarılan 5902 sayılı yasa ile Başbakanlık’a bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kurularak yetki ve sorumluluklar tek bir çatı altında toplanmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili yapılan düzenlemeler kapsamında, 15 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan 4 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması, afetlere müdahale edilmesi ve afet sonrasındaki iyileştirme çalışmalarının süratle tamamlanması amacıyla gereken faaliyetlerin planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordine edilmesi ve etkin uygulanması için ülkenin tüm kurum ve kuruluşları arasında işbirliğini sağlayan, çok yönlü, çok aktörlü, bu alanda kaynakların rasyonel kullanılmasını gözeten, faaliyetlerinde disiplinler arası çalışmayı esas alan iş odaklı, esnek ve dinamik yapıda teşkil edilmiş bir kurumdur. Bu çerçevede; ülkemizde yeni bir afet yönetim modeli uygulamaya konulmuş olup, getirilen bu model ile öncelik ‘‘Kriz Yönetimi’’nden ‘‘Risk Yönetimi’’ne verilmiştir. Günümüzde ‘‘Bütünleşik Afet Yönetimi Sistemi’’ olarak adlandırılan bu model, afet ve acil durumların sebep olduğu zararların önlenmesi için tehlike ve risklerin önceden tespitini, afet olmadan önce meydana gelebilecek zararları önleyecek veya en aza indirecek önlemlerin alınmasını, etkin müdahale ve koordinasyonun sağlanmasını ve afet sonrasında iyileştirme çalışmalarının bir bütünlük içerisinde yürütülmesini öngörmektedir. Başkanlığımız, illerde doğrudan valiye bağlı İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri ve 11 ilde bulunan Afet ve Acil Durum Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlükleri vasıtasıyla çalışmalarını yürütmektedir. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, afet ve acil durumlara ilişkin tek yetkili kurum olup, bir şemsiye kurum anlayışıyla afet ve acil durumun niteliği ve büyüklüğüne göre gerek Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri, Sağlık, Ulaştırma ve Altyapı vb. ilgili diğer bakanlıklar ile gerekse sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içerisinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Kurulduğu günden bu yana ülkemizde yaşanan Elazığ, Simav ve Van depremlerinde en etkin ve hızlı müdahaleyi gerçekleştirmiş, deprem sonrası yürüttüğü başarılı iyileştirme politikaları ile afetzede vatandaşlarımızın yaralarını en kısa sürede sarmıştır. Antalya, Samsun ve Sinop’ta yaşanan sel felaketlerinde ilgili kurumlarla kısa sürede koordinasyon sağlanarak afet bölgesinde hayatın normale döndürülmesi çalışmaları ivedilikle tamamlanmıştır. Sadece ulusal çapta değil uluslararası anlamda da birçok başarılı operasyona imza atan Başkanlığımız, dünyanın en uzak coğrafyalarında dahi yaşanan afet ve acil durumlara kayıtsız kalmamış, kaliteli, profesyonel ve alanında uzman personeli, teknolojik ekipmanı ile Haiti’den Japonya’ya, Şili’den Myanmar’a kadar yardım elini uzatmış; Libya, Tunus, Mısır ve Suriye yaşanan toplumsal olaylarda dünyanın takdirini kazanan tahliye ve insani yardım operasyonlarını başarıyla gerçekleştirmiştir. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bundan sonraki süreçte de gerek ulusal gerekse uluslararası boyutta üzerine düşen görev ve sorumlulukları, sahip olduğu donanımlı personel ve geliştirdiği etkin politikalarla yerine getirmeye devam edecektir. AFAD’ın Görevleri Nelerdir? Planlama ve Risk Azaltma Dairesinin görevleri şunlardır; Ülke düzeyinde uygulanacak afet ve acil durum müdahale, risk yönetimi ve zarar azaltma planlarını yapmak veya yaptırmak. Muhtemel afet ve acil durum bölgelerini tespit etmek ve önleyici tedbirleri ilan etmek. Zarara uğraması muhtemel yerlerin plan, proje ve imar esaslarını belirlemek. Aynî, nakdi ve insani yardım esaslarını belirlemek. Yurt içi ve yurt dışında meydana gelen afet ve acil durumlarla ilgili bilgileri toplamak ve değerlendirmek. Afet ve acil durumlara ilişkin; Yönetim stratejilerini belirlemek. Kamu yatırımları ile personel ihtiyacı konusunda ilgili kurumlara öneride bulunmak. Sigorta hizmetlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasını sağlamak. Hizmet standartlarını ve akreditasyon esaslarını belirlemek ve denetlemek. Başkan tarafından verilecek benzeri görevleri yapmak
  4. Gümüşhane'deki Santa Harabeleri 17. yüzyıl Rum mimarisine özgü eserleri barındırıyor. Bozulmamış yapısıyla dikkat çeken bölgenin daha fazla turist ağırlayabilmesi için çalışmalar yapılacak. Doğu Karadeniz’deki Rum-Pontus Devleti’nin en önemli kültürel miraslarından Santa Harabeleri, 1923’te Rumların bölgeden göç etmesi ve 1950’li yıllardan sonra yöre insanının başka illere gitmesinden bu yana sessizliğini koruyor. Doğu Karadeniz‘deki önemli kültürel miraslardan Santa Harabeleri, 1923’te imzalanan Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi’nin ardından Rumların bölgeden göç etmesi ve sonrasında yöre insanın ekonomik gerekçelerle başka illere gitmesiyle yaklaşık yarım asırdır sessizliğini koruyor. Gümüşhane merkeze 72 kilometre uzaklıkta, Dumanlı köyü sınırları içinde yer alan Santa Harabeleri, Rum sivil mimarisine özgü eserlerini barındırıyor. Santa Bölgesi, Fatih Sultan Mehmet döneminde -1461-1476 yılları arasında- tüm Trabzon ve Doğu Karadeniz bölgesiyle beraber fethedilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarına dahil edilmiştir. Santa harabeleri, Gümüşhane kent merkezine yaklaşık 80 km uzaklıkta Yağmurdere Bucağı Dumanlı Köyü sınırlarında yer almaktadır. Santa Yanbolu Deresinin doğduğu vadilerle birbirinden ayrılmış 3 ayrı yamaç üzerine kurulmuştur. Dini, ticari ve kültürel önem taşıyan Santa bölgesinin Rum çetelerin sığınağı olarak da kullanıldığı bilinmektedir. Günümüzde ‘Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı’ olarak ilan edilen bölgenin önceleri 9 ayrı mahalleden oluştuğu söylenmektedir. Gümüşhane “Santa Harabeleri” Trabzon-Gümüşhane sınırında yer alan Santa Harabeleri, taştan inşa edilen tek katlı konutları, her mahallede en az bir kilise ve her sokaktaki çeşmesiyle görenleri adeta büyülüyor. Rumlar tarafından 17. yüzyılda kurulduğu bilinen ve arkeolojik, doğal sit alanı olan bölgede, taştan inşa edilen tek katlı konutlar ve her mahallede en az bir kilise, her sokakta da bir çeşme bulunuyor. Birbirini kuş bakışı çok net görebilen 3 ayrı yamaç üzerine kurulmuş Santa Harabelerinde mahalle olarak da 7 yerleşim yer alıyor. Bu mahallelerde 18. yüzyılın son yarısında inşa edilen resmi binalar da dikkati çekiyor. Son yıllarda özellikle fotoğraf tutkunlarını cezbeden Santa Harabeleri, yerli ve yabancı turistlerce de keşfedilmeyi bekliyor. Nüfus mübadelesinin ardından Yunanistan’a göç eden Rumların bölgeyi “gizli cennet” olarak nitelendirilir. “Santa’da 7 mahalledeki mimarinin aynı elden çıkmış olduğunu gidenler göreceklerdir. Gerek doğal güzellikleri gerekse Rum mimarisine ait örnekleriyle tek bir ırka sahip mimari söz konusu bölgede. Aynı zamanda müthiş bir doğal güzelliğe sahiptir.
  5. Adıyaman'da 1800 yıllık tripleks mağaralara ilk kez girildi... Adıyaman'ın Kahta ilçesi Teğmenli (Kergürog) köyü sınırları içerinde bulunan mağaraların gizemi çözülüyor. Adıyaman’da sarp kayalıklara oyulmuş 1800 yıllık tripleks (3 katlı) mağaraların içine dağcılık teknikleri kullanılarak ilk kez girildi. Adıyaman’da 1800 Yıllık Tripleks Mağaraları Görmeye Hazır Mısınız? Adıyaman’ın Kahta ilçesi Teğmenli (Kergürog) köyü sınırları içerinde bulunan mağaraların gizemi çözülüyor. Daha önce içerisine girilemeyen 1800 yıllık mağaralara yetkililer ilk kez girdi. İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü görevlilerinden lojistik ve teknik destek alan ekipler halat yardımı ile mağaralara girebildi. Mağaralara giren ekip içeride inceleme yaparak, yapının hangi döneme ait olduğunu tespit etti. En az 100 metre uzunluğundaki sarp kayalara oyulmuş mağaraların birbirine bağlı olduğu ortaya çıktı. Yerden yaklaşık 40 metre yükseklikte başlayan mağaraların zeminin katının diğer katlardan bağımsız olduğu, zemin kat üzerindeki 3 katlı mağaraların içten merdiven ile birbirine bağlı olduğu görüldü. 1800 yıl önce zemin kat hariç 3 katlı yapılan mağaralar yapısıyla göz kamaştırdı. Kaya yerleşim yerinde 2 farklı yerde 2 farklı yazıtın olduğu gözlendi. Geniş odalar ve farklı yazıtların bulunduğu mağaraların kraliyet kültü (tapınma alanı) olabileceği tahmin ediliyor. Yaklaşık 100 metre yüksekliğe sahip… Adıyaman Müze Müdür Vekili Mehmet Alkan gazetecilere yaptığı açıklamada, “Yaklaşık 100 metre yüksekliğe sahip mağaraların 3 katlı ve içten merdivenle birbirine bağlı oldukları görüldü. Bu kaya yerleşiminde 2 farklı yerde 2 yazıt tespit edildi. Bu yazıtlardan birincisi ‘Bakhios’un mağaraları’ şeklinde tercüme edilmektedir. Bakhios burada tanrı Dionysos olabileceği gibi, Bakhios adında bir kişi ismi olma ihtimalide var. İkinci yazıtta ise ‘Büyük Kral Mithradates’in oğlu ve torunu’ şeklinde geçmektedir. Buda Kommagene Kralından Kral Mithradates’in kült alanı olarak düşünülmektedir” dedi. Tarih olarak M.S. 2. Yüzyıla tarihleyebiliriz… Mağaraya tırmanmayı başaran Müze Müdürlüğü Uzmanı Mustafa Çelik ise “Kahta ilçe sınırları içerisinde bulunan bir alandayız. Yaklaşık 100 metrelik, 90 derecelik eğime sahip sarp bir kayalık var. Biz burada AFAD’dan gerekli lojistik ve eğitim desteği alarak yukarı çıkabildik. Dağcılık tekniklerini kullandık. Yukarı çıktığımızda ilk kat, üsttekilerden bağımsız kaya yerleşim alanı gördük. Ancak daha sonra yukarı çıktığımızda birbirine merdivenlerle bağlantılı yukarıya doğru tırmanan bir nevi tripleks diyebileceğimiz kaya yerleşim alanı gördük. Var olan yazıtlardan buranın bir kült alanı olabileceğini düşünmekteyiz. İçeride yer yer sunu çukurları, harici su depolayabilecekleri alanlar mevcut. Tarih olarak M.S. 2. Yüzyıla tarihleyebiliriz” ifadelerini kullandı.
  6. Sivas'ın mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri olan Gökpınar Gölü Turkuaz rengiyle görenleri adeta kendine hayran bırakıyor. Sivas kent merkezine 147 kilometre mesafedeki göl, doğal akvaryumu andırıyor. Dipten kaynaklarla beslenen ve derinliği 15 metreyi bulan turkuaz rengi göl, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Su altı sporlarıyla uğraşanların tercih ettiği gölde, son yıllarda sık sık irtifa dalışları gerçekleştiriliyor. Çevre illerden günübirlik tatile gelen ziyaretçiler, gölün çevresinde yürüyüş yaparak mesire alanlarında vakit geçiriyor. Göl çevresindeki restoran, otel, cami, basketbol, voleybol ve çim futbol sahası ile piknik alanları, yerli ve yabancı turistlere konaklama ve sosyal aktivite imkanı sunuyor. Yaz aylarında binlerce kişinin ziyaret ettiği göl, 1500 rakımda bulunuyor. Gölün en derin noktası olan 15 metrelik derinlikte bile yüzen balıkları görmenin mümkün olduğu berraklıkta bir suyu var. Adeta bir akvaryumu andıran gölün temizliğinin ve berraklığının en büyük sebebi ise, hemen hemen her yerinde sürekli kaynayan suların olması. Bir başka özelliği ise hem yaz aylarında, hem de kış aylarında suyun sıcaklığı hep 11 derecede kalıyor. Bu sebeple kış aylarındaki düşük sıcaklıklarda, bembeyaz bir örtünün içinde, üstünde buharlar tüten bir havuza dönüşüyor. Gökpınar Gölü’nden çıkan sular Gürün’de ilçe suyu olarak kullanılırken aynı zamanda tarım için de sulama suyu olarak kullanılıyor. Gürün çevresindeki balık üretim tesisleri de buradan çıkan sularla işletiliyor.
  7. Mersin'de denizin ortasında 2400 yıllık Kızkalesi Efsanesi nedir? Kızkalesi'nin gerçek hikayesi nedir? Erdemli’nin önemli turizm merkezi olan Kızkalesi, Erdemli’ye 23, Mersin’e 60 km mesafededir. Tarihi adı Korykos’tur. 1992 yılına kadar köy iken aynı yıl içerisinde kasaba statüsüne alınmış ve belediyelik olmuştur. Erdemli Korikos sahil kalesinin 200 m. açığındaki küçük adacık üzerindeki kaleye Kızkalesi denir. Kızkalesi, Erdemli’ye 23, Mersin’e 60 km mesafededir. Kızkalesi’ndeki ören yerlerinde kalelere, kiliselere, sarnıçlara, su kemerlerine, kaya mezarlarına, lahitlere, taş döşemeli yollara rastlanılmaktadır. Kıyıdaki kalenin 500 metre açığındaki küçük bir adacık üzerine kurulu kaleye, Kızkalesi denilmektedir. Mersin’de denizin ortasında 2400 yıllık Kızkalesi Efsanesi nedir? Kızkalesi’nin gerçek hikayesi nedir? Kızkalesi – Mersin Tarihte Korykos olarak bilinen Kızkalesine Deniz Kalesi de denilmektedir. Önemli bir turizm beldesi olan Kızkalesinin Herodotos’a göre Kıbrıslı bir prens tarafından kurulduğu bilinmektedir. Günümüzde 1992 yılına kadar köy statüsünden olan bölge aynı yıl kasaba statüsüne alınmıştır. Bölgede küçük bir adacık üzerine kurulmuş olan ve aynı adı taşıyan Kızkalesi yılın her günü ziyaretçi akınına uğramaktadır. Tarihî yapı Kızkalesi’nden adını alan Kızkalesi’ndeki ören yerlerinde kalelere, kiliselere, sarnıçlara, su kemerlerine, kaya mezarlarına, lahitlere, taş döşemeli yollara rastlanılmaktadır. Kıyıdaki kalenin 500 metre açığındaki küçük bir adacık üzerine kurulu kaleye, Kızkalesi denilmektedir. Son yıllarda restore edilen Kızkalesi, sekiz kuleyle korunmuştur. Kalenin dış çevre uzunluğu 192 metredir. Kızkalesi’nde eski dönemlerden kalma 4-5 tane kilise bulunmaktadır. Su kuyuları ve sarnıçların yanında, Lemas Çayı’ndan su kemerleri ile getirilen sular, Kızkalesi’nin su ihtiyacını karşılamaktadır. Büyük kiliseye giden taş döşeli Kutsal Yol’da, yol boyunca dizilmiş irili ufaklı lahitler görenleri hayrete düşürmektedir. Kızkalesi’nin 10 km kuzeyinde yer alan vadinin yükselen kayalık yamacına oyulmuş ve Adamkayalar adı verilen insan kabartmaları bulunmaktadır. Dönemin yönetici ve soylularını simgeleyen kabartmalardaki figürlerde, kimi elinde üzüm salkımı, kimi kanepeye uzanmış haldedir. Roma döneminden kalma toplam 13 tablodan oluşan Adamkayalar, Şeytanderesi’ne hakim bir yerdedir. Mersin Arkeoloji Müzesi tarafından yapılan… Deniz Kalesi olarak da bilinen Kızkalesi, adını da verdiği mahalle sahilindeki küçük bir adacığın üzerinde kurulmuştur. Kıyıya uzaklığı ortalama 600 metre kadardır. Burada bulunan bir yazıttan 1199 yılında I. Leon tarafından yaptırılmış olduğunu öğrenilmektedir. 1361’de Kıbrıs Krallığı tarafından zapt edilmiştir. Strabon, Roma Dönemi’nde korsanların kaleyi barınak olarak kullandıklarından bahsetmektedir. Kale Bizans ve Ermeniler tarafından karadaki kale kadar önemsenmiştir. Kalenin girişi kuzeydedir. Burada devşirme malzeme kullanılmıştır. Yine zaman zaman moloz taşların kullanıldığı yerler büyük bir olasılıkla Lusignanlar Dönemi‘ne ait olmalıdır. 192 metre uzunluğundaki mazgal delikleri açılmış kale suru üzerine 8 tane üçgen, dörtgen ve yuvarlak biçiminde burç oturtulmuştur. Batıdaki sur boyunca uzanan iyi korunmuş bir galeri ile buradan denize açılan bir kapı bulunmaktadır. Mersin Arkeoloji Müzesi tarafından yapılan temizlik kazısı sırasında kalenin orta alanında bir yapı kompleksi ortaya çıkarılmıştır. Bu yapı kompleksi içerisinde bir şapel bulunmaktadır. Yapı topluluğu ile müşterek plan veren bu şapelin, kalenin avlusunda bulunan diğer şapelden daha eski olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca tabanda mozaiklerin yanı sıra opus sectile zemin döşemesi de uygulanmıştır. Çevresindeki odalar orta mekândaki salona açılmaktadır ve kare planlı odaların zemini kuzeye doğru yükselmektedir. Taban mozaiği üzerinde yuvarlak saç örgüsü içinde beş satır yazı ve alanın batı köşesindeki revak üzerinde de başka bir yazıt bulunmaktadır. Ancak yazıtların sayısı daha fazladır. Kale avlusu içerisinde sarnıçlar ve işlikler de yer almaktadır. Kızkalesi’nin farklı yerler için de anlatılan bir de efsanesi bulunmaktadır. İşte o efsane… Kızkalesi Efsanesi Korikos’ta yaşayan Krallardan biri, bir kız çocuğu olsun diye gece gündüz Tanrıya yakarmaktadır. Sonunda dileği yerine gelir ve kız büyüdükçe güzelliği ve yardımseverliği ile herkesin sevgisini kazanır. Günlerden bir gün kente bir falcı gelir. Kral onu saraya çağırtır, kızının geleceğini öğrenmek ister. Falcı prensesin eline bakınca irkilir ama bir şey söylemez. Kral zorlayınca, – Kralım Kızınızı bir yılan sokacak, bu yazgıyı hiçbir şey bozamayacak, siz dahi engel olamayacaksınız deyip oradan ayrılır. Kral, kıza birşey söylemez ama düşüncelere dalar. Sonunda kıyıya yakın küçük bir adacık üzerinde, ak taşlardan bir kale yaptırmaya karar vererek kaleyi yaptırır ve kızını buraya kapatır. Olan biteni bilmediğinden kızı üzülmekte, günden güne eriyip gitmektedir. Günün birinde saraydan kaleye gönderilen bir üzüm sepetinin içinden çıkan bir yılan kızı sokar ve öldürür. Kızkalesine Nasıl Gidilir? Mersin’in 60 kilometre güneybatısında Kızkalesi Beldesi’nde yeralan Kızkalesi’ne şehir içi ulaşım araçları ile gidilebilir. Kızkalesi Ziyaret Saatleri: 08:00-17:00 Kızkalesi Tatil Günleri: Her gün ziyaret edilebilir
  8. Doğu Anadolu Bölgemizin güzel şehirlerinden biri Erzincan'ın doğa harikası ve mutlaka görülmesi gereken yerleri. Erzincan Tarihçesi Erzincan M.Ö. 2600 Yıllarında Akadlar, ardından M.Ö. 2000 yılından sonra çeşitli site krallıkları hâkimiyetinde Hitit’lerin kontrolünde uzun bir dönem geçirmiştir. Ardından Urartu Medeniyeti altında bir dönem geçiren Erzincan’ın 15 Km. doğusunda nadir ve kıymetli Urartu kalıntılarının en önemlilerinden, Altıntepe Kalıntıları bulunmaktadır. M.Ö. 650 de İskitlerin hakimiyetine geçen şehir kısa bir süre sonra Medler tarafından istila edilmiş ve yine kısa bir süre sonra Pers hakimiyetine girmiştir. 200 Yıldan fazla Pers İmparatorluğunun hakimiyetinde kalan şehir İskender’in Persleri yenmesi ile Helenler tarafından yönetilmiştir. Roma Pontus mücadelelerinin tam ortasında kalan şehirde Roma Hakimiyetinde zor günler geçiren bölge halkı, bazı kaynaklara göre 22 bazı kaynaklara göre 25 dil konuşan, entelektüel, ticareti iyi bilen insanlardan oluşmaktaydı. Bölge insanı Roma Medeniyeti karşısında Pontus’luları tercih etmiş ve bu sebeple Romalıların ağır baskı ve zulümlerine maruz kalmışlardı. Romanın tam hakimiyeti M.Ö. 60 larda sağlanabildi ve şehir 450 yıl süren Roma hakimiyeti yaşadı.M.S. 395 de Sasaniler bölgeye hakim oldu. 540 yılına kadar süren Sasani hakimiyeti, bu tarihte İslam Ordularının bölgeye girmesi ile sona erdi. Ardından Emevileri hakimiyetinde bir dönem geçiren şehir, Roma – Emevi çatışmalarının da ortasında kalmıştır. 1071 de Türklerin Anadolu’ya girişi ile bölgede başlayan Türkleşme hareketinden sonra Mengüceklilerin hakimiyetine giren şehir kesintisiz olarak 900 yılı aşkın süredir Türklerin hüküm sürdüğü bir bölge olmuştur. Selçukluların hakimiyetini kabul eden Mengücekliler kontrolündeki şehir, Dönemin Selçuklu Hükümdarı ile Mengücek Beyi arasındaki anlaşmazlık sebebi ile merkezi bu günkü il sınırlarımız içerisinde kalan Mengücek Beyliğinin ortadan kaldırılması akabinde doğrudan Selçuklulara bağlanmıştır. Selçuklu hakimiyeti çok kısa sürdü ve 1247 de şehir Moğol istilasına uğradı. Saltuk ve İlhanlılar tarafından da kısa süreler ile yönetilen şehir beylikler döneminde Eratnalıların başkenti oldu. Sırası ile Karakoyunlular ve Akkoyunlular hakimiyetinde 100 yıl yaşayan şehir 1502 de Safevilerin kontrolüne geçti. Bu tarihlerde Şah İsmail ve Yavuz arasındaki çatışmalara sahne olmuştur. Çaldıranda Yavuz’a yenilen Şah İsmailin hakimiyeti ardından bölge Osmanlı hakimiyetine geçti.1. Dünya savaşında kısa süre Rus ve Ermeni işgali gören şehir 13 Şubat 1918 de Vehip Paşa komutasındaki Türk birliklerince tekrar hürriyetini kazandı. Cumhuriyetin ilanı ile de Türkiye Cumhuriyetinin bir vilayeti oldu. 1.Girlevik Şelalesi Kayaların üzerinden parça parça dökülen Girlevik şelalesi, il merkeze 35 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Aynı zamanda çevresinde bir çok keşif noktaları sunar şelale. Şelalenin bulunduğu alanda piknik yapabilir yada çevreyi keşfetmek için doğa yürüyüşleri yapabilirsiniz. Kışın da ayrı bir güzel 2. Munzur Dağı Toros dağlarının bir uzantısı olan bu dağlar, Erzincan’ın güneyi ile Tunceli’nin kuzeyinde yer almaktadır. Volkanik kayalardan oluşan bu dağ, 3 bin metreyi aşan toplam 10 adet zirveye sahiptir. Bu özellikleri ile Munzur dağları Doğu Anadolu bölgesinin batı kısmındaki en yüksek dağ zinciri olma özelliğini taşımakta.Munzur dağının yüksek kayalık yapısı, alana geçit vermediği için, burası tamamen insan eline uzak bir bölge. Munzur dağlarının yüksek olan kesimlerinde dağ çayırları ve kaya habitatları bulunuyor. Ovacık ilçesine yakın olan kalıntılar ise Munzur dağlarının sahip olduğu doğal zenginliklerden sadece bir tanesi. 3. Ekşisu Kaplıcaları Ekşisu Kaplıcaları ve Ekşisu Mesire Alanı, Erzincan İl merkezine 11 km. uzaklıktadır. Bölgede bulunan ve Ekşisu adı verilen Böğert Maden Suyu, sağlık yönünden oldukça önem taşımaktadır. Maden suyu; anemi, karaciğer, mide, bağırsak ve safra yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.Ekşisu yakınındaki kaplıca, 33 derecelik ısıya sahiptir. 4.Karanlık Kanyon Dünyanın en büyük 4. kanyonu olan Karanlık Kanyon, Erzincan’ın Kemaliye (eski adıyla Eğin) ilçesi sınırlarında. Fırat Nehri üzerinde, yer yer 400 metreyi bulan sarp kayalıkların arasından, kelimelerle anlatılamayacak güzelliğe sahip bir doğada yapacağınız bot turu, yaşayabileceğiniz en sıra dışı deneyimlerden biri olacak. Yaklaşık 2 saat süren nehir gezisinden sonra gezi rotanıza, yapımına 1940’larda tamamen insan gücüyle başlanan ve 2000’li yılların başında bitirilen efsanevi Taşyol’u da eklemenizi öneriyoruz. 5. Altıntepe Ören Yeri Doğu Roma İmparatorluğunun önemli merkezlerinden olan, Anadolu arkeolojisi açısından büyük önem arz eden Urartu dönemine ait Erzincan’daki tarihi Altıntepe Kalesi, turizme kazandırılacak. ( Sagip Sezginer – Anadolu Ajansı ) Üzümlü ilçesi sınırları içinde bulunan bu yer, tarihte bir çok büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bizans, Urartu ve Osmanlı’nın hüküm sürdüğü bu eski yerleşim yeri 1938 ve 1956 yılında iki mezarın soyulması ile adını duyurmuştur.Özellikle de Urartu döneminin kalıntıları bu alanda gün yüzüne çıkarılmıştır.Çıkarılan kalıntıların arasında, kale duvarları, iç kale, saray kompleksi ve mezarlar bulunuyor.
  9. Menenjit beyni ve omuriliği saran meninks adı verilen zarın iltihaplı hastalığıdır. Belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir? Menenjit beyni ve omuriliği saran meninks adı verilen zarın iltihaplı hastalığıdır. Hastalığın en genel bulguları ateş, baş ağrısı ve ense sertliğidir. Hastalığın etkeni virüsler, bakteriler ve parazitler olabilir. Bazı menenjitler kendiliğinden iyileşebilecek kadar hafif, bazıları ise hayatı tehdit edecek kadar ciddi olabilir. Menenjit en sık bebeklerde, çocuklarda ve genç erişkinlerde görülür. Menenjitin belirtileri nelerdir? Erken menenjit belirtileri gribi taklit edebilir. Bir kaç saat yada gün içinde asıl menenjit belirtileri ortaya çıkar. En sık görülen menenjit belirtileri şunlardır: Baş ağrısı Kusma Yüksek ateş Ense sertliği Uykuya eğilim Konsantrasyon zorluğu Havale geçirme Meningokok menenjitinde deri döküntüsü Yeni doğan bebeklerdeki menenjit belirtileri: Yüksek ateş Sürekli ağlama Hareketlerde yavaşlama Uykuya eğilim Beslenememe Bıngıldakta kabarıklık Bebeğin vücudunda veya boynunda sertlik Menenjitin nedenleri En sık görülen etken virüslerdir. Daha sonra bakteriler ve parazitler etken olarak görülür. Pnömokoklar: Küçük çocuklarda ve yetişkinlerde görülen en sık menenjit etkenidir. Orta kulak enfeksiyonu, sinüzit ve zatürreye de neden olur. Aşı ile önlenebilmesi mümkündür. Ülkemizde bebeklikten itibaren aşı uygulaması vardır. Meningokoklar: Diğer bir sık görülen menenjit etkenidir. Hem çocuklarda hem de yetişkinlerde menejit yapar. Üst solunum yolunda enfeksiyon yapar daha sonra bakteriler dolaşıma geçerek beyne ulaşır. Öğrenci yurtları, askeri kışlalar ve yatılı okullarda salgınlara neden olabilir. Aşı ile önlenebilmesi mümkündür. Listeria:Bu bakteriler pastorize edilmemiş peynirler, sosisli sandviçler ve başka besinlerle bulaşabilirler. Hamile kadınlar, yaşlılar, yenidoğanlar ve bağışıklık sistemi zayıflamış olanlarda enfeksiyona neden olurlar. Listeria hamilelikte plesantayı geçer ve bebekte ölümcül enfeksiyona neden olabilir. Viral menenjitler genellikle hafif seyirlidir. En sık viral etkenler herpes simplex, kabakulak ve HIV virüsüdür. Menenjit için risk faktörleri nelerdir? Pek çok bakteriyel menenjit etkeni aşı ile önlenebilmektedir. Aşı yapılmamış bebekler hem kendileri risk altındadır hem de toplumu risk altında bırakırlar. Yurtlar, kreşler, kışlalar menenjit salgınlarının kolayca görülebileceği yerlerdir. Hamilelikte listeriozis riski artar. AIDS, diyabet, alkolizm ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullananlarda menenjit riski artar. Bunun dışında bebekler ve çocuklar doğal nedenlerle menenjite yakalanma riski taşırlar. Menenjit etkeninin yayılma şekli hapşırma, öksürme, öpüşme, bazı mutfak eşyalarının ve diş fırçalarının ortak kullanımıdır. Menenjit etkeni bu bakteriyi hasta olmadıkları halde burun ve boğazlarında taşıyan insanlardan bulaşır. Bir insan menenjite birden fazla kere yakalanabilir. Yaşlılarda da menenjit riski fazladır. Menenjit tanısı nasıl konur ve nasıl tedavi edilir? Yukarıda saydığımız belirtileri gösteren hastalar hastaneye yatırılır ve beyin omurilik sıvısı alınır. Beyin omurilik sıvısı ince bir iğne ile bel bölgesindeki omurgaların arasından alınır. Alınan sıvının incelenmesi ile tanı kesinleşir. Beyinde hasar olup olmadığını anlamak için bilgisayarlı tomografi çekilebilir. Bakteriyel menenjit tedavisinde antibiyotikler kullanılır. Bazı viral menenjitler kendiliğinden iyileşirken bazıları için antiviral tedaviye ihtiyaç vardır. Menenjitin komplikasyonları nelerdir? İşitme bozuklukları Beyin hasarı Görme bozuklukları Bellek sorunları Yürüme problemleri Böbrek yetmezliği Şok Epilepsi Ölüm Menenjitden korunma yolları nelerdir? Sık sık ellerin yıkanması, aşılar, hijyen kurallarına dikkat edilmesi, aksırırken öksürürken ağzın kapatılması, hamilelerde iyi pişirilmemiş gıdaların tüketilmemesi başlıca korunma yöntemleridir. Ne zaman doktora gidilmelidir? Şayet siz yada aile bireylerinden birinde şu belirtiler varsa acilen doktora gitmelisiniz: Yüksek ateş, baş ağrısı, kusma, bilinç bulanıklığı ve ense sertliği. Bakteriyel menenjit tanıda ve antibiyotik başlanmada geç kalınırsa ölümcül olabilmektedir. Beyin hasarı kalma olasılığı yüksektir. Meningokok menenjitinde hasta ile temas eden herkese koruyucu ilaç başlanması gerekmektedir
  10. H1N1 virüsünün sebep olduğu bir grip türü olan domuz gribi nedir? Belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir? Domuz gribi nedir? A tipi influenza virüsü olarak da bilinen H1N1 virüsünün sebep olduğu bir grip türü olan domuz gribi, sıklıkla kış aylarında görülen ve mevsimsel grip hastalığı ile aynı belirtilerle kendini gösteren bir hastalıktır. Domuz gribi şeklinde adlandırılmasının nedeni virüsün domuzlarda görülen grip hastalığına neden olan virüsler ile büyük benzerlik göstermesidir. Kuş, domuz ve insan griplerine neden olan virüslerin bir karışımı olan H1N1 virüsü, insanlarda yüksek ateş, boğaz ağrısı, öksürük, üşüme ve titreme gibi tipik soğuk algınlığı belirtileri ile kendisini gösterir. Virüsün hızlı bir şekilde yapısal değişikliğe uğrayabilmesi nedeniyle domuz gribi başlangıçta çok tehlikeli olmayan ve hafif seyreden bir hastalık iken zamanla daha tehlikeli bir hastalık haline gelmiştir. Domuz gribi, yediden yetmişe her yaştan insanı etkileyebilen, tehlikeli olabilen bulaşıcı bir hastalıktır. H1N1 virüsü olarak da bilinen Pandemik Influenza A adlı virüsten kaynaklı olarak gelişen bu hastalık, daha önceden kuş gribi olarak bilinen grip ile insan gribinin bir karışımı olarak ortaya çıkmıştır. İlk kez Meksika’da 2009 yılında insanlarda teşhis edilen hastalığın hızlı bir şekilde dünyaya yayılarak bir salgın haline gelmesi ile Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi alarmı verilmiştir. Temel olarak mevsimsel grip ile arasında pek bir fark olmayan bu hastalık, toplumda büyük bir kesimin daha önceden bu virüs ile karşılaşmamış ve bu hastalığa karşı bağışıklık kazanamamış olması nedeniyle mevsimsel gribe oranla daha ağır bir tablo şeklinde seyretmektedir. Domuz gribi belirtileri nelerdir? Domuz gribi hastalığı, yani H1N1 virüsünün sebep olduğu hastalığın belirtileri, mevsimsel grip ile hemen hemen aynıdır. Kişisel özelliklere göre değişmekle beraber domuz giribi belirtileri şu şekilde sıralanabilir; Ateş, Boğaz ağrısı, Öksürük, Vücut ağrıları, Baş ağrısı, Ateşe bağlı olarak üşüme en genel domuz gribi belirtilerindendir. Bunların yanında vücutta yorgunluk ve bitkinlik, nadir olmakla beraber kusma ve ishal bu belirtilere eşlik eder. Kronik hastalığı olan insanlar veya vücut direnci düşük olan insanlar, mevsimsel gribi daha ağır geçirdiği gibi domuz gribi hastalığını da daha ağır bir şekilde geçirirler. Hastalığı daha ağır seyreden hastalarda farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Çeşitli organlarda iltihaplanmalar görülebilir. İltihabın en yaygın olarak görüldüğü organ akciğerdir. Akciğer enfeksiyonu, yani bilimsel adıyla pnömoni hastalığın ölümle sonuçlanmasına sebep olabilir. Bunun dışında astım hastalığı, H1N1 virüsü ile birleştiği zaman ileri düzey solunum yetmezliğine yol açarak yine hastalığın ölümle sonuçlanmasına sebep olabilir. Domuz gribi nedenleri nelerdir? Domuz gribini ortaya çıkaran nedenler mevsimsel griple neredeyse aynıdır. Ancak bu gribe domuz gribi denmesi hastalarda ve sağlıklı insanlarda gerginlik yaratır. Domuz gribine neden olan H1N1 virüsü de grip virüsünün evrim geçirmiş bir başka halidir. Hastalığa bu adın verilmesinin nedeni, domuzlarda görülen grip virüsüne benzemesidir. İnsanlarda görülen domuz gribi virüsü kuşlarda, domuzlarda ve insanlarda görülenin bir karışımıdır. Hastalığa neden olan H1N1 virüsü geçirdiği evrim sonucu domuzdan insana bulaşmaya başlamıştır. Bu nedenle hastalık bir domuzdan insana solunum yoluyla gayet rahat bulaşır. Avrupa’da ve diğer birçok kıtada domuz çiftliklerinin çokluğu, bu hastalıkların insanlar arasında yaygınlaşmasında oldukça büyük bir etkendir. Hastalık yalnızca solunum yoluyla bulaşmaz, ayrıca H1N1 virüsünün bulunduğu bir domuz etinin, yeterince yüksek sıcaklıklarda pişirilmeden tüketilmesiyle de insanlara bulaşabilir. Türkiye’de domuz eti tüketimi oldukça az olsa da globalleşen dünyada, insanların birçok ülkeye seyahat etmesi hastalığın yaygınlaşmasını kolaylaştırır. Bu durum göz önüne alındığında hastalığın neden bu kadar yaygın olduğu oldukça açıktır. Geçmişte domuzdan insana bulaşan domuz gribi virüsü, günümüzde aksırma veya öksürme yoluyla oldukça kolay yayılmaktadır. Öksürme veya aksırma sırasında havaya saçılan virüs içeren damlacıklar, ortamda bulunan sağlıklı bir başka bireyin damlacıkları solumasıyla hastalığın bulaşması gerçekleşir. Yine hasta olan kişinin kullandığı bireysel eşyalardan da domuz gribi virüsü sağlıklı bireye rahatça geçebilir. Yalnızca özel eşyaların kullanılması değil, hasta kişi ile sağlıklı bireyin tokalaşması sırasında da hastalık bulaşması olası bir durumdur. Domuz gribi tanısı nasıl konulur? Domuz gribi tanısının bu konuda uzman olmayan kişiler tarafından koyulması pek mümkün değildir. Mevsimsel geçişlerde ortaya çıkan soğuk algınlığı ve gripten pek farkı olmaması, domuz gribi hastalığı tanısını zorlaştıran bir etmendir. Yorgunluk ve vücut kırgınlığı ile başlayan hastalık süreci normal grip gibi seyreder. Birçok hasta eğer düşürülmesi zor ateş sorunu yaşamıyorsa bir uzmana başvurma gereksinimi duymaz. Ancak her hastalık gibi gribin de her türlüsü ciddiye alınmalıdır. Hastalığın ilk evrelerinde, yani vücut kırgınlığının başlamasıyla beraber bir uzmana başvurulmalıdır. Hastalığın teşhisi PCR (Polymerase Chain Reaction) denilen yöntem ile konulsa da bunun her laboratuvarda uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle daha kolay bir yöntem olan, burun akıntısı veya geniz akıntısı sıvılarının alınarak test edilmesi yöntemi yaygın olarak kullanılır. Bu yöntemde hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasından birkaç gün sonra, hastadan alınan mukoza tabakasında eğer H1N1 virüsü varsa, hastalık teşhisi domuz gribi olarak konulur. Yapılan testlerden sonra hastanın H1N1 virüsünün sebep olduğu domuz gribi hastalığına yakalandığı anlaşılırsa tedavide buna göre bir yol izlenir. Domuz gribi tedavi yöntemleri nelerdir? Domuz gribinden korunmanın en iyi yolu öncelikli olarak o hastalığa yakalanmaktan kaçınmaktır. Domuz gribinden kaçınmak için uygulanması gereken birçok yöntem vardır. Salgınların yaygın olduğu, özellikle mevsim geçişlerinde kalabalık ortamlardan kaçınmak, İş yerlerinde, evlerde ve okullarda en çok ortak kullanıma açık olan kapı kollarını, lavabo başlıklarını sık sık dezenfektanlar ile temizlemek, Hastalığa yakalanmış kişilerle yakın temastan kaçınmak, hatta mümkünse aynı ortamda bulunmamak, Eğer hastalığa yakalanılmış ise hastalığın daha fazla yaygınlaşmasını önlemek için maske kullanmak ve gerekirse sosyal yaşamdan uzaklaşmak, Evde kullanılan yatak örtüleri, yastık kılıfları, yorgan, çarşaf, havlu vb. kişisel eşyaların temizliğine dikkat etmek ve sık sık değiştirmek, Elleri sık sık, özenle yıkamak, Hastalığı meydana çıkaran H1N1 virüsü sürekli evrim geçirerek yapısı değişse de önerilen domuz gribi aşısı kullanmak, bu hastalıktan korunmanın en etkili yöntemleridir. Her ne kadar hastalıktan kaçınmanın çeşitli yolları olsa da H1N1 virüsünün sürekli evrimleşmesi ve buna bağlı olarak sürekli genetiğinin değişmesi sebebiyle domuz gribi tedavisinin kesin bir çözümü yoktur. Mevsimsel gripte kullanılan ilaçların birçoğu, domuz gribi tedavisi için de kullanılmaktadır. Mevsimsel gripte ve diğer bütün hastalıklarda olduğu gibi domuz gribi tedavisi için kullanılacak domuz gribi ilaçları da mutlaka doktor kontrolünde alınmalıdır. Yanlış alınacak ilaçlar vücudun direncini düşürebileceğinden ciddi sorunlara yol açabilir. Doktor kontrolünde alınacak ilaçlar dahi hastalığın ortadan kalkmasını sağlayamaz. Alınacak ilaçlar, domuz gribi hastalığından dolayı ortaya çıkan bulguların hafifleyerek, daha rahat bir hastalık geçirilmesini sağlar. Vücudun günlük rutini dışında ortaya çıkarttığı belirtileri her zaman dikkate alınız. Diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi domuz gribinde de belirtiler, tedavinin erken başlaması için ipucu görevi görür. Bu nedenle kendinizde bu belirtilerin başladığını hissettiğiniz an çok gecikmeden bir uzmana görünmeyi ihmal etmeyin
  11. Menopoz döneminde kadınların en büyük problemi hızla alınan kilolardır. Peki menopoz döneminde kilo alımı nasıl engellenir? Menopoz döneminde nasıl zayıflanır? Menopoz döneminde kadınların en büyük problemi hızla alınan kilolardır. Menopoza girmiş kadınların genel olarak sıcak basması, gün içi terlemeleri, gece terlemeleri, sinirlilik, halsizlik, yorgunluk gibi belirtilere sahiptir. Bunun yanı sıra menopoz döneminde hızlı kilo artışı görülür ve bu kiloları vermekte bir hayli zorlaşır. Menopoz döneminde yeterli ve dengeli beslenmek çok büyük önem taşır.Menopoz öncesinde yeterli ve dengeli beslenerek menopoz sürecine kişinin kendisini hazırlaması gerekir. Peki menopoz dönemi beslenme nasıl olmalıdır? Kilo alımı nasıl engellenir? Uzman Dİyetisyen Ayşey Tuğba Şengel anlatıyor… Menopoz Nedir? Menopoz: Kadınların östrojen ve progesteron hormon üretiminin azalması ile birlikte mestrüasyonun zamanla tamamen kaybolmasıdır. Kadınlarda genellikle 45-55 yaş aralığında görülen menopoz, ülkemizde ortalama 47 yaşında görülmektedir. Sosyo-ekonomik durum, beslenme durumu, genetik faktörler, sigara, alkol tüketimi ve otoimmün hastalıklara bağlı olarak menopoz durumu ve zamanı değişiklik göstermektedir. Kadınlarda östrojen hormonunun azalması ile birlikte metabolizma yavaşlamakta ve vücutta yağ yakımında azalma olmaktadır. Bu dönemde obezite, osteoporoz ve kardiyovasküler hastalıkların görülme riskinde artış meydana gelebilir. Vücut ağırlığı idealin üstünde olan kadınlarda menopoza girme durumu daha erken yaşta görülebilir. Menopozda Vücutta Meydana Gelen Değişiklikler Nelerdir? Menopoz dönemindeki kadınlarda sıcak basmaları, gece terlemeleri, uykusuzluk, huysuzluk, halsizlik, dikkat dağınıklığı gibi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen şikayetler sık görülmektedir. Bu süreçte uygulanan hormon tedavileri ile bu şikayetler azaltılmaya çalışılmaktadır. Ancak yapılan bazı çalışmalar ilaç şeklinde kullanılan hormon alımını desteklerken, bazı kaynaklar bu konu hakkında daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunu belirtmektedir. Menopoz döneminde en önemli değişiklikler hormonlarda görülmektedir. Üreme sisteminde işlevi olan hormonların azalması yumurtalık fonksiyonlarının da kaybına neden olmaktadır. Bu durumda östrojen azalır gonadotropinlerde artış görülür. Bu artış kadınlarda önemli sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. Enerji Harcamasındaki Değişiklikler: Hormon seviyesindeki azalmadan kaynaklı enerji harcamasında da düşme meydana gelir. Aynı zamanda yaşa bağlı olarak yağsız vücut kütlesinde azalma, yağ vücut kütlesinde de artış görülebilir. Bu durumun en belirgin nedeni ise östrojen hormununun kan lipid seviyeleri üzerinde etkili olmasıdır. Östrojen düzeyindeki azalma kan lipid seviyelerini olumsuz yönde etkilediğinden dolaylı yoldan da olsa, kardiyovasküler hastalık riskinde artış görülebilir. Kemik Mineral Yoğunluğundaki Değişiklikler: Menopozda idrarla kalsiyum atımı artış göstermektedir. Östrojen düzeyinin azalması ile birlikte kemik kaybının doğru orantılı olduğu bildirilmiştir. Kalsiyum atımı hızlanır ve kalsiyum emilimi azalır böylelikle kemik kaybında artış görülmektedir. Kemik kaybının önlenebilmesi için kalsiyum içeriği yüksek beslenme planı düzenlenmeli gerekli olduğu durumlarda takviye kalsiyum suplementi alınmalıdır. Aksi taktirde kadınlarda kemik mineral yoğunluğunun azalması ile birlikte osteoporoz gelişimi görülmektedir. Bu durumda kadınlarda %50 kemik kaybına neden olmaktadır. D vitamin eksikliği de kalsiyum emilimini azaltmaktadır. Düzenli kontrollerle serum D vitamin düzeyine baktırılmalıdır. Menopozda Beslenme Nasıl Olmalıdır? Menopoz döneminde kadınların yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmesi gerekmektedir. Beslenmede çeşitlilik oluşturulmalıdır. Menopoz döneminde özellikle kalsiyum içeriği yüksek besinlerin tüketiminin artırılması önerilmektedir. Enerji, kafein ve yağdan kısıtlı beslenme sağlanmalıdır. Beslenmede vitamin ve mineral dengesi sağlanmalıdır. Besin öğesi olmayan fitokimyasalların kronik hastalık riskine karşı koruyucu olduğu bildirilmiştir. Kuru baklagillerden soyanın östrojen benzeri (fitoöstrojen) maddeleri içerdiği bildirilmiştir. Yağ ve tuz içeriği yüksek besinlerin tüketimi kısıtlanmalıdır. Hormonal değişikliklerden dolayı bazal metabolizma hızı yavaşlar ve vücutta yağlanmaya neden olmaktadır. Aşırı tuz tüketimine bağlı olarak alınan sodyumda vücutta su tutumuna ve ödeme neden olmaktadır. Özellikle karın bölgesinde yağlanma meydana geldiği ve kronik hastalık riskinde artışa neden olabileceği bildirilmiştir. Ayrıca hormonal değişim sonucu lipid düzeylerindeki değişiklik kalp-damar hastalık riskini artırmaktadır. Vücutta aşırı yağlanma insülin direncine neden olabilmektedir. Bağırsak faaliyetlerinin düzenlenmesi için suda çözünmeyen posa (buğday kepeği, tam buğday unu, sebzeler) içeriğinin artırılması önerilmektedir. Ana ve ara öğünlerde sebze ve meyve tüketiminin artırılması önerilmektedir. Yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve pekmez de kalsiyumdan zengindir. Besinlerle günlük D vitamini gereksinmesi karşılanamadığından, güneş ışınlarından yeterince yararlanılmalıdır. Hayvansal kaynaklı yağların beslenmede kısıtlanması önerilmektedir. Omega-3 yağ asitlerini içeren balıkların tüketimin artırılması önerilmektedir. Böylece kalp-damar hastalıklarından koruyucu etki artmış hem de kemik sağlığının korunmasına yardımcı olacaktır. Tuz tüketiminin günlük 5 gramın altında olması önerilmektedir. Günlük su tüketimi ortalama 8-10 su bardağı olması önerilmektedir. Asitli ve kafeinli içecek tüketimi sınırlandırılmalıdır. Yemekler buhar, ızgara ya da fırında pişirilmesi önerilmektedir. Düzenli fiziksel aktivite önerilmektedir. Menopoz Döneminde Tüketilmesi Gereken Besinler Nelerdir? Yumurta, kurubaklagiller, kırmızı et, balık çeşitleri, yoğurt, kefir gibi kaliteli protein kaynakları; tam tahıllı ekmek, kinoa, bulgur gibi karbonhidrat çeşitleri; Mevsim meyve ve sebzeleri tercih edilebilir. Östrojene benzeyen; kuru fasulye, bezelye,soğan, sarımsak, soya, brokoli, havuç, keten tohumu gibi fitoöstrojen olarak da adlandırılan besinler daha sık tüketilebilir. Bu dönemde bazı bitki çaylarından da yararlanılabilir. Rezene, ıhlamur, yeşil çay, civaperçemi, anason, kekik gibi çaylar içilebilir
  12. Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın en sevilen şiirlerinden Bir Adın Kalmalı Geriye... “Bursa’da Zaman” şiiri ile geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tanınmış olan Ahmet Hamdi Tanpınar, Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerindendir. Cumhuriyet dönemi şairi, romancı, deneme yazarı ve edebiyat tarihçisi olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın en sevilen şiirlerinden Bir Adın Kalmalı Geriye… Bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetide aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet sen say ki ben hiç ağlamadım hiç ateşe tutmadım yüreğimi geceleri, koynuma almadım ihaneti ve say ki bütün şiirler gözlerini bütün şarkılar saçlarını söylemedi hele nihavent hele buselik hiç geçmedi fikrimden ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın içimin nehirlerinden evet yangın evet salaş yalvarmanın korkusunda talan evet kaybetmenin o zehirli buğusu evet nisyan evet kahrolmuş sayfaların arasında adın sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı bu sevda biraz nadan biraz da hıçkırık tadı pencere önü menekşelerinde her akşam dağlar sonra oynadı yerinden ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı yani ben seni sevdiğim zaman ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın yine de bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet beni affet Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç Ahmet Hamdi Tanpınar
  13. Mersin'in saklı kalmış güzelliklerinden olan Saklı Cennet Kisecik Kanyonuyla görenleri kendine hayran bırakıyor. Mersin Saklı Cennet Kisecik Kanyonu Akdeniz’de önemli turizm merkezlerinden olan Mersin iline yaklaşık 58 km uzaklıkta bulunan Çamlıyayla ilçesindeki Saklı Cennet olarak ta bilinen Sarıkavak Kisecik Kanyonu eşsiz güzelliğiyle görenleri kendine hayran bırakmaktadır. İki dağ arasında gizlenmiş, yeşil ve mavinin bir arada olduğu saklı cennette sallarla yapılan gezinti, yemyeşil doğası ve dik yamaçlarda bulunan zorlu parkurlar kanyondaki ziyaretçilerin artmasına neden olmaktadır. Çukurova bölgesinin sıcağı ve nemi bu kanyonda yüksek rakım nedeniyle etkisini kaybetmektedir. Kisecik Kanyonu – Saklı Cennet – Çamlıyayla Mersin ilinin Çamlıyayla ilçesinde yer alan ve yöre halkı tarafından saklı cennet olarak anılan Kisecik Kanyonu, iki dağ arasında, dik yamaçlar arasındaki muhteşem manzara ve doğasıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Çamlıyayla’ya bağlı Kisecik kanyonuna, dar ve keskin virajların bulunduğu zorlu yolculuğun ardından ulaşılan bu kanyon özel bir işletme tarafından işletilmektedir. Kisecik Kanyonuna dalış yapanlar kanyonun en dar yerinde suyun derinliği 16 metre olduğunu belirtiyor. Kanyon, Suyunun temizliği ve soğuk olması ile ünlüdür. Suyunun soğukluğu nefesinizi kesebilir baştan söyleyelim. Girişte arazinin sahibi tarafından yapılan mesire alanında yemek yiyebilir, masa kiralayıp piknik yapabilirsiniz. Ayrıca Kanyondaki en önemli etkinlik olan sal ile kanyonu gezme etkinliğini bu işletme tarafından işletilmektedir. Saklı Cennete Nasıl Gidilir Çamlıyayla ilçesi Mersin’in yüksek kesimlerinde yer alır. İlçeye yılın her dönemi saklı cenneti görmek isteyen ziyaretçiler akın etmektedir. Kisecik Mahallesinde yer alan saklı cennet adını da buradan almaktadır. Kanyona ulaşmak için keskin ve dar virajları aşmak gerekiyor. Yolculuğun sonunda bu meşakkate değdiğini anlıyorsunuz. Adı gibi saklı kalmış doğal bir güzellik olduğunu görebilirsiniz. Yaz sıcağından bunalan herkes için kanyon cennet gibi bir yer konumundadır. Saklı cennet ile Mersin arasındaki uzaklık 58 km kadardır. Kanyona yaklaşık 1 saat 25 dakika içinde ulaşabilirsiniz. Tarsus’tan kanyona gitmek isteyenler Sarıkavak köyünden, Mersin Gözne Ayvagediği tarafından ise Kisecik köyünden saklı cennete ulaşılabilir. Yolun bir kısmı stabilize olsa da, sorun yaşamadan rahatlıkla araçla gidilebilir. Saklı cennete giriş ücretlidir.
  14. Pesketaryen diyeti nedir ve pesketaryen diyeti nasıl yapılır? Pesketeryan beslenme nasıldır? Gün geçtikçe farklı, yepyeni sağlıklı beslenme şekilleri öğreniyoruz. Son günler de adını sıkça duymaya başladığımız ama et severlerin de pek işine gelmeyen pesketeryan beslenme hakkında sizler için biraz araştırma yaptık. Bir pesketaryen diyeti yapmak için meyveler, sebzeler, tahıllar, baklagiller ve deniz ürünlerini içeren yemekler tüketeceksiniz. Vejetaryenlikle benzerlik gösteren, 1993’lü yıllardan gelen ama daha yeni yeni duymaya başladığımız “Pesketaryenlik” beslenme şekli nedir? Pesketaryen Ne Demek? Bir beslenme biçimi olarak karşımıza çıkan ve bir bakıma vejetaryenliği andıran “pesketaryenlik” son günlerde sıklıkla duyduğumuz ve merak edilen bir konu. Pesketaryenliğin kökeni 1993’lere dayanıyor ve kelime olarak ” beslenmesinde balık dışında ete yer vermeyen kişi” anlamına geliyor. Kısacası “ET YOK DENİZ ÜRÜNLERİ VAR”. Pesketaryen Diyet Nedir? Uzman Diyetisyen İlay Polat; İlk 1993 senesinde kullanılmaya başlayan Pesketaryen beslenme şekli belki de daha önce ismine aşina olmadığınız bir zayıflama yöntemi ancak aslında da son zamanlarda uygulama sıklığı gittikçe artmaya başlamıştır. Pesketaryen diyet balık ve deniz (su) ürünleri haricindeki et çeşitleriyle beslenmeme esasına dayanır. Kırmızı et ve beyaz tüketmiyorum sadece balık tüketiyorum ben vejetaryen miyim? diyorsanız yanıtı hemen vereyim siz pesketaryen bir beslenme şeklini tercih etmişsiniz. Vejetaryen beslenmenin bir çeşidi olarak karşımıza çıkan bu beslenme metodu büyük baş ve küçük baş hayvan etlerinin tüketiminin olmadığı buna karşın balık ve deniz ürünlerinin kullanıldığı ve deniz ürünlerine ilaveten yumurta,bal ve süttünde tüketilebildiği bir beslenme şeklidir. İtalyanca’da pesce yani balık sözcüğü ile İngilizce’deki vejetaryen sözcüklerinden türetilmiş olan pesketaryen diyetinde sebze, meyve, deniz ürünleri, süt, yumurta, kuruyemiş ve kurubaklagiller yer alıyor. İdeal bir pesketaryen menü, yeşilliklerin ve sebzelerin yüzde 50, deniz mahsullerini veya bitki proteinlerinin yüzde 25, tam tahılların veya diğer karbonhidratların ise yüzde 25 oranında beslenme listesine dahil edilmesinden meydana geliyor. 854725398 Pesketaryenler Nasıl Beslenirler? Bazı kaynaklara göre, ideal bir peketaryen menü, yeşillikleri veya sebzeleri (yüzde 50 oranında), deniz mahsullerini veya bitki proteinlerini (yüzde 25 oranında) ve tam tahılları veya diğer karmaşık karbonhidratları (yüzde 25 oranında) içerir. Sağlıklı bir pesketaryen diyet genellikle zeytin, tam tahıllar, baharatlı biberler, kabuklu yemişler, tohumlar, bitkisel yağları içerir. Bir pesketaryenin ne olduğunu belirleyen katı kurallar yoktur. Pesketar olmak için ne sıklıkta balık yemeniz gerektiğini belirleyen kurallar yoktur. Örneğin, bazen balık yiyen ve bazen ise her öğünde salata yiyen bir vejeteryan olabilirsiniz. Pesketaryen Diyet Nasıl Yapılır? Bu diyette, meyve, sebze, tahıl, baklagiller ve deniz ürünleri. Bunların dışında bazı pesketaryenler süt ürünleri ve yumurta tüketir fakat bazıları tüketmez. Genel itibari ile alabalık, levrek gibi tatlı su balıkları ya da somon balığı veya ton balığı gibi tuzlu su balıkları en çok tüketilenlerdendir. Bunun yanı sıra karides, istiridye gibi kabuklu deniz ürünleri de tercih edilir. Not: Her türlü sağlık konusunda olduğu gibi bu konuda da bir uzmana danışmadan diyet programını uygulamayınız
  15. Leslie Sansone ile gerçekten incelmeye hazır mısınız? Son dönemlerin en çok tercih edilen spor programı Leslie'yi tanıyalım. Leslie, tam adı ile Leslie Sansone isimli kişinin sunduğu egzersiz hareketleri ile en hızlı kilo verme yöntemlerini sunan kişidir. Leslie Sansone spor programı ile spor salonlarına gidemeyenler, açık hava yürüyüşü için uygun yerleri olmayanlar ve yürüme bantları için uygun bütçesi ya da uygun yerleri olmayanlar için küçük bir alan içerisinde yürüme yapma imkânı bulabilir. Sağlık bir zayıflamanın yolunun doğru beslenme ile beraber, düzenli egzersizden geçtiği bilinen bir gerçek. Ancak zamanım yok, çocuklarımı dışarı çıkaramıyorum gibi bahaneleri olanlar için bu program tam bir kurtarıcı olacak. Saat kaç olursa olsun evinizde yapabileceğiniz egzersizlerle kolaylıkla kilo verebilirsiniz. Leslie Sansone ile gerçekten incelmeye hazır mısınız? Leslie Sansone Kimdir? 14 Şubat 1962 doğumlu Leslie Sansone, New Castle, Pennsylvania’dan Amerikalı bir grup fitness eğitmenidir. Amerika’nın Pensilvanya eyaletinde dünyaya gelen Leslie Sansone spor hayatı ile tanıştıktan sonra CBN TV kanalında spor egzersizleri vermeye başlamıştır. 1980’lerden beri aktif olarak çalıştığı için 100’den fazla DVD ve dört kitap yayınlanmıştır. Ek olarak hazırladığı CD’ler ile de bütün dünyaya kendini tanıtmış ve insanlara sporu sevdiren bir yapıya sokmuştur. Leslie Nedir? Leslie, tam adı ile Leslie Sansone isimli kişinin sunduğu egzersiz hareketleri ile en hızlı kilo verme yöntemlerini sunan kişidir. Leslie Sansone isimli bir kadının çektiği TV programında sadece evde bazı hareketler ile nasıl zayıflanacağını göstermiş ve bu insanlar tarafından oldukça benimsenmiştir. Böylelikle de yapılan bu hareketlerin ve zayıflama çalışmasının ismi bu şekilde kalmıştır. Artık literatüre de bu isim ile girmiştir. Yapılan hareketlerin bu kadar benimsenmesi ve yapılmasının ana nedeni de insanların bu hareketleri yapmak için bir spor salonuna gitmek zorunda olmamalarıdır. Leslie, sporu en eğlenceli yapıya getirerek, yapılan hareketlerden insanların keyif alarak yapabilmesini amaçlayarak ortaya çıkmıştır. İnsanlar tarafından, Leslie Sansone tarafından hazırlanan spor egzersizleri sayesinde hemen hemen çoğu kişi keyifli vakitler geçirerek kilo verdiğini iddia etmektedir. Leslie Sansone isimli kadına ait birden çok eğitim CD’leri bulunmaktadır. Leslie Hangi Bölgeleri Çalıştırır? Leslie Sansone programı, genel olarak yağ yakmaya yönelik bir program olup yağ yakımı ile beraber vücudunuzun tüm bölgeleri üzerinde etkilidir. Özellikle bölgesel incelme sağlamamakla beraber bacak ve karın kısmını daha çok çalıştırdığı söylenebilir. Leslie İle Yürü Ve Zayıfla! Leslie Sansone tarafından hazırlanmış bu programda yürüyüş yer almaktadır. Bunun haricinde sunmuş olduğu pek çok sayıda program vardır. Çoğu hazırlamış olduğu videolar, insanların bölgesel zayıflamalarını hedeflemede ve vücut sıkılaştırmada oldukça etkili olmasını sağlamaktadır. Sporda yürümek, en önemli aktivitelerden birisi olarak kabul edilir. Yürüme esnasında, insanların 50 üzerinde kaslarının aynı an içerisinde çalışmasını sağlar ve metabolizmayı hızlandırarak kolay kilo vermeyi hedefler. Bu yürüyüş programında, dışarı çıkıp yürümeye üşenen kişiler için ya da çıkmaya fırsatı olmayan enbilgi.com kişiler için, ev ortamında herhangi bir malzemeye ihtiyaç duyulmaksızın yürüyüş yapabilmesi için gerekli olan egzersizleri sağlamaktadır. Aşağıda bulunan video sayesinde, 30 dakikalık bir spor sayesinde kilometrelerce yol yürümüş gibi etki yaratmaktadır ve metabolizmayı en hızlı şekilde çalıştırmaktadır. Bu spor programını yemeklerden önce ya da sonra yapabilmeniz uygundur. Bu programların tek dezavantajı İngilizce olmasıdır. Ancak konuşmaları bir yana bırakarak, sadece yapılan hareketleri doğru şekilde tekrar edebilmek yine sizler açısından oldukça yararlı olacaktır. Aşağıda bulunan yürüyüş programı sizler için paylaşılmıştır. Bunlar gibi pek çok sayıda değişik spor egzersizleri bulunmaktadır. Leslie Kullanıcılarının Yorumları Leslie Sansone ile zayıflayanların yorumlarına bakıldığında, daha önce pek spor yapmayı sevmeyen kişilerden oluştuğunu görmek mümkün. Ancak bu program, son derece kolay ve spor ile alakası olmayanların dahi rahatlıkla yapabileceği egzersizlerden oluştuğu için uzun vadeli de devam edilebilmekte. Bu kadar kolay bir egzersiz programı olmasına rağmen verdirdiği kilolar da programın dilden dile dolaşmasını sağlayan en önemli etken. Günde 40 dakika zamanınızı ayırıp, 3 mil programını düzenli olarak uygulamanız dahi hiçbir şey yapmadan ayda en az 4-5 kg vermenizi sağladığı yorumlardan görünüyor
  16. Koşu bandının monotonluğu koşmayı daha da işkence haline getiriyor ve koşmayı sevenler bile bir süre sonra kendilerini sıkılmış hissediyorlar. Fakat dışarıda yağmur yağarken çalışmanızı atlamanıza gerek yok. Bu 9 öneri sayesinde koşu bandına yeni bir hava getireceksiniz. Dürüst olmak gerek: Kaç defa koşmak istediğiniz için değil koşmanız gerektiği için koştunuz? Eğer aynı duyguyu yaşadıysanız yalnız değilsiniz. Pek çok insan koşmak için gerekli motivasyonu zor buluyor ve koşu bandına çıkmak ise çok daha zor. Koşu bandının monotonluğu koşmayı daha da işkence haline getiriyor ve motivasyonunuzu düşürüyor ise koşu bandını eğlenceli hale getirmenin yolları. Eğlenceli Bir Uygulama Bulun Motivasyon mu gerekli? O zaman koşu ve spor yapmak isteyenleri motive etmek için hazırlanmış pek çok koçluk uygulamasını telefonunuza indirmeniz mümkün. Bu uygulamalarda genelde çalışmanın hızını, süresini ve diğer değerlerini belirleyebiliyorsunuz. Hatta favori müziklerinizi de oynatabiliyorsunuz. Bazı koşu oyunları ise telefonunuzun hareketlerine göre çalışıyorlar ve peşinize düşmanlar takıldığı zaman onlardan kaçmak için gerçek hayatta koşmanız gerekiyor. Sanal Koşu Teknoloji koşu bandını bambaşka bir deneyim haline getirdi. Son teknoloji koşu bantlarına bluetooth ile bağlanarak dünyanın her yanından insanlar ile sanal şekilde birlikte koşmanız mümkün oluyor. Bunun yanında grup koşuları, arkadaşlar ile koşular ve hatta yarışlar bile sanal olarak düzenleniyorlar. Bu iş için uygulama kurulumuna izin veren biraz daha yeni bir koşu bandına ihtiyacınız olabilir. Arkadaşlarınızla Konuşun Bir işle uğraşırken onlarla konuşmak çok içten bir şey olmayabilir ancak işlerle dolu günlerde arkadaşlarla koşu yaparken konuşmak iyi bir seçenek olabilir. Kablosuz kulaklıklar kullanarak koşunuzu yaparken ailenizle de konuşabilirsiniz. Hatta telefonu bir yere sabitleyip video görüşmeler yapmak bile mümkün. Sevgilinizle aynı anda koşu yapıp onunla telefonda görüşmek de bir başka seçenek. Bir Şeyler İzleyin İş, aile ve sosyal yükümlülükler arasında çalışma yapmayı zor bulabilirsiniz, hatta dizi film izlemeye bile vaktiniz olmayabilir. Koşu bandı ise ikisini birlikte yapmak için iyi bir fırsat sunabilir. Bir tablet alın ve kulaklıklarınızı taktıktan sonra onu karşınıza koyun. Sevilen dizileri ve filmleri izlemenin koşu bandı üzerinde motivasyon sağladığını gösteren çalışmalar da mevcut. Video Listesi Oluşturun Bazen başlamak en zor şeydir. Salona bile gitmeden önce motivasyonel müzikler dinlemek faydalı olabilir. Bir defa koşu bandına çıkınca, filmlerden, dizilerden ve diğer yayınlardan motive edici videoları izleyebilirsiniz. Filmlerde bizi duygusal olarak etkileyen ve bizi koşmaya motive eden sahneler vardır. Yaratıcı Olun Dışa dönük olanlar için bu madde en iyisi. İnternette insanların koşu bandı üzerinde şarkı söyledikleri, dans ettikleri ve güzel vakit geçirdikleri videolar görmüşsünüzdür. Bu siz de olabilirsiniz. Koşu bandında koşarken şarkı söyleyin veya rap yapın. Bir süre sonra internette popüler bile olabilirsiniz. Ancak bir yerlerinizi kırmamaya dikkat! Beyninizi Çalıştırın Koşu bandı monoton bir şeydir. Kilometrelerce koşup durmak ve sadece düşüncelerinizin sesini duymak iyice can sıkıcı olabilir. Bunun yerine beyninizi çalıştırmak, zihninizi kaç dakikanız kaldığına dair düşüncelerden kurtaracaktır. İlginç bir podcast dinleyin, ücretsiz sesli belgeseller dinleyin, okumak istediğiniz bir kitabın sesli versiyonunu dinleyin. Hatta dil bile çalışabilirsiniz. Müziğin İçinde Kaybolun Eğer müzik tutkunuz varsa, sevdiğiniz müziği dinlerken koşu bandı üzerinde sıkılmayacaksınız. Koşu bandını bir çalışma olarak görmek yerine onu yeni albümleri ve müzikleri dinlemek için bir fırsat olarak görün. Bir albümün ortalama uzunluğu 45-60 dakika olduğu için, bir albümde bütün çalışmanızı tamamlayabilirsiniz. Dikkatinizi ağrıyan bacaklarınızdan ve hızlanan kalbinizden alarak kulağınızdaki müziğe verin. Müzik içinde kaybolmadıkça koşu bandının üzerinde kaybolmak zor. İnterval veya Piramit Çalışması Yapın Koşu bandı interval çalışmalar için mükemmeldir. Güç ve hız kazanmanızı sağlarken kalorileri de yakar. Isındıktan sonra 30 saniye depar atın ve daha sonra bir dakika kadar kolay bir yürüyüş yapın. Bu intervalleri toplamda 7 defa uygulayın. Piramit çalışması ise zamanın gerçekten uçup gitmesini sağlar. Hızınızı bir dakika boyunca sürdürebileceğiniz ama zorlayıcı bir ayara getirin. Bunun ardından bir dakika kolay bir hız seçin. Sonraki aralıkta iki dakika sert çalışın ve iki dakika dinlenin. Her biri için beş dakikaya çıkın ve sonra sırasıyla bir dakikaya kadar inin
  17. Artık PlayStation 5 ile birlikte, birçok yayıncı PlayStation 4'te piyasaya sürülecek oyunların PlayStation 5 sürümlerine ücretsiz yükseltmeler sunmaya başladı. Bu yükseltmeleri destekleyen PS4 oyunları; iyileştirilmiş görseller, daha hızlı yükleme süreleri ve PlayStation 5 ile ilişkilendirebileceğiniz diğer tüm avantajlara sahip olabilir. İşte size PS5 yükseltmelerini hiçbir ekstra ücret ödemeden sunan tüm PS4 oyunlarının listesi: Assassin’s Creed Valhalla (PS4 için çıktığında PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme içerir) Atelier Ryza 2: Lost Legends & The Secret Fairy (PS4 sürümü, PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme içerir) Balan Wonderworld (PS4 sürümünün sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Borderlands 3 (PS4 sürümünün sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Bugsnax (Oyunun PS4 sürümünün sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Call of Duty: Black Ops Cold War (PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme almak için PS4'te Cross-Gen Edition veya Ultimate Edition sahibi olunmalıdır. Standart sürüm sahipleri, PS5 sürümüne yükseltme için fazladan 10 dolar/euro ödeyebilir) Concept Destruction (PS4 sürümünün sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Kontrol (PS4'te Ultimate Edition'a sahip olan herkes için ücretsiz yükseltme. 2019'dan itibaren orijinal sürüme sahipseniz, ücretsiz yükseltme için uygun değilsiniz) Cyberpunk 2077 (PS4 sürümü çıktığında PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme yaması içerir) DARQ: Complete Edition (PS4 sürümü, 2021'de piyasaya çıktığında PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme içerir.) Dead By Daylight (PS4 sürümü, oyunun PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme içerir) Destiny 2 (PS4 sürümüne sahip olan herkes için Destiny 2'nin PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) DiRT 5 (PS4 sürümüne sahip olan herkes için DiRT 5'in PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) DOOM Eternal (PS4 sürümü, PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme içerir) Far Cry 6 (PS4 sürümüne sahip olan herkes için Far Cry 6'nın PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) FIFA 21 (PS4 sürümü, FIFA 22'nin yayınlanmasına kadar PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme içerir) Ghostrunner (Orijinal oyunun sahipleri için piyasaya çıktığında PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Guilty Gear Strive (PS4 sürümünün sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Hitman 3 (Yalnızca PS4 dijital sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Horizon Forbidden West (PS4 sürümü sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Immortals: Fenyx Rising (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Just Dance 2021 (PS4 sürümüne fiziksel olarak sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme. PlayStation Store'da PS4 sürümünü satın alanların oyunun PS5 sürümünü satın alması gerekecektir.) JYDGE (Oyunun PS4 sürümünün sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Kena: Bridge Of Spirits (PS4 oyununa sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) King Oddball (PS5 sürümünün sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme.) Little Nightmares II (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Madden NFL 21 (Madden NFL 22'nin piyasaya sürülmesine kadar Madden NFL 21'in PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Maneater (PS4 sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Marvel's Avengers (Oyunun PS4 sürümüne sahip olan herkes için Marvel’s Avengers'ın PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Marvel's Spider-Man: Miles Morales (PS4 sürümünün sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Metro Exodus (PS4 sürümü sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Monster Boy and The Cursed Kingdom (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Mortal Kombat 11 (Orijinal oyunun PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Mortal Kombat 11: Ultimate (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) NBA 2K21 (Oyunun Mamba Forever Sürümü'nü PS4'te satın alırsanız PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Nioh 2 (Oyunun PS4 sürümüne ve genişletmelerinden herhangi birine sahipseniz, Nioh 2 veya Nioh 2 - The Complete Edition'ın PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) No Man’s Sky (PS4 sürümü sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Outriders (PS4 sürümüne sahip olanlar için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Override 2: Super Mech League (PS4'te temel PS4 sürümüne veya Ultraman Deluxe Edition'a sahip olan herkes için temel oyunun PS5 sürümüne veya Ultraman Deluxe Edition'a ücretsiz yükseltme) Planet Coaster [Konsol Sürümü] (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne Ücretsiz Yükseltme) Poker Club (Oyunun PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Praey For The Gods (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne Ücretsiz Yükseltme) Puyo Tetris 2 (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Rainbow Six Siege (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Riders Republic (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Sackboy: A Big Adventure (PS4 sürümünün sahipleri için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Subnautica (PS4 sürümü sahipleri için 2021'de PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Subnautica: Sıfırın Altında (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Tesla Force (Oyunun PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) The Elder Scrolls Online (PS5 sürümü, PS4 sürümüne sahip olan herkes için ücretsizdir) Pathless (PS5 sürümü, PS4 sürümüne sahip olan herkes için ücretsizdir ve bunun tersi de geçerlidir) Undead Horde (PS5 sürümü, oyunun PS4 sürümüne sahip olan herkes için ücretsizdir) The Witcher 3: Wild Hunt (PS5 sürümü, PS4 sürümüne sahip olan herkes için ücretsizdir) Watch Dogs Legion (PS4 sürümü lansmanda PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme içerir) WRC 9 (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Yakuza: Like A Dragon (PS4 sürümüne sahip olan herkes için PS5 sürümüne ücretsiz yükseltme) Bu konu altında, ücretsiz PlayStation 5 yükseltmeleri sunan PlayStation 4 oyunlarını eklemeye devam edeceğiz, bu sayfayı yer imlerine ekleyin, oyun güncellemelerinden haberdar olun.
  18. Ardışık hareket akışıyla uygulanan Budist öğretilerden esinlenmiş bir beden çalışması olan Thai masajının faydaları nelerdir? Geleneksel biçimiyle Nuad Bo-Rarn olarak da bilinen Thai (Tay) masajı, beden, zihin ve ruhun tedavisine dayanan bir tür Doğu beden çalışması terapisidir. Terapi bedeni saran, vücutta akan ve ona hayat getiren elektromanyetik ya da enerjik alanları basınç veya manipülatif masaj yoluyla tedavi etmeyi içerir. The Lifeco’nun verdiği bilgilere göre, Thai Masajı Nedir? ve Faydaları Nelerdir? Thai Masajı Nedir ve Nasıl Yapılır? Thai masajı veya Tayland masajı doğunun en popüler masajı çeşitlerinin başında gelmektedir. Bildiğimiz masaj tekniklerinden çok farklı teknikler uygulanan Thai masajını tembel yogası diye de adlandırıldığını duyabilirsiniz. Yapılan hareketler ve uzman terapistin yönlendirmeleri gerçekten de yoga hareketlerini anımsatmaktadır. Çin’in geleneksel Hint yogasından esinlenerek kurgulanmış teknikleri 2500 yıl öncesine kadar dayanmaktadır. Yalnızca beden değil aynı zamanda zihin ve ruh tedavisi olarak da görülür. Thai masajında kıyafetleriniz üzerinizdedir veya tercihiniz doğrultusunda ince keten bir giysi size verilir. Burada önemli olan baskının vücudunuz gerilirken uygulanmasıdır. Yarı sert bir zeminde uzman terapistin yönlendirmesi ile kol, bacak, boyun, ayak ve ellerinize çeşitli germe hareketleri uygulanırken vücudunuzda belirli bölgelere de baskı uygulanır. Önemli olan vücudun belirli enerji noktalarına doğru hamleler yapılarak o bölgedeki kasların rahatlatılması ile tüm bedene yayılan rahatla hissinin oluşmasıdır. Thai Masajı Teknikleri Nelerdir? Çeşitli pozisyonlarda uygulanan Thai masajında sırtüstü yatarken kol ve bacak bölgeleri gerilir. Yüzünüz yerde olacak şekilde yattığınızda ise kol, bacak, ayak ve eller dışında sırt bölgesi ve boyun bölgesi de hedeflenir. Yan yattığınızda ise masajı yapan kişi sizi esnetirken bedeninizin yan bölgelerinde bulunan enerji noktalarına baskı uygular. Ve en son bitirirken de oturma pozisyonunda sizi gevşetir, boyun kaslarınızı rahatlatmaya çalışır. Masajı uygulayan terapist elleri, dirsekleri bacakları ve dizleri ile farklı şiddetlerde farklı bölgelere baskı uygulamaya çalışırken diğer yandan kollarınızı, bacaklarınızı ve boynunuzu gererek baskının daha etkili olmasını ve kas dokusuna ulaşmasını sağlar. Thai Masajının Faydaları Nelerdir? Hiç bir masaj türünde Thai masajı kadar esneme hareketleri bulunmaz. Bu esneme hareketleri ile birlikte bir nevi meditasyon seansındaymışsınız gibi zihinsel ve ruhsal rahatlama da elde edersiniz. Thai masajı teknikleri, Serotonin yani mutluluk hormonu salınımının artmasına Kortizol yani stres hormonu salınımının azalmasına yardımcı olur. Ağrı ve kramp gibi şikayetlerin bu esneme hareketleri ile azalması kaçınılmaz olur. Diğer masaj tekniklerinde olduğu gibi kan dolaşım hızı artar. Vücudunuzda bir dinamizm hissedersiniz. Kan dolaşım hızının artması ile birlikte hücrelere giden oksijen miktarı artar ve masaj sonunda rahatlamış ve zihinsel olarak daha dinç hissedersiniz. Uygulanan esneme hareketleri ve baskı uygulamaları ile daha rahat hareket ettiğinizi fark edeceksiniz
  19. Selülit giderici etkisi de bulunan kese uygulaması, gözeneklerin açılmasını sağlayarak vücuda nefes aldırır. Masaj yaparak uygulanan kese cilde çok faydalıdır. Sağlıklı ve pürüzsüz bir cilde sahip olmaya yardımcı olan etmenlerden biri de kesedir. Fakat çoğumuz kesenin vücudumuza sağladığı etkileri bilmiyoruz. Kese yapmanın daha önce aklımıza hiç gelmeyen faydaları vardır. Masaj yaparak cildinize kese uyguladığınızda kan dolaşımı hızlanarak hücrelerin çoğalıp yenilenmesini sağlıyor. Selülit giderici etkisi de bulunan kese uygulaması, gözeneklerin açılmasını sağlayarak vücudunuz rahat bir nefes aldırıyor. Hamam kesesi olarak bilinen mucizevi eldivenin tarihimizde geniş bir yer alıyor. Osmanlı´dan günümüze kadar ulaşan hamam keselerinin birçok faydası bulunmaktadır kese yapmak bizim ülkemizde değil tüm dünyada kullanılmaya başlanmıştır. Cilt güzelliği için en önemli husus temizliktir. Temiz bir cilt güzel görüntüyü beraberinde getirir. Yüzünüzü temiz tutarak berrak, zinde ve parlak bir görünüm elde edeceksiniz. Yüze kese uygulaması ise bu istekleri yerine getirecek türden bir yöntemdir. Ancak yüz kesesi esnasında bazı detaylara önem gösterilmelidir. Yüze Kese Yapmanın Faydaları Yüz kesesinin faydaları ile daha canlı, daha genç ve daha parlak bir cilt sizi bekliyor olabilir! Yüze kese yapmanın birden fazla önemli yararı mevcuttur. Öncelikle cilt üzerinde ölü deriyi temizler. Cildin rahat bir şekilde nefes almasını sağlar. Üstelik fazla yağdan arındırıcı özelliği vardır. Böylelikle yağın neden olduğu sorunlar en aza indirgenecektir. Yüzde ki yağ dengelenmiş olur. Ayrıca kan dolaşımını kolaylaştırarak rahatlık sağlar. Yüze kese yaparak gözeneklerin temizlenmesi de sağlanır. Ve hücre yenilenmesine yardımcı olur. Yüze kesenin uygulanması sıcak suyun ardından olmalıdır. Aşırı sıcağa kaçmadan ciltte gözeneklerin açılması sağlanmalıdır. Ve ayrıca cildin rahatlamasına imkan verilmelidir. Böylelikle kese esnasında işlem çok daha derinlere işleyerek başarılı olacaktır. Ancak abartı olmamak şartı ile haftada 1-2 kez yapmak uygundur. Yüze kesenin fazla uygulanması istenmeyen sonuçlara neden olabilir. İşte yüze kese yapmanın faydaları; Aknelerin oluşumunu engeller Cilt altı kan dolaşımını hızlandırır Ciltteki yenilenmeyi hızlandırır Ölü deriden arındırır Cildinizdeki gözenekleri açar Bağışıklık sistemine katkı sağlar Selülitleri gidermede yardımcı olur Batık problemlerinin giderilmesi Cilt tonunu dengeleme Cildin daha genç ve pürüzsüz hale gelmesi Yüz Keselenirken Dikkat Edilmesi Gerekenler Keseninizi ilk kullanımdan önce sıcak su ve sabun ile yıkayıp, iyice durulamayın ve hiçbir sabun artığı kalmadığından emin olun. Kese kullanımı sırasında ne cildinize ne de kesenize hiçbir şekilde sabun, şampuan ya da duş jeli kullanmayın. Unutmamak gerekir ki kese doğal bir arınma yöntemidir ve kesenin vücuda uygulaması duru su ile yapılmalıdır. Yüze değdirilen kesenin cildinize uygun olması önemli bir ayrıntıdır. Can yakıcı ve sert bir keseden söz etmek mümkün değildir. Yüz kesesinde cildinize nazik ve hassas davranmak çok önemlidir. Sert darbeler yada uygun olmayan kese modelleri sebebi ile cilde zarar verilebilir. Edinilecek kesenin ince ve yumuşak bir yapıda olmasına dikkat edilmelidir. Kişi cildini bu hususta zorlamamalıdır. Ne kadar sert davranırsanız davranın kesenin cildinize iyi gelme oranı değişmeyecektir. Aksine keskin keseleme sonucu yüzünüze zarar verebilirsiniz. Bu nedenle hassas ve yumuşak dokunuşlar ile keseleme işlemini gerçekleştirmek gerekir. Ve mutlaka yüze uygun bir kese edinilmelidir
  20. Muz kabuklarının güzelliğe etkilerini biliyor musunuz? Bu mucizevi meyvenin kabuklarını cilt bakımında kullanabilirsiniz... Muz kabuklarının cilde faydalarını öğrendikten sonra evinizden asla eksik etmemeniz gerektiğini fark edecek ve bağımlısı olacaksınız. İşte bu mucizevi meyve muzun cilde faydaları… Sivilce Ve Lekeleri Yok Eder Sivilce çıkmasını önlemek ve var olanları da tedavi etmek için pek çok doğal yol bulunuyor. Bunlardan biri de muz kabuğu. Muz kabuğu ve birkaç damla balı yüzünüze sürerek sivilce ve lekelerden kurtulabilirsiniz. Kuru Cildi Nemlendirir Muz kabukları egzama, sedef hastalığı, akne tedavisi ve hatta cildi güneş hasarlarından korumaya yardımcı olan antioksidanlar, eşleştirilmiş yağ asitleri ve çinko bakımından zengindir. Ayrıca kuru cildi nemlendirmeye yardımcı olan potasyum içermektedir. Muz kabuğunuzu cildinize sürerek nemlendirebilirsiniz. Diş Beyazlatıcı Etkisi Bir miktar muz kabuğunu alın ve iç kısmını birkaç dakika boyunca dişlerinize sürtün. Suyla durulayın ve daha beyaz dişlere sahip olmak için her gün tekrarlayın. Siğillerinizi Yok Eder Muz kabuğu siğilleri tedavi etmek içinde oldukça etkilidir. Muz kabuğunu yukarıdan aşağıya doğru soyun ve kabuğun içindeki kısmı ayırın ve ezin. Vazelinle karıştırarak siğil bulunduran bölgeye birkaç gün boyunca uygulayın
  21. CD Projekt Red, Cyberpunk 2077'nin sadece 10 günde 13 milyon adet sattığını duyurdu. Yatırımcılara yapılan bu duyuru, oyuncuların oyunla ilgili tüm tartışmalara, sorulara ve sorunlara rağmen oyunun rekor kıran bir lansman yaşadığının sinyalini verdi. Bu sayı inanılmaz derecede yüksek ve onu tarihteki en büyük yeni IP video oyunu lansmanlarından biri ve muhtemelen tüm zamanların en büyük RPG lansmanlarından biri yapıyo
  22. Karaciğer hastalığı olan Siroz nedir? Sirozun belirtileri nelerdir? Tedavisi nasıl yapılır? Yaklaşık olarak 1,5 – 2 kilogram ağırlığındaki iç organlarımızın en büyüğü olan karaciğer, vücutta kendi kendini yenileme özelliğine sahip tek organdır. Vücudun yaşamsal fonksiyonlarının yerine getirilmesinde çok büyük bir öneme sahip olan bu organ; her türlü kimyasal madde, ilaç ve alkolden kanın arındırılmasında rol oynar. Bunun haricinde bazı vitamin ve minerallerin depolanması, yağların sindirimi, kanın pıhtılaşması, bağışıklık sisteminin düzenlenmesi gibi önemli süreçlerde de karaciğer baş rolde yer alır. Bu nedenle karaciğerde oluşan en küçük harabiyet, insan vücudunda oldukça büyük sorunlara yol açabilmektedir. Siroz nedir? Kronik karaciğer hastalığı olarak da adlandırılan siroz, karaciğerde ileri derecede hasar oluşumuna verilen isimdir. Çeşitli hastalıklar nedeniyle, bazense bilinmeyen sebeplerden dolayı karaciğerde farklı düzeylerde hasar meydana gelebilir. Bunun sonucunda karaciğerin yapısal fonksiyonlarında çeşitli bozulmalar oluşur ve normal işlevlerini yerine getirememeye başlar. Bu durum, siroz sürecinin başlangıcıdır. Süreç ilerledikçe işlevine devam eden karaciğer hücrelerinin azalması sonucunda karaciğer giderek sertleşmeye ve küçülmeye başlar. Sertleşen dokulara kanın akışı zorlaşır ve kanın dokuya ulaşamaması sebebiyle yeni damar yolları oluşur. Tüm bu olaylar karaciğeri daha da olumsuz etkileyerek siroz tablosunu ağırlaştırır. Sonuç olarak karaciğer fonksiyonunu yerine getirememeye başlar ve karaciğer yetmezliği ortaya çıkar. Siroz belirtileri nelerdir? Siroz hastalığı, erken dönemde genellikle belirti vermez. Fakat hastalığın derecesi ilerledikçe ve karaciğerde oluşan harabiyet düzeyi arttıkça görülen belirtilerde ve bu belirtilerin şiddetinde artış gözlenir. En sık görülen siroz belirtileri aşağıdaki gibi sıralanabilir: İştah ve kilo kaybı Bulantı ve kusma Sürekli halsizlik hissi Bacaklarda şişme – ödem oluşumu Karında asit birikimi nedeniyle şişme Kas kaybı Kansızlık Kaşıntı Sarılık Kanın pıhtılaşmaması Kadınlarda adet düzensizliği Ciltte morarma ve kanamalar Sinirlilik hali Kabızlık ve gaz sorunu Midede ağırlık hissi Siroz nedenleri nelerdir? Sirozun bilinen en yaygın sebebi kronik alkol kullanımıdır. Aşırı alkol kullanımının haricinde en önemli siroz nedenlerinden bir tanesi de Hepatit B ve Hepatit C gibi kronik viral hepatitlerdir. Siroz hastalarının yaklaşık %10-15’lik bir kısmında ise yapılan tüm araştırmalara rağmen herhangi bir nedene rastlanılamamakta ve bu duruma nedeni belli olmayan siroz hastalığı (kriptojenik siroz) denmektedir. Bunların haricinde aşağıdaki nedenlerden dolayı da kişilerde nadir de olsa siroz hastalığı gelişebilir: Alkol kaynaklı olmayan karaciğer yağlanmaları Safra yollarının tıkanması ve iltihaplanması Vücudun kendi dokularına karşı antikor üretmesi sonucunda oluşan otoimmün hepatitler Ağır ilaçların uzun süreli kullanımı Demir ve bakır minerallerinin aşırı alımı Kronik kalp yetmezliği Siroz tanısı nasıl konulur? Yukarıdaki başlıklarda yer alan siroz belirtilerinin bir veya birkaçı ile sağlık kuruluşuna başvuran hastalarda detaylı olarak hastalık öyküsünün alınması oldukça büyük önem taşımaktadır. Özellikle kronik alkol kullanımının olup olmadığı, geçmişte viral hepatit geçirilip geçirilmediği hastalara mutlaka sorulmalıdır. Detaylı bir şekilde öyküsü alındıktan sonra tıbbi değerlendirmeler yapılır. Hastalığın teşhisinde elle muayenenin önemli bir yeri vardır. Siroz hastalarında rastlanan karaciğer sertliği, büyümesi, karaciğer kenarlarının belirginleşmesi, dalak büyümesi ve karında sıvı birikimi elle muayene sırasında saptanabilir. Ayrıca sarılık, ödem ve vücutta morarmalar da ilk muayenede göze çarpan teşhis kriterleri arasında yer alır. Hekim tarafından yapılan muayenenin yanı sıra ultrason ve diğer görüntüleme yöntemleri, çeşitli kan tahlilleri ve biyopsi sonucunda siroz hastalığının kesin teşhisi konulabilir. Siroz tedavi yöntemleri nelerdir? Karaciğer sirozu; hastalığın ilerleme seviyesine göre A, B ve C olarak 3 seviyeye ayrılır. Karaciğerin daha az hasar almış olduğu A ve B seviyesindeki hastalarda düzenli hekim kontrolü ve tedavi sonucunda hastalığın ilerleyişi minimuma indirilerek uzun yıllar boyunca kaliteli bir yaşam sağlamak mümkün olabilmektedir. Uzman hekimler tarafından uygulanan tedavilerde öncelikle amaç karaciğerdeki sertleşmiş skar dokusunun ilerleyişinin önüne geçmek ve hastalığın yol açmış olduğu komlikasyonları önlemektir. Karaciğere yük oluşturabilecek her türlü besinden, gereksiz ilaç kullanımından ve alkol tüketiminden kaçınmak siroz hastalarında en önemli tedavi ilkesini oluşturur. Siroz otoimmün kaynaklı ise bağışıkık sistemini baskılayan ilaçlar ile tedavi, viral hepatitlerden kaynaklanıyorsa antiviral ilaç tedavisi uygulanır. İleri düzey karaciğer harabiyeti olan C seviyesindeki siroz hastalarında ise hekim önerisi ile karaciğer nakli gerekebilmektedir. Eğer siz de siroz hastalığına sahip iseniz düzenli olarak kontrollerinizi yaptırarak ve hekim tarafından önerilen tedavi ilkelerini uygulayarak hastalığın ilerleyişini önleyebilir, yaşam kalitenizi artırabilirsiniz
  23. Sağlıklı ve iyi gören gözler için yeterli ve dengeli beslenme önemlidir. Uzman Diyetisyen Dilara Koçak göz sağlığınızın korunmasına yardımcı olacak 10 besinden bahsediyor. Sağlıklı gözler demek, sağlıklı bir hayat demek, peki gözlerinize iyi bakıyor musunuz? Sağlıklı ve iyi gören gözler için yeterli ve dengeli beslenme önemlidir. Gözlerimiz günlük aktivitelerimizde en çok ihtiyaç duyduğumuz organımız. Fakat ilerleyen yaş ile beraber göz sağlığımız bozulabiliyor. Yetersiz ve dengesiz beslenme, stres, genel kirlilik göz sağlığımızı tehdit ettiği gibi, göz yapısının dejenerasyonunu da hızlandırıyor. Peki ya göz sağlığımızı besinler yoluyla nasıl koruyabiliriz? Gözlerinize İyi Bakın! Görme duyumuz dünyaya, hayatımıza açılan penceremiz. Sağlıklı gözler demek, sağlıklı bir hayat demek, peki gözlerinize iyi bakıyor musunuz? 1. Kırmızı Biber Dolmalık biberler kalori başına en fazla C vitaminine sahip besinlerdir. Bu durum gözlerinizde ki damarlar için iyidir ve katarakt olma riskini düşürebilir. Isı C vitaminin yapısını bozduğu için çiğ tüketilmesi daha iyidir. Ayrıca biberler göz dostu A vitamini ve E vitaminini içerirler. 2. Ay Çekirdeği ve Sert Kabuklu Kuruyemişler 30 gram ay çekirdeği veya badem, Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığının önerdiği günlük alınması gereken E vitamini miktarının yarısını içerir. Yapılan bir araştırmada E vitamininin sarı nokta hastalığının kötüleşmesine engel olabileceği ortaya çıktı. E vitamini kataraktı da önleyebilir. Fındık, yer fıstığı ve fıstık ezmesi de iyi bir E vitamini kaynağıdır. 3. Yeşil ve Yaprak Sebzeler Mesela ıspanak ve karalahana C ve E vitamini zenginidir. Ayrıca lutein ve zeaksantin içerirler. Bitki formunda ki A vitamininin sarı nokta hastalığı ve katarakt da dahil göz hastalıkları riskini azaltır. 4. Somon Retinalarınız düzgün çalışabilmek için 2 çeşit omega 3 yağlı asidine ihtiyaç duyar ve bunlar DHA ve EPA’dır. İki yağ çeşidini de somon, ton balığı ve diğer deniz ürünlerinde bulabilirsiniz. Omega 3 gözlerinizi sarı nokta hastalığından ve glokomdan korur. Bu yağlardan yeteri kadar alınmaması gözlerde kuruluğa neden olabilir. 5. Yağsız Et ve Kümes Hayvanları Çinko, A vitamininin karaciğerden retinalarına taşınmasına yardımcı olur. Istakoz porsiyonu başına en fazla çinko içeren besinlerden biridir ama kırmızı et ve tavuk eti de iyi birer çinko kaynağıdır. 6. Baklagiller Baklagiller çinko zenginidir ve gözlerinizin karşılaşabileceği sağlık sorunlarının yavaş ilerlemesine neden olur. 7. Yumurta Yumurtanın içindeki çinko yumurta beyazından lutein ve zeaksatin üretilmesine yardımcı olur. Yumurta retinayı zararlı mavi ışıklardan korur, sarı noktadaki koruyucu pigmentlerin artışına sebep olur. Sarı nokta gözün keskin görme merkezidir. 8. Kabak Vücudumuz tarafından üretilemeyen lutein ve zeaksatini almanın bir diğer yolu da kabaklardır. Ayrıca sakız kabağı C vitamini ve çinko içerir. Kışın üretilen kabaklar A ve C vitamini de içerirler. 9. Brokoli ve Brüksel Lahanası Bu akraba sebzeler A vitamini (lutein, zeaksatin ve beta karoten), C vitamini ve E vitamini içerirler. Tüm bu antioksidanlar gözlerinizdeki hücreleri serbest radikallerden ve sağlık sorunlarından korur. Özellikle retina oldukça hassastır. 10. Yeşil Çay Yeşil çayın içindeki antioksidanlar katarakt ve sarı nokta hastalığı oluşma riskini azaltabilir. Yeşil çay enfeksiyon önleyici ve antioksidan özelliklerinden sorumlu olan kateşin denilen sağlıklı maddeleri içerir. Kateşin içeriği siyah çaya oranla biraz daha fazladır. Daha sağlıklı gözler için gün içinde yeşil çay tüketebilirsiniz. Kateşin zengini olan diğer besinler ise kırmızı şarap, çilek, kiraz, dut, böğürtlen, ahududu gibi meyvelerdir
×
×
  • Create New...

Önemli bilgi

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için Gizlilik poliçesini inceleyebilirsiniz.