Jump to content
NetObur

Feneroin

Yönetici
  • İçerik sayısı

    1042
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    12

Everything posted by Feneroin

  1. Ana malzemesi un ve sütten oluşan sebze, hamur işi gibi yiyeceklere çok yakışan beşamel sos nasıl yapılır? Fransız mutfağından Türk yemeklerine uyarlanan beşamel sos, hem sebze hem de et yemeklerine çok yakışan temel soslardan biridir. Özellikle lazanya ve makarna gibi hamur işlerinde kullanılmaktadır. Peki, beşamel sos nasıl yapılır? İşte, beşamel sos yaparken dikkat edilmesi gereken püf noktalar Malzemeler • 3 yemek kaşığı tereyağı • 2 yemek kaşığı un • 2,5 su bardağı soğuk süt • 1 çay kaşığı tuz • 1 çay kaşığı karabiber Hazırlanışı Tereyağını bir tencerenin içine alıp eritiyoruz. Unu ilave edip kavurmaya başlıyoruz. Kavrulan una 2,5 su bardağı soğuk sütü azar azar ilave ederek topaklanmaması için koyulaşana kadar sürekli karıştırın. 1’er çay kaşığı tuz, karabiberi ekleyip karıştırın ve ocaktan alın. PÜF NOKTALARI Unu İyi Kavurun Un ve tereyağının önden kavurulup sütle kıvam alması mantığına dayanan beşamel sosu hazırlarken unun köpürüp, kavrulmasına ve kokusunun çıkmasına dikkat edin. Kavurma Süresine Dikkat Edin Başarılı bir beşamel sos elde edilmek için unu kavurma süresinin ideal olması gerekir. İdeal kavurma süresi ise unun kokusu çıkana kadardır. Sütü Eklerken Kontrollü Olun Beşamel sosun ana malzemelerinden biri olan sütü birden değil, azar azar ilave edin. Soğuk bir süt ile de beşamel sos yapılabilir ancak doğru olan ılıtılmış bir süt tercih etmektir. Oranlara Dikkat Edin Beşamel sos için temel oran 2 gram yağ için 3 gram un ve 1 litre süttür. Aksi takdirde ideal bir kıvam yakalayamazsınız
  2. Gaziantep yöresine özgü bir lezzet olan Gavurdağ Salatası nasıl yapılır? Gavurdağı Salatası Tarifi Malzemeler: 4 adet büyük boy domates 1 adet büyük boy kuru soğan 4 adet orta boy yeşil sivri biber 2 adet orta boy salatalık 100 gram ceviz içi 1/2 demet maydanoz 6 yemek kaşığı zeytinyağı 4 yemek kaşığı nar ekşisi 1 tatlı kaşığı sumak 1/4 çay kaşığı tuz Gavurdağı Salatası Tarifinin Püf Noktası Olgun ve sulu domatesler kullanmanız, doğranacak olan tüm malzemeleri oldukça küçük doğramanız salatanın lezzetini arttıracaktır.Domates ve salatalıkları arzuya göre kabuklarını soymadan da kullanabilir, küçük küçük doğranmış taze soğan katabilir, salatanın sosuna arzuya göre limon suyu ilave edebilirsiniz.Salatanın olmazsa olmazlarından biri olan ceviz içini, servisin hemen öncesinde eklemeniz salatanın tadını olumlu yönde etkileyecektir. Gavurdağı Salatası Tarifi Nasıl Yapılır? Kabuğunu soyduğunuz domatesleri küçük parçalar halinde doğrayın. Bol suda yıkadığınız salatalıkları tercihen kabuklarını soymadan tavla zarı büyüklüğünde kesin. Kuru soğanı domatesler ve diğer malzemelerle uyumlu olacak şekilde küçük küçük doğrayın. Ortadan ikiye kesip, çekirdeklerini çıkardığınız sivri biberleri küçük küpler halinde kesin. Salatanın olmazsa olmazı tüm malzemenin olabildiğince küçük doğranmış olması. Maydanozu incecik kıydıktan sonra tüm malzemeyi derin bir salata kasesinde harmanlayın. Salatanın sosu için; zeytinyağı, sumak, nar ekşisi ve tuzu küçük bir kapta karıştırdıktan sonra salata kasesine aktarın. Sosu ile buluşturduğunuz salatayı derin bir servis tabağına alın. Üzerini küçük parçalar halinde kırdığınız ceviz içi ile süsledikten sonra sulanmaması için bekletmeden servis edin. Sevdiklerinizle paylaşın. Gavurdağı Salatası Tarifinin Servis Önerisi Hazırladığınız salatayı göbek marul yaprakları içinde servis edebilirsiniz.Kullandığınız zeytinyağı ve nar ekşisi miktarını damak tadınıza göre azaltıp, arttırabilirsiniz. Tarif : yemek.com’dan
  3. Hamur işlerine, yemeğe salataya katabileceğiniz güzel bir pesto sos tarifi. Pesto Sos Malzemeleri 8 avuç fesleğen yaprağı 250 gr. parmesan peyniri 3 avuç dolmalık fıstık 5 diş sarımsak 4 kahve fincanı zeytinyağı 1 dolu tatlı kaşığı karabiber 1 silme tatlı kaşığı tuz Fesleğen sevdalıları iyi bilir, pesto sos peynirle birleşince ayrı, hamurla birleşince ayrı, et veya salatayla birleşince apayrı bir hal alır. Hepsinde de çok güzel olur. Ev yapımı olunca daha doğal ve haliyle daha lezzetli. Çocuğu olanlar için şöyle güzelliği de var; iki kaşık pesto sosuyla bir avuç yeşillik yedirmiş olabiliyorsunuz çocuklara. Fesleğeni yıkayıp 8 avuç kadar yaprağı dallarından ayırın. Yaprakları kurulamayı unutmayın. 250 gram parmesanı ince rendeleyin. 3 avuç dolusu dolmalık fıstığı karamel rengine gelinceye dek ateşte çevirdikten sonra soğuması için bekletin. Fesleğenleri mutfak robotundan 3 kahve fincanı ile geçirin. Fesleğenlerin kararmaması için zeytinyağı ile çekmek önemli. Ardından 250 gr. parmesan peynirini, 5 diş sarımsağı ve 3 avuç dolmalık fistığı ilave edip tüm karışım iyice birbiriyle hemhal olana kadar çekin. Karabiber ve tuzunu ekleyin çekmeye devam edin. Sonra sterilize ettiğiniz kavanozlara koyun ve üzerine zeytinyağı ekleyerek havayla temasını kesin. Kavanozlarınızı küçük tutun, açıldığında bir haftada tüketebileceğiniz boy en iyisi. Aksi takdirde, hiçbir kimyasal koruyucu içermediğinden, açılan kavanozlarda hızla bakteri üreyebilir. Üstü kötü olursa üzülmeyin, rastlamışsınızdır iyi salçalarda da böyle olur. Dünyayı bu bakterilerle paylaşıyoruz en nihayetinde. Üzerini dikkatlice alıp kalanını kullanabilirsiniz. Tarif : refikaninmutfagi.com
  4. Bal kabağının faydaları saymakla bitmiyor. Kabak mevsimi gelirken güzelce yapabileceğiniz kabak tatlısı tarifi.. Kabak Tatlısı Malzemeler: (4 kişilik) 600 gr bal kabağı 3 su bardağı toz şeker 1 su bardağı su 1 su bardağı çekilmiş ceviz içi veya kaymak 3-4 adet karanfil , dilerseniz kıvamlanması içi 2-3 damla limon suyu Hazırlanışı : Bal kabaklarınızın çekirdeklerini çıkartıp yeşil ve sert kısımlarını soyduktan sonra iki parmak kalınlığında dilimleyin. Kabak dilimlerinizi bol suda yıkamayı ihmal etmeyin. Daha sonra tencereye yerleştirin. Üzerine toz şeker ve karanfilleri serpin. Tencerenin ağzını kapatıp 1 saat kadar bekletin. Kabak dilimlerini pişirmeden önce toz şeker döküp yaklaşık 3 saat bekletirseniz şekerin tamamen eriyerek kabakla özleşmesini sağlarsınız. Kabaklar cinsine göre suyunu kısa sürede salmayabilir. Bu durumda su ilave ederek orta ateşte 45-50 dakika kadar pişirin. Suyunu tamamen çeken kabaklarınızı ılıklaştıktan sonra dikkatlice servis tabaklarına alın. Üzerlerine ince çekilmiş ceviz içlerini serpiştirdikten sonra sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz. Dilerseniz kaymak eşliğinde servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun..
  5. Eskişehir'in meşhur lezzetlerinden biri olan Balaban Kebabı nasıl yapılır? Balaban Kebabı Tarifi İçin Malzemeler Domates sosu için: 2 yemek kaşığı domates salçası 1/2 yemek kaşığı tereyağ 1 çay kaşığı toz şeker 1/2 çay kaşığı tuz 1/2 su bardağı su Köfte için: 500 gram dana kıyma 1 çay bardağı bayat ekmek içi (ince çekilmiş) 1,5 çay kaşığı tuz 1,5 çay kaşığı karabiber 2 adet soğan(orta boy, küçük küpler halinde doğranmış) Üzeri için: 1 su bardağı yoğurt (çırpılmış) 4 yemek kaşığı tereyağ(eritilmiş) 2 adet tırnak pide(küp doğranmış) 1 su bardağı et suyu(pidelerin üzerine dökmek için) 2 adet biber 1 adet domates(halka kesilmiş) Balaban Kebabı Tarifinin Püf Noktası Sinirleri alınmış ve terbiye edilerek dinlendirilmiş et bu tarifin en lezzetli halini elde etmeniz için gereken püf noktası! Balaban Kebabı Tarifinin Pişirme Önerisi Tarifimizi Ramazan pidesi kullanarak da deneyebilirsiniz. Balaban Kebabı Tarifi Nasıl Yapılır? Geniş bir kasede kıyma, bayat ekmek kırıntıları ve ince doğranmış kuru soğanları, tuz ve karabiber ile iyice yoğurun. Ceviz büyüklüğünde yassı yuvarlak köfteler yapın ve kızgın döküm tavada kızartın. Biber ve domatesleri de köfteleri pişirdiğiniz tavada dışı közlenmiş görüntü alıncaya kadar pişirin. Domates sosu için, tereyağını bir tavada eritin. Üzerine salça, toz şeker ve tuzu ekleyip, salçanın kokusu çıkana kadar kavurun. Suyu üzerine ekleyip bir taşım kaynattıktan sonra ocaktan alın. Küp doğranmış tırnak pideleri servis edeceğiniz tabağa alın. Üzerine önceden ısıtılmış et suyunu dökün. Çırpılmış yoğurdu, ardından domates sosunu pidelerin üzerine dökün. Köfteleri üzerine yerleştirin. Biber ve domatesleri de tabağa ekledikten sonra kızmış tereyağını tüm köftelerin üzerine gezdirin ve servis edin. Afiyet Olsun.. Tarif : yemek.com
  6. En sevilen şerbetli tatlılardan biri olan şekerpare, evde kolayca yapılabilir. Malzemeler 2 adet yumurta 125 gram tereyağı 1 çay bardağı sıvı yağı 1,5 çay bardağı irmik 1 çay bardağı pudra şekeri 1 paket kabartma tozu 1 paket vanilya Aldığı kadar un Şerbeti için: 4 su bardağı su 3 su bardağı şeker Yarım limon Hazırlanışı Yumurtalardan birinin sarısını ayırın. Beyazını diğer yumurtayı, tereyağını, sıvı yağı, irmiği ve pudra şekerini iyice karıştırın. Vanilya ve kabarma tozunu ekleyin. Son olarak unu azar azar ilave ederek kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edin. Hamurdan yumurta büyüklüğünde parçalar koparıp tepsiye dizin. Üzerine bir fırça yardımıyla ayırdığınız yumurta sarısını sürüp çatalın tersiyle çizik atın. Fırınınızı 180 dereceye ayarlayıp biraz ısıttıktan sonra tepsiyi fırına verin. Üstü kızaran şekerparelerinizi fırından çıkarın. Bu esnada su ve şekeri tencerede karıştırıp şerbeti pişirmeye başlayın. Kaynamaya başladıktan 10 dakika sonra içine limon suyunu ilave edin. 5 dakika kadar daha kaynattıktan sonra altını kapatıp ılınmaya bırakın. Şerbeti tatlıların üzerine dökeceğiniz zaman ılık olmalı. Tatlıların da ilk sıcaklığının geçmesini beklemelisiniz. Şerbeti döktükten sonra üzerini kapatmadan çekmesini bekleyin. Ardından dilediğiniz gibi süsleyip servis edebilirsiniz. Afiyet olsun
  7. Karadeniz'in meşhur tatlısı Laz Böreği nasıl Yapılır? Hopa Laz Böreği tarifi. Laz Böreği Tarifi İçin Malzemeler Hamuru İçin: 1 çay bardağı yoğurt(suyu ile birlikte) 1 çay bardağı sıvı yağ 1 çay bardağı su 1 çay kaşığı tuz 1/2 paket kabartma tozu 2 adet yumurta 4 su bardağı un Muhallebisi için: 5 su bardağı süt 2 adet yumurta sarısı 4 yemek kaşığı un 1 yemek kaşığı nişasta (mısır veya buğday nişastası) 1 su bardağı toz şeker 1/2 adet limon kabuğu rendesi Şerbeti için: 1,5 su bardağı toz şeker 1,5 su bardağı su 1 tatlı kaşığı limon suyu Tezgahı Unlamak İçin: 1 su bardağı nişasta (mısır veya buğday nişastası) Yağlamak İçin: 1 çay bardağı eritilmiş tereyağı 1 çay bardağı sıvı yağ Hazırlanışı Şerbeti için su ve şekeri, şeker eriyene kadar karıştırın ve kaynamaya bırakın. Kaynadıktan sonra limon suyunu ekleyin ve kısık ateşte şerbet kıvamını alana kadar pişirin ve ocağın altını kapatıp oda sıcaklığında soğumaya bırakın. Baklava hamurunu hazırlamak için geniş bir kasede sulu yoğurt, sıvı yağ, su, tuz, kabartma tozu ve yumurtayı güzelce karıştırın. Bu karışımın üzerine yavaş yavaş ekleyerek, hamur ele yapışmayan bir kıvama gelene kadar yoğurun. Hamurun tezgaha yapışmaması için nişasta serpiştirin ve yoğurduğunuz hamuru 18 eşit bezeye bölün. Muhallebisi için; ayrı bir kasede 1 su bardağı süt, yumurta sarıları, vanilin, nişasta, un ve limon kabuğu rendesini karıştırın. Geriye kalan 4 su bardağı sütü tencereye aktarın. Üzerine 1 su bardağı toz şekeri de ekledikten sonra ocağın altı açıkken, şeker eriyene kadar karıştırın. Tencerede ısınan sütlü karışımdan bir kepçe süt alın ve kasede hazırladığımız yumurtalı karışımın içerisine azar azar ekleyerek ısılarını eşitleyin. Isıları eşitlenen karışımları birleştirelim. Kasedeki karışımı azar azar tencereye ekleyin ve sürekli olarak karıştırarak muhallebi kıvamına gelene kadar pişirin. Piştikten sonra ocaktan alıp, ılımaya bırakın. Tezgaha tekrar nişasta serpiştirin. Tüm bezeleri incecik olacak şekilde açın. Yağladığınız, fırına dayanıklı fırın kabının içerisine yufkayı yerleştirin. İlk yufkanın dışarıya doğru taşmasına izin verin. Eritilmiş tereyağı ve sıvı yağ karışımı ile ilk yufka katını fırça yardımıyla yağlayın. 17 katın her katını yağlayarak fırın kabınıza dizin. Hazırladığınız muhallebi karışımını yufkaların üzerine dökün. İlk katın taşan yufkalarını içe doğru katlayın. Üzerine son yufka katını da ekledikten sonra son kez yağlayın ve dilimleyin. 170 derece ısıtılmış fırında kızarana kadar 30 dakika pişirin. Fırından çıkardığınız laz böreğinin ilk sıcaklığı geçtikten sonra soğumuş olan şerbeti üzerine gezdirin ve sevdiklerinizle afiyetle tüketin. Laz Böreği Tarifinin Servis Önerisi Arzuya göre toz Antep fıstığıyla süsleyerek servis edebilirsiniz. Afiyet Olsun
  8. Yalan Çemberi, oğlunu bir kazada kaybeden polis memuru bir babanın gerçekleri gün yüzüne çıkarma mücadelesini anlatıyor. Yalan Çemberi Konusu Polis müfettişi olan Surjan oğlu Karen’i bir kaza sonucu kaybedince eşi ile evliliklerinde sorunlar başlar. Bu sırada Bollywood yıldızı olan Arman Kapoor’da çok şüpheli bir şekilde trafik kazasında ölünce Surjan Singh bu kazayı soruşturmaya başlar. Hayat kadını olan Simran sayesinde gizli kalmış gerçekler gün yüzüne çıkacaktır. Yönetmen: Reema Kagti Oyuncular: Aamir Khan, Kareena Kapoor, Nawazuddin Siddiqui, Rani Mukerji Tür: Dram, Bollywood Ülke: Hindistan Süre: 2 saat 19 dakika Filmden Kareler Oyuncular Aamir Khan Kareena Kapoor Nawazuddin Siddiqui Rani Mukerji
  9. Minyon biri olmanın belli avantajları vardır. Mesela yaşınız kaç olursa olsun; mutlaka daha genç görünürsünüz. Ancak ne yazık ki, kısa boylu kadınlar için, bu durumun bazı dezavantajları da vardır... Başarısız bir kombin, sizi kolaylıkla daha kısa gösterebilir ve zariflikten mahrum edebilir. Bu yüzden özellikle minyon biriyseniz; giysilerinizi ve aksesuarlarınızı daha dikkatli seçmeniz gerekiyor. Bizde siler için bu sorunun cevabını araştırdık ve sizleri daha uzun ve ince gösterecek bazı ipuçları… Üst Ve Etek Üstünüze giyeceğiniz bol ve uzun bir parça, bacak boyunuzu daha kısa gösterirken; gövdenizi de daha hantal ve uzun gösterebilir. Bunun yerine; aynı tişörtü, eteğinizin içine sıkıştırırsanız; bu, belinizi vurgular ve bacaklarınızı daha uzun gösterir. Bir diğer seçenek ise, eteğinizin üstüne kısa bir üst giymektir. Ayakkabı Ve Kemer Bilekten bağlı ya da tokalı sandaletler giymeyi seviyorsanız, ayakkabınızın kayışının cildinizin rengine yakın olduğundan emin olun. Çünkü ayakkabı konusunda, zıt renkler, bacaklarınızın daha kısa gözükmesine neden olabilir. Geniş bantlı ya da kayışlı ayakkabılardan da kaçınmalısınız. Ayrıca soldaki fotoğrafta gördüğünüz gibi, gövdeyi yatay bir şekilde ikiye ayıran kemer, gövdenin bariz bir şekilde daha geniş gözükmesine neden olur. Oysa kemersiz bir elbise ve daha açık renkteki bir ayakkabı, sizi fark edilir ölçüde daha uzun ve ince gösterir. Ceket Ve Blazer Minyon tipli kadınlar, uzun ceket, takım elbise veya blazer giymemelidir. Çünkü tüm bunlar, bacakları görsel olarak daha kısa gösterir. Bunun yerine, daha az hacimli, kısa, bel hizasında ya da biraz altında biten ceket ve blazer’lar giymeniz önerilir. Ayrıca çanta seçimi konusunda da dikkatli olmalısınız. Minyon tipli kadınlar için en iyi seçenek, genişliği 10-11 inç’i aşmayan küçük çantalar olacaktır. Çünkü uzun yıllardır moda olan büyük alışveriş çantaları, hantal bir görüntüye neden olabilir. Eğer sırt çantası kullanacaksanız; mutlaka bunu da küçük ve düzgün geometrik şekillere sahip olanlar arasından seçmelisiniz. Hırka Uzun hırkalar, yüksek topuklu ayakkabılara gerek kalmadan, boyunuza birkaç santim “eklemek” için harika bir seçenektir. Böyle bir giyim tarzı, boyunuzu gözle görülür derecede uzun gösterir. Ancak elbette hırkanız çok büyük olmamalı ya da büyük cepler gibi iri detaylara sahip olmamalıdır. Elbise Volümlü elbiseler, en güzel, uzun boylu kadınlarda görünür. Minyon tipli kadınlar tarafından giyildiğinde ise, bu tür öğeler kişinin olduğu gibi görünmesinden ziyade; “pres”lenmiş gibi görünmesine, silüeti ve özellikle bacaklarının daha kısa görünmesine neden olur. Oysa, sağdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi, vücuda oturan elbiseler, minyon tipli kadınların vücudunu daha orantılı ve daha uzun gösterir. Renk Kombinler Renkli bir üst ve koyu renkli bir alt; vücudunuzu yarıya bölerek boyunuzun kısalığını vurgular. Buna kıyasla, siyah beyaz ve boyuna çizgili giysiler, silüetinizi belirgin bir şekilde uzatır. Ayrıca alt ve üst giysinizin renklerinin birbirine yakın olması, sağdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi, boyunuzun daha uzun gözükmesini sağlar. Dikkat ederseniz; soldaki fotoğrafta yer alan üst, diğerine göre daha bol ve büyük görünüyor. Kot Pantolon Ve Üst Kısa üstler, minyon tipli kadınlar için mükemmeldir. Böyle üstleri, yüksek bel bir kot ile kombinlemek de, bacakları önemli ölçüde uzun göstermeye yardımcı olur. Bir diğer seçenek, kısa bir üst ve yüksel bel bir etek giymektir. İnanmazsanız deneyin; sonuçlar sizi hem memnun edecek hem de gerçekten şaşırtacak!
  10. Hindistan'da evlilik törenlerinde yapılan bir geleneğe verilen isimdir Sindur (Sindoor). Sindur, Hindistan’da evlilik törenlerinde yapılan bir geleneğe verilen isimdir. Ateş çevresinde 7 kez dönerek yapılan törenin ardından, damat tarafından gelinin saç ayrımına evli bir kadın olduğunu göstermek amacıyla sürülen kırmızı boyayı ifade etmektedir. Sindur (Sindoor) Nedir? Gelenek ve görenekleriyle isminden sıkça söz ettiren Hindistan, evlilik törenlerinden biri olan “sindur” (sindoor) töreni ile ilgi çekiyor. Peki sindur (Sindoor) nedir? Neden yapılır? Sindur; Hindistan’da evlilik törenlerinde yapılan bir geleneğe verilen isimdir. Ateş çevresinde 7 kez dönerek yapılan törenin ardından, damat tarafından gelinin saç ayrımına evli bir kadın olduğunu göstermek amacıyla sürülen kırmızı boyayı ifade etmektedir. Artık evli bir kadın olduğunun işareti olarak parlak kırmızı boya (sindur) sürülmesinin ardından “mangalsutra” töreniyle damat gelinin boynuna boncuklu kolye takar. Ateşin çevresinde yedi kez döndükleri “pheras” töreninin ardından, gelinle damat bir örtünün altında karşılıklı oturan çiftler gümüş bir aynadan birbirlerinin yüzlerine bakarlar. “Posh Puja” ise evlilik töreninden sonraki sabah yapılır. Yakın akrabaların katıldığı bu törende mutlu evlilik dilekleriyle genç çiftin başından çiçekler dökülür. Son olarak da ikisinin birbirlerini besledikleri “dayabata” töreni yapılır. Sindur, aynı zamanda Hindistan’da inekler için her yıl düzenlenen ve ‘Gopastami’ adı verilen bir bayramda da kullanılır.
  11. Karva Chauth gününde kadınlar; kocaları için uzun ve sağlıklı bir yaşam dileyerek oruç tutarlar. Karva Chauth evli Hindu kadınların kocalarına adadığı bir gündür. Karva Chauth gününde kocaları için oruç tutan kadınlara “şanslı ve mutlu kadın” anlamına gelen “Saubhagyavati” denir. Hindistan’a Özgü; Karva Chauth Töreni Karva Chauth genellikle Kuzey Hindistan’da özellikle; Pencap, Racastan, Haryana, Gucarat ve Uttar Pradeş’te kutlanır. Karva; kil, çömlek anlamına gelirken, chauth; dördüncü demektir. Yani Hint takvimine göre; dolunaydan sonraki dördüncü gün kutlanır. Karva Chauth’tan iki gün önce, şansı ve refahı sembolize ettiği için, kadınlar ellerine kına yakarlar. Karva Chauth gününde Shiva ve ailesine (eşi Parvati ve oğlu Ganesha’ya) dualar ederek tapınırlar. Karva Chauth sabahı gelinin kayın validesi tarafından sargi hazırlanır. Sargi; meyve ve tatlılardan oluşan bir tepsidir. Güneş doğmadan önce yemek yenilir ve oruca başlanır. Karva Chauth akşamı Ay’a su sunarak ibadet edildikten sonra, kadın elek aracılığıyla önce aya daha sonra kocasına bakar. Son olarak kadın kocasının ikram ettiği su ile orucunu açar
  12. Dünya üzerindeki en eski ve en büyük uygarlıklarına ev sahipliği yapan Hindistan'a dair bu gelenekler size 'yok artık' dedirtecek. Hindistan gelenekleri ve kültürü, hemen herkesin ilgisini çekmiştir. Son derece ilginç geleneklere sahip olan Hindistan’a gitmeyi düşünüyorsanız mutlaka gitmeden önce Hindistan geleneklerine göz atmalısınız. Seyahat edilen klasik rotaların dışında Hindistan son yıllarda en merak edilen ülkelerden biri oluyor. Gerek Hindistan gelenekleri gerek Hindistan’ın insanları gerekse Hindistan mimarisiyle Hindistan turları binlerce gezginin gezi planları arasında yer alıyor. Dünya üzerindeki en eski ve en büyük uygarlıklarına ev sahipliği yapan Hindistan’a dair jollytur’un verdiği bu gelenekler size ‘yok artık’ dedirtecek. 1) Ganj Nehri Günahlardan Arındırıyor Hindistan geleneklerine göre Ganj Nehri’ne girmek oldukça kutsal kabul ediliyor. Hinduların inanışında Ganj Nehri, arınmayı temsil ediyor. Hindistan geleneklerinde tanrıça olarak kabul edilen ve Tanrıça Ganga adıyla bilinen Ganj Nehri’nde yıkanmak günahlardan arınmak anlamına geliyor. Hindistan kültürüne göre ölen bir kimseyi Ganj Nehri kıyısında yakıp küllerini nehre atmak da, ölülerinin ruhlarının özgürleştiğine inanılan bir ritüel. 2) İneklerin Dokunulmazlığı Vardır Hindulara göre inekler kutsal hayvanlardır. Öyle ki dışarıdan ineklere taptıklarına inanırız. Fakat işin gerçeği Krişna adı verdikleri tanrılarının ineğin vücudunda beden bulduğunu düşünmeleri. Bu sebeple Hindistan kültüründe ineklere asla zarar verilmez ve inek eti yenmez. Ayrıca ineğin kuyruğundan tutan birilerini görürseniz, anlayın ki o kişi yemin etmektedir. Biraz tiksinti verebilir, ama onlar kutsal saydıkların ineğin idrarıyla temizleneceklerine inanıp hatta ineğin dışkısını alınlarına sürerler. En merak edilen de biri yanlışlıkla bir ineğe zarar verdiğinde ya da öldürdüğünde ne olduğu. O kişi 6-12 ay arasında yıkanmaz, temizlenmez, sakalını ve tırnaklarını kesmez. Sosyal ve iş hayatını devam ettiremez. Bu süre sona erdiğinde Hindistan’da yine kutsal kabul edilen bir ağacın altında büyük bir ziyafet verip o ağacın yapraklarını bol miktarda tereyağında yaktıktan sonra günahından arındığına inanılır. 3) İntihar Etmek Takdir Ediliyor Hindistan kültürü sahip olduğu farklı geleneklerle bizleri şaşırtmaya devam ediyor. O geleneklerden biri de intiharın günah kabul edilmemesi. Üstelik intihar etmek takdir edilen bir eylem olarak görülüyor. Evet, yanlış duymadınız. Hindistan geleneklerine göre intihar etmek alkışlanacak bir şey. Bu ilginç kültürde intihar edecek kişi önce 3 gün oruç tutuyor ve sonra nasıl intihar edeceğini seçiyor. İntihar etmeye benzer bir başka inanış daha var Hindistan’da. O da çok yaşlı ya da ağır hasta insanları intihara bırakmaktır. Bunun için o kişiler güzel elbiseler giydirilerek Ganj Nehri’nin med-cezir yaşanan kıyısına götürüp bırakılır. Sular yükselince nehir o kişiyi içine çeker ve ölümüne sebep olur. Eğer o kişi, sular yükselmeden intihardan kaçarsa şerefini kaybeder ve bir daha itibar görmez. 4) Çok Eşli Kadınlar Hindistan’da İngiliz işgaline kadar kadınların birden fazla eşi olabilirdi. Çoğunlukla da kardeşler aynı kadınla evlenirlerdi. Günümüzde bu gelenek çok fazla görülmese de Hindistan’ın ücra köşelerinde rastlanabiliyor. 5) Kızları Köpekle Evlendirme Evet yanlış okumadınız! Hindistan’da yedi yaşını dolduran kızlar bir köpekle evlendiriliyor. Nedeni ise kız çocuğunun evlenene dek köpek tarafından korunacağına inanılması. 6) Drahoma Geleneği Hindistan gelenekleri arasında en yaygın olanı, başlık parası anlamındaki Drahoma geleneği. Bizdeki başlık parasının tam tersi bir gelenek Drahoma. Çünkü Hindistan’da evlenirken erkek değil kız tarafı başlık parası veriyor. Bu nedenle aileler kız çocuk sahibi olmak istemiyor. 7) Yılan Oynatma Hindistan’ta fakir halkın para kazanmak için başlattığı yılan oynatma işi bir süre sonra Hindistan’ın sembolü ve geleneği haline gelmiş. Hindistan’ın hemen her köşesinde yılan oynatan bir Hintli görebilirsiniz. Hindistan kültürü ile özdeşleşen yılan oynatma geleneği, turistlerin de ilgisini çekiyor. 😎 Sati Geleneği Hindistan’daki tüyler ürperten, akıllara durgunluk veren bir başka gelenek ise Sati denilen gelenek. Bu geleneğe göre kocası ölüp de dul kalan kadınlar ya kendi ya da başkası tarafından benzin döküp yakılır. Bu şekilde kadının günahlarından arınıp kocasının yanına gittiği düşünülür. 9) Kurbağaların Evlendirilmesi Duyunca inanmakta güçlük çekilen Hindistan geleneklerinden biri de kurbağaların evlendirilmesi. Neden böyle bir şey yapıyorlar derseniz cevabı, ‘Yağmur Tanrısı’ öyle istediği için. 10) Holi Festivali Hindistan gelenekleri arasında en renkli ve en meşhur olanı şüphesiz Holi festivali. Bu festivalde herkes birbirine boyalar atıyor ve genç, yaşlı demeden doyasıya eğleniyor. Hintliler bu festivalle baharın gelişini kutlayıp, özellikle yaşlıları eğlendirip onları yalnızlıktan kurtarmak ve bahar yorgunluğunu üzerilerinden atmayı amaçlarlar. 11) Çocukları Yüksekten Atma Böyle bir gelenek emin olun ki hiçbir yerde yok. Hindistan gelenekleri arasında yine şaşırtıcı bir uygulama olan erkek çocukları yüksekten atma geleneği, çocukların daha sağlıklı olacağı düşünüldüğü için yapılıyor. 12) Kocaya İsmiyle Hitap Saygısızlık Hindistan’ın kimi bölgesi anaerkil kimi bölgesi de ataerkil yapı gösteriyor. Burada kadının eşine ismiyle hitap etmesi sonu boşanmaya kadar gidebilen büyük bir olay. 13) Sol El Kullanmak Yok Hintliler tuvalette sol ellerini kullandıklarından yemek yerken bu ellerini kullanmamaya özen gösteriyorlar
  13. 50'li ve 60'lı yıllarda yirmi yıldır sanayiyi yöneten Güney Hindistan film endüstrisinden bir aktris olan Savitri'nin biyografisi. Güney Hindistan’da 1950 ve 60’larda sinema sektörüne damga vuran Savitri’nin hayat hikayesi anlatılmaktadır. Bu 3 saatlik film, 2018’de Hindistan’da en çok hasılat yapan filmlerden biri olmuştur. “Mahanati” Konusu Mahanati filmi hayatı merak edilen nadir isimlerden birisi olan Savitri’nin hayat hikayesini konu alıyor. Savitri 50’li ve 60’lı yıllarda sinema endüstrisine yön veren isimlerden birisi olmayı başarmıştır. İnsanların aklında kalan nadir oyunculardan birisi olan Savitri, şimdiye kadar Hint sinemasına birçok eser bırakmıştır. Belki de Hint sinemasının gelişmesinde ki en büyük isimlerden birisi olan Savitri’nin hayatını izleyeceğimiz filmde, Savitri’nin sadece sinema hayatını değil aynı zamanda tüm yaşantısını izleyeceğiz. Mükemmel bir fikir ile ortaya çıkan Mahanati filminin yönetmen koltuğunda Nag Ashwin yer alıyor. Nag Ashwin’da böyle bir konuya değindiği için büyük ilgi toplayan yönetmenlerden birisi oldu. “Mahanati” Fragman “Mahanati” Fragman 2 (Uzun) “Mahanati” Oyuncuları Keerthy Suresh (Savitri) Dulquer Salmaan (Gemini Ganesan) Vijay Devarakonda (Vijay Anthony) Samantha Akkineni (Madhuravani) Shalini Pandey (Susheela)
  14. Her yaş grubunda görülebilen bir hastalık olan kulak çınlaması neden olur? Çoğunlukla bir yaşlılık belirtisi olan kulak çınlamasının görülme sıklığı yaş ile birlikte artar. Nüfus genelinin %17’si bu şikayetten yakınırken, kulak çınlaması yaşlı nüfusun %33’ünü etkiler. Sıklıkla 40 ile 70 yaş aralığında görülür. Ancak tüm yaş gruplarında da görülebilir. Anatomik ve fonksiyonel değişikliğe bağlı görülebilen kulak çınlaması; uzun süre yüksek sese ya da çok sessiz ortama maruz kalınmasının yanı sıra travma sonrası da başlayabilir. Bazen işitme ile ilgili bir sorun olmamasına rağmen ortaya çıkabilir. Kulak çınlaması nedir? Kulak çınlaması ya da tıptaki adı ile tinnitus gerçekte akustik bir uyaran olmaksızın, hastanın bir ses algılaması olarak tanımlanır. Bu ses değişik ton, özellik ve karakterde olabilir. Çoğu zaman çınlama gibi duyulan ses, bazen uğultu, çan, rüzgâr veya ıslık sesi, makine gürültüsü, hışırtı, nabız sesleri gibi tarif edilir. Hastalıktan ziyade semptom yani belirti olarak değerlendirilir ve ele alınır. İşitme sisteminin en sık karşılaşılan belirtisidir. Bu yakınmalar ruhsal sorunlara yol açacak, hayat kalitesini ileri düzeyde bozacak kadar şiddetli olabileceği gibi bir kaç dakika içerisinde de geçebilir. Bazı durumlarda psikiyatriyi ilgilendiren halüsinasyonlarla karıştırılmaması önemlidir. Genellikle bu durum sadece hastanın kendisi tarafından hissedilirken, bazı durumlarda özel tekniklerle muayene eden hekim tarafından duyulabilir. Kulak çınlaması belirtileri nelerdir? Kulak çınlaması kulakta duyulan ince ve tiz bir ses duyulması durumudur. Oldukça yaygın rastlanan kulak çınlamasında çan sesine benzer bir ses işitilir. Durumdan şikâyetçi olan hastadan başkası bu sesi duymaz. Kulak çınlaması bir hastalık olmadığından başlı başına bir belirti olarak kabul edilir. Kulak çınlamasının nedenleri nelerdir? Normal kulak çınlaması bir haftadan ve beş dakikadan az sürebilir. Bu oldukça yaygın ve normaldir. Fakat patolojik çınlama belirtilen süreden daha uzun sürer, sürekli kulak çınlaması gibi durumlara genellikle işitme kaybı da eşlik eder. Sadece hasta tarafından duyulan subjektif kulak çınlamasının pek çok nedeni olabilir. Bir kulak kirinin çınlamaya sebep olabileceği gibi, uzun süre yüksek ses maruz kalma, yabancı cisim, kulak zarında delinme, orta kulak iltihabı, orta kulakta sıvı birikmesi, iç kulak hücrelerinin zarar görmesi, orta kulakta bulunan kemiklerin eklemlerinde sertleşmesi de çınlamaya neden olabilir. Ayrıca işitme kaybı, alerji, tansiyon oynamaları, meniere denen kulak içi tansiyonu, şeker hastalığı, anemi, menopoz dönemi, hormon değişiklikleri, baş ve boyun bölgesinde yaşanan travmalar, tiroid, anevrizma denen damar genişlemeleri, işitmeyi sağlayan sinirlerde bulunan tümör, yanlış ilaç kullanımı, nörolojik ve metabolik ve psikiyatrik hastalıklar da “Kulak çınlaması neden olur?” sorusuna cevap olarak verilebilir. Günümüzde yüksek sese maruz kalma kulak çınlamasının en sık rastlanan nedeni olarak görülür. Pek çok kişi farkında olmasa da kalabalık şehirlerde oluşan trafik ve şantiye gürültüsüne, endüstriyel gürültüye, güçlü alarm seslerine maruz kalmak kulak çınlamasını tetikler. Ayrıca yüksek sesle müzik dinlemek de bu nedenlere eklenebilir. Dışarıdan özel teknikler muayene ile hekim ya da diğer kişiler tarafından duyulan objektif tinnitus ise vasküler, yani damar hastalıkları, nöromusküler yani kas hastalıkları ve lokal enflamasyon bölgesel iltihaplanma gibi farklı pek çok nedenden kaynaklanır. Tüm bunlar kulak çınlaması sebepleri arasında yer alır. Kulak çınlaması çeşitleri nelerdir? Kulak çınlaması çeşitleri şikayetin karakteristiğine, nedenlerine ve şiddetine göre sınıflandırılır. Karakteristiğine göre çeşitlerine bakıldığında objektif ve subjektif çınlama karşınıza çıkar. Ayrıca işitsel halüsinasyonlar da elenmelidir. Objektif kulak çınlaması hastanın kendisi tarafından ve dışarıdan duyulabilen sesler olarak nitelenir. Genellikle dışsal çınlama, işitsel çınlama şeklinde adlandırılır. Subjektif kulak çınlaması ise hastanın kendisinden başka kimsenin duymadığı bir nevi hayali olan ses duyulmasıdır ve işitsel olmayan çınlama olarak da adlandırılır. Nedenlerine göre bakıldığında ise subjektif çınlama, kulak kaynaklı olabileceği gibi metabolik ya da nörolojik bir hastalığın sonucu oluşabilir. Objektif çınlama ise damar ya da kas hastalıklarına bağlı yaşanabilir. Şiddet düzeyine göre bakıldığında ise şiddetinden rahatsız olunmayan, hafif, orta, ileri düzeyde kulak çınlaması şeklinde sınıflandırmalar yapılabilir. Kulak çınlaması tanısı nasıl konulur? Tanı koymak kulak çınlaması tedavisi için atılan ilk adımdır. Eksiksiz bir öykü anlatımı ve güçlü bir iletişim hasta-doktor ilişkisinde çok önemlidir. Kulak çınlamasının başlangıç zamanı, çınlamaya eşlik eden viral bir hastalığın olup olmadığı, gürültü ya da travmaya maruz kalınıp kalınmadığı son derece önemlidir. Şikayetin çift kulakta birden ya da sağ kulak çınlaması ve sol kulak çınlaması gibi tek taraflı mı olup olmadığı eksiksiz şekilde anlatılmalıdır. Sesin türünün çan sesi, tıslama, çoklu sesler gibi seçeneklerden hangisine yakın olduğu sorgulanır. Seslerin oluşma sıklığı ve gürültüsü de doktora mutlaka aktarılmalıdır. Kulak çınlamasına ilişkin alınan öykü sonrasında yapılan nörolojik muayene, odyolojik değerlendirme gerekebilir. Hekiminizin gerekli gördüğü bazı durumlarda radyolojik görüntüleme yöntemleri, laboratuvar tetkikleri tanı koymada yardımcıdır. Kulak çınlaması tedavi yöntemleri nelerdir? Muayene ve tetkikler sonucu çınlamanın sebebi ortaya konduktan sonra kişiye özel uygun bir tedavi uygulanır. Kulak çınlamasının azaltılmasına yönelik yüksek sesli müziğe maruz kalmaktan korunma, kan basıncının kontrolü, tuzlu yiyeceklerden uzak durma, kahve, kola ve sigaradan uzak durma, egzersiz yapma gibi tavsiyeler kulak çınlamasına ne iyi gelir sorusuna verilebilecek en iyi cevaptır. Kulak çınlamasının tedavi yöntemleri çınlamanın sebebine şekilleneceğinden tedavi seçenekleri oldukça geniş bir yelpazede yer alır. Örneğin kulak yolundaki buşon denilen kulak kiri ya da yabancı cismin çıkartılması bir tedavi yöntemidir. Farklı hastalıklar için kullanılan ilaçların yan etkilerinden kaynaklanıyorsa, ilaçlar doktor kontrolünde değiştirilir, bırakılır ya da tekrar düzenlenir. Kişiye gürültüden kaçınması önerilebileceği gibi, kulak iltihabı tedavisi ya da orta kulak boşluğunda yer alan sıvının tedavisi de önerilebilir. Kulak zarının delinmesi cerrahi bir müdahale gerektirebilir. Yine cerrahi olarak kulak kemiği içinde yer alan iltihabın temizlenmesi gerekebilir. İşitme siniri tümörü gibi durumların saptanması hâlinde cerrahi müdahale veya radyoterapi önerilir. Çınlamaya, işitme kaybının da eşlik ettiği bazı durumlarda işitme cihazı önerilebilir. Bu yolla hem işitme kaybı hem de çınlama şikayeti giderilir. Bazı durumlarda ise tedavi edilecek bir problem ve işitme kaybı olmaz. Bu gibi durumlarda hastalara iç kulak kan dolaşımını artıran ilaçlar verilir. Eğer çevre sessiz olduğunda, gece yatağa yattığınızda şikayetleriniz sizi daha fazla rahatsız ediyorsa, bu durumla başa çıkmanızı sağlayacak bir saat sesi, radyo ya da televizyon gibi ses çıkaran cihazlar önerilebilir. Bazı hastalar radyoda ayarlanmamış bir frekansın çıkarttığı cızırtılı sesleri diğer adıyla beyaz sesleri alçak sesle dinlemenin kendilerini rahatlattığını ifade eder. Böyle bir ses de rahatlatıcı olabilir. Buna ek olarak ses üreten farklı cihazlar da kullanılabilir. Sizi rahatsız etmeyen, sürekli devam eden bir ses, kişinin kulak çınlamasını unutmasında yardımcı olur. Bu yöntemler sıklıkla karşılaşılan kulak çınlaması nasıl geçer sorusunun cevabı niteliğindedir. Kulağa lazerle biyomanyetik etki uygulanan tedavi yöntemlerinin yanı sıra hasta psikoterapi, hipnoz, meditasyon gibi tedavi yöntemlerine de yönlendirilebilir. Kulak çınlaması basit ve anlık bir şikayet olabileceği gibi kafatası tümörleri, dolaşım bozuklukları, damar hastalıkları gibi önemli bir hastalığın belirtisi olarak karşımıza çıkabilir. Bu sebeple rutin kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.
  15. 11-17 Mart arası Beyin Farkındalık Haftası kapsamında Prof. Dr. Geysu Karlıkaya beynin gizemini anlattı! Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Geysu Karlıkaya, beynimizin sadece yüzde 10’unu kullandığımız bilgisinin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Prof. Dr. Karlıkaya, 11-17 Mart Beyin Farkındalık Haftası kapsamında beynin 9 gizemini anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Geysu Karlıkaya, beynimizin, kafatasından çıkarılıp girinti ve çıkıntıları düzleştirildiğinde dört tane A4 kağıdı kadar yer kapladığını belirtirken, ‘beynimizin sadece yüzde 10’unu kullandığımız’ bilgisinin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Prof. Dr. Karlıkaya, 11-17 Mart Beyin Farkındalık Haftası kapsamında beynin 9 gizemini anlattı. VÜCUT AĞIRLIĞININ YÜZDE 2’SİNİ OLUŞTURUYOR Vücut ağırlığımızın sadece yüzde 2’sini oluşturan, yaklaşık 1.300-1.400 gram olan beynin yüzde 69-85’ini su oluşturuyor. Beynimiz vücudumuzda kapladığı yerin aksine tüm enerjimizin yüzde 20’sini harcıyor. Ancak beynin büyüklüğünün zeka ile direkt orantısı yok gibi görünüyor. (Albert Einstein’ın beyni 1230 gramdı). İnsan beyninde yaklaşık 86 milyar sinir hücresi ve bu hücreler arasında yüzlerce trilyon bağlantı bulunuyor. Bu hücrelerin yoğunluğu, bağlantıları ve beyindeki kıvrımların miktarı daha önemli. Kıvrımlar ne kadar fazla ise o kadar iyi. (Maymun ve yunusların kıvrımları çok belirginken farelerin beyin yüzeyi düz) KADIN BEYNİ İLE ERKEK BEYNİ BİRBİRİNDEN FARKLI Bu farklılık doğum öncesi başlıyor ve yaşlılık dönemine dek bu gerçek değişmiyor. Kadın beyni ile erkek beyni birbirinden farklı. Erkeklerde beyin ağırlığı kadınlara göre yaklaşık 100 gram daha fazla. Ağırlığın yanı sıra fonksiyonel olarak da fark var. Örneğin; kadınlarda hafıza ve sosyal tanıma becerileri, dil yetenekleri daha üstünken, erkeklerde motor (hareket) ve uzaysal algılama özellikleri daha gelişmiş. BEYNİMİZ YAPTIĞIMIZ İŞE GÖRE ÇALIŞIYOR Beynimizin farklı bölgelerinin farklı görevleri var, yaptığımız işe göre beynimizin farklı bölgeleri çalışıyor. Örneğin; fiziksel bir aktivite sırasında beynimizin hareket merkezleri ağırlıklı olarak çalışırken; konuşurken konuşma merkezi, bir şey okurken görme merkezi daha aktif oluyor. Ancak farklı merkezlerin birbiri ile iletişimi hemen hemen sürekli olarak devam ediyor. Yeni görüntüleme teknikleri sayesinde bir iş yaparken beynin hangi bölgelerinin aktif olduğunu gözlemlemek mümkün ve tek bir iş için bile beyindeki farklı merkezlerin aktifleşerek birbiri ile iletişim kurabildiğini gözlemleyebiliyoruz. Herhangi bir problem olduğunda bu iş bölümü değişebiliyor ve beyin yeniden organize olarak fonksiyonunu devam ettirebiliyor. AĞRIYI, ACIYI HİSSETMİYOR Prof. Dr. Karlıkaya, “Beyin dokumuz ağrıyı hissetmez. Baş ağrısı beyinden kaynaklanıyor gibi hissedilse de ağrı aslında beyin etrafındaki damar ve sinir benzeri ağrıya duyarlı yapılardan kaynaklanır” dedi. DÜZENLİ EGZERSİZ HAFIZAYI GÜÇLENDİRİYOR Fiziksel egzersiz sadece kalp ve vücut kasları için faydalı değil, beyni de geliştiriyor. Beynin hafıza merkezi düzenli egzersiz ile birkaç ay içerisinde büyüyebiliyor, benzer bir durum düzenli zihinsel aktivite sırasında da görülebiliyor. Yeni bir dil öğrenmek, bir müzik aleti çalmayı öğrenmek gibi. Bu olumlu etkinin oluşması için dilin öğrenilmesi de muhtemelen gerekmiyor, çalışmak yeterli. Çalışma bırakıldığında ise her şey eski haline dönüyor. ZEYTİNYAĞI BEYNE İYİ GELİYOR Bol meyve, sebze içeren ve ağırlıklı zeytinyağı kullanılan diyetler hafıza dahil pek çok beyin fonksiyonu üzerine olumlu etki yapıyor. Şekerin az tüketilmesi de önemli ancak probiyotik bakterilerin bilişsel fonksiyonlar üzerine etkisi hala tartışmalı. KALİTELİ UYKU HAFIZAYI KUVVETLENDİRİYOR Sağlıklı bir uyku, güçlü bir hafıza için gereken faktörlerden bir tanesi. Az uyuyan veya kalitesiz uyuyan kişilerde öğrenme güçlükleri ve hafıza problemleri görülebiliyor. Uyku aynı zamanda beyinde temizlik görevi üstleniyor. Alzhemier hastalarında beyinde biriken amiloid proteini uyku sırasında beyinden uzaklaştırılıyor. FAZLA GPS KULLANMAK BEYNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR Prof. Dr. Karlıkaya “Londra taksi sürücülerinde yapılan çalışmalarda; beynin hafıza merkezi olarak kabul edilen hipokampusun belli bölgelerinin başka meslek sahiplerine kıyasla daha fazla geliştiği gözlenmiş. (Londra’da taksi sürücüsü olmak için 25 bin caddenin öğrenilmesi gerekiyor.) GPS kullanımı ile de aynı bölgelerde küçülme olmaması için yeni bir yere ilk gidişte GPS kullanılsa bile dönüşte kullanmamak daha doğru” diyor. BEYNİN GELİŞİMİ ANNE KARNINDA BAŞLIYOR Beynimizin gelişiminin en hızlı olduğu dönem bebeklik dönemi! Gebelik sırasında annede depresyon ve aşırı stres bebeğin beyin fonksiyonlarını olumsuz etkiliyor, tam tersi iyi beslenme ve meditasyon olumlu etki yapıyor. Beynin ana bağlantıları doğumda hazır oluyor, ilk 1-2 yılda sinir kılıflarının gelişmesinin ardından yürüme, konuşma vb fonksiyonlar da gerçekleşiyor. Beyin kapasitesi 20’li yaşlarda pik yapıyor, 25 yaşından itibaren beynin bazı bölümleri küçülmeye başlıyor ancak hayat boyu beyin değişmeye devam ediyor, yeni hücreler ekleniyor. Kelime hazinesi 70’li yaşlara kadar korunabiliyor.
  16. Omurga Sağlığı Omurga hastalıkları, özellikle skolyoz, kifoz gibi deformiteler, bel ağrıları, ülkemizde oldukça yaygın olmasına karşın, bu konu hakkında bilgi edinme oranı da çok azdır. Normal bir omurga, arkadan bakıldığında, tüm uzunluğu boyunca düzdür. Ancak, omurgaya yandan bakıldığında iki eğrilik görülür. Omuzlardan göğüs kafesinin alt tarafına kadar olan sırt bölgesinde torasik kifoz adi verilen ılımlı bir yuvarlaklaşma, bel bölgesinde ise lomber lordoz adi verilen bunun tersi bir eğrilik mevcuttur. Normal bir omurgada gövde ve başı pelvisin üzerinde dengeleyebilmek için birbirinin tersi olan bu iki eğrilik gereklidir. Normal bir sırt, 1. ve 12. omurlar arasında yer alır ve 15° ila 45° arasında hafif bir kifozu olması gerekir. Sırt bölgesindeki yuvarlaklaşma 45° ‘nin üzerine çıktığında “hiperkifoz” olarak adlandırılır ve postural veya yapısal olarak sınıflandırılır. Kifoz (Kamburluk) Nedir? Ailelerin çocuklarında gördükleri kamburluk şikâyetinin en sık nedeni postural kamburluktur. En önemli sebebi fizik kondisyonun yetersiz olmasıdır. Günümüzde bilgi çağının bir sonucu olarak çocuklarımız oyunlar ve sportif aktivitelerden çok masa, bilgisayar ve tablet başında vakit geçirmektedirler. Bu nedenle hem daha az spor yaptıkları için fizik kondisyonları daha kötü olmakta hem de vakitlerinin büyük çoğunluğunu kötü oturuş ve yatış pozisyonlarında geçirmelerine sebep olmaktadır. Ağır okul çantası taşımanın kamburluğa sebep olduğuna dair bir kanıt yoktur. Ancak sırtta taşınan ağır çantalar omurga sağlığı için uygun değildir. Omurga üzerine binen yükler çocukluk ve ergenlik döneminde bel ve sırt ağrısına ve daha ileri yaşlarda bel ağrısı ve bel fıtığı gibi durumların gelişmesine zemin hazırlar. 4 Kolay Egzersiz İle Duruşunu Düzelt
  17. Masaan, Neeraj Ghaywan'ın yönettiği 2015 drama filmi. Masaan Hint-Fransız ortak yapımıdır. Cannes 2015’teki Un Regard bölümünde FIPRESCI ödülünü ve Gelecek Vaat Eden Ödülü’nü kazanan MASAAN, Ganj boyunca kesişen dört hayatın etrafında dönüyor: umutsuzca aşık olan bir çocuk, genç bir kadının yaşam trajedisi, ahlak değerleri olmayan şanssız bir baba ve bir aile için özlem duyan bir çocuğun hikayesi. Masaan Konusu Hindistan’ın Ganges bölgesindeki dört kişinin hayatı garip yollarla kesişecektir: fakir ama sırılsıklam aşık bir çocuk, yaşadığı ve çevresindekilere yaşattığı travmatik anıları kafasından atamayan bir kız, hayata karşı umudunu yavaş yavaş kesen bir adam ve hayatı boyunca hiç sahip olamadığı bir aileye kavuşmaya çalışan küçük bir çocuk. Masaan Fragman Masaan Oyuncular Vicky Kaushal (Deepak Chaudhary) Shweta Tripathi (Shaalu Gupta) Richa Chadda (Devi Pathak) Pankaj Tripathy (Safhya Ji) Sanjay Mishra (Vidyadhar Pathak)
  18. Türkiye'deki galatasaray lisesinde fransız bayrağı dalgalanıyor. Bir ülkede başka bir ülkenin bayrağı neden dalgalanır? Çünkü, o kurumun kökeni, dalgalanan bayrağın ülkesinden olduğunu belirtir, konsolosluk örnekleri gibi... Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand'ın galatasaray'ı ziyaretinden: Yine bir başka Fransa Cumhurbaşkanı François Holland'ın galatasaray'ı ziyaretinden: galatasaray başkanının odasındaki fransızların atası Napolyon'un fotoğrafı Fransız kumandanın bir notu: galatasarayın 1923 senesinde kendi evinde oynayacağı FenerBahçe maçı için bastırdığı maç bileti: Neden eski dilimiz osmanlıca/arapçanın yanı sıra fransızca da yazdırma gereği duydular, dünya dili ingilizce varken? Cevap gayet açık... Devamı gelecek
  19. 1.fotoğraf 2.fotoğraf (Yine gülen'i ziyaretlerinde) Ve o video (Millî olan hiç bir şeyi sevmiyor f.gülen)
  20. Genellikle hareketle oluşan bel veya eklem ağrısı, takılma hissi ve kısa süreli tutukluk hissi kireçlenmede şikayetler arasındadır. Peki kireçlenme neden olur? Omurganın boyun ve bel bölgesi sırt bölgesine kıyasla çok daha hareketli olduğundan faset eklem bozukluklarına bağlı ağrılar daha çok bel ve boyun bölgesinde görülür. Kireçlenme varsa; kişi, merdiven veya yokuş çıkarken, dizi bükerek oturup-kalkarken ağrı ve takılma hissi, özellikle merdiven inerken dizinde boşalma hissi olabilir. Eklemin hareket açıklığında azalma olur. Kireçlenme, ellerde parmak uçlarında veya ortasında kemikte büyüme gibi belirtiler de verir. Kireçlenme en fazla, omurga (bel ve boyun), diz, kalça ve el eklemlerini tutar; daha az oranlarda omuz ve ayak bileği de tutulur. Faset Sendromu Nedir? Faset sendromu bel ağrısının üzerinde yeterince durulmayan ancak sık görülen bir nedenidir. Halk arasında bel omurlarında kireçlenme olarak bilinen bu durum çoğu kez bel ve boyun fıtığı ile birlikte bulunabilir ve bu nedenle bir ağrı kaynağı olarak göz ardı edilebilir. Faset eklemler omurganın arka tarafında yer alan omurları birbirine bağlayan ve omurganın hareketinde önemli rol oynayan küçük eklemlerdir. Bu eklemlerin çok karmaşık bir sinir ileti sistemleri mevcuttur. Bu nedenle de ağrıya oldukça duyarlı oldukları açıktır. Yaşlanmaya, darbelere, travmalara bağlı olarak faset eklemlerde oluşan bozulmalar şiddetli boyun, sırt ve bel ağrılarına sebep olabilir. Omurganın boyun ve bel bölgesi sırt bölgesine kıyasla çok daha hareketli olduğundan faset eklem bozukluklarına bağlı ağrılar daha çok bel ve boyun bölgesinde görülür. Faset eklemlerde bozulmalar yaşlanmanın sonucu olarak ortaya çıkabileceği gibi ağır işlerde çalışan gençlerde, sert spor yapanlarda da görülebilir. Ayrıca dengesiz yük taşıma da faset sendromuna yatkınlığı artırır. Belirtileri Nelerdir? Faset eklem bozulmalarına bağlı ağrılar belin yan tarafında hissedilir. Ağrı kalçaya ve bacağın üst kısmına yayılabilir. Bel fıtığı ağrısı öne eğilmekle artış gösterirken, faset sendromu ağrısı daha çok geriye yaslanmak ve yana dönmekle şiddetlenir. Faset eklemlerde ortaya çıkan kireçlenmelerin çok artması durumunda omurilikten çıkan sinirler bası altında kalabilir. Bunun sonucunda da bel ya da boyun fıtığı ağrısına benzeyen bir ağrı ortaya çıkabilir. Bu durumda olay boyundaysa omuza ve kola yayılan boyun ağrısı, beldeyse kalçaya ve bacağa yayılan bel ağrısı karşımıza çıkar. Kireçlenme neden olur? Yavaş seyirli olan kireçlenmede yaşlanmaya bağlı eklemin kıkırdak yapısı değişir. Fazla kilolu olma, düşme veya diğer bazı mekanik travmalara bağlı olarak gelişen kıkırdakta parçalanma, menisküs, bağlarda zedelenme, eklem aralığında daralma ve yeni kemik oluşumu kireçlenmenin nedenleri arasında sayılır. Gut veya romatoid artrit gibi eklemi tutan ve aşındıran hastalıklarda, kireçlenme daha kolay gelişir. İleri yaşlarda en sık görülen kireçlenme, en büyük sakatlık nedeni olan eklem hastalığıdır. Röntgen filmleri çekilen 70 yaş üstündeki kişilerin yüzde 70’inde kireçlenme bulgusu vardır. Yapılan bir çalışmaya göre, bir kişide tüm hayatı boyunca diz kireçlenmesi gelişme riski yaklaşık yüzde 46, kalça kireçlenme gelişme riski ise yüzde 25’tir. Kireçlenmenin en çok görüldüğü durumlar şöyle sıralanabilir: Yaşlılık, Ailede kireçlenme olması (özellikle birinci derece; yani akrabalarda-anne, baba ve kardeşlerde), Obezite, Eklem yaralanmaları veya eklemlerin aşırı kullanımına bağlı tekrarlayan yaralanmalar, Eklem deformitesi (bacak boyunun eşit olmaması gibi). Tedavide Hangi Yöntemler Uygulanır? Faset sendromunun neden olduğu ağrıların tedavisinde faset eklem enjeksiyonu ve faset eklem denervasyonu gibi girişimsel yöntemleri uygulamaktayız. Bu yöntemler özel girişim odasında ve “Floroskopi” adı verilen radyolojik görüntüleme yöntemi kılavuzluğunda gerçekleştirilir. İşlem için genel anesteziye yani narkoza gerek yoktur. Hastaya uygun pozisyon verildikten sonra damardan sakinleştirici ilaçlar verilir ve lokal anestezi (mevzi uyuşturucu) ilaçları uygulanır. Ardından, floroskopi cihazıyla ilgili eklemler ve eklemlerin sinirlerinin geçtiği yerler görüntülenir. Eklem içine özel iğnelerle girilerek ilaç enjeksiyonu yapılır. Bel ve boyun fıtığı ile faset sendromu birlikte sık görüldüğünden bu enjeksiyonlar bel ve boyun fıtığı için uygulanan epidural ve transforaminal enjeksiyonlarla aynı seansta da yapılabilir. Faset sendromu için uygulanan bir diğer girişimsel tedavi yöntemi ise faset eklem denervasyonudur. Bu işlemde faset eklemlerin ağrısını ileten sinirler bloke edilir yani ağrıyı iletmeleri engellenir. Bu sinirler hareket ya da duyuyla ilgili sinirler değildir. Sadece ağrı iletiminden sorumludurlar. Bu nedenle bu sinirlerin duyarsızlaştırılması sonucunda herhangi bir fonksiyon ya da his kaybı oluşmaz. Sadece ağrı ortadan kalkar. Faset eklem denervasyonu için kullanılan en modern yöntem radyofrekans termokoagülasyon yöntemidir. Bu yöntemde sinire yüksek frekanslı radyo dalgaları ile oluşturulan kontrollü ısı uygulanır ve sinirin ağrıyı iletimi kesilir. Tüm bu girişimsel tedavi yöntemleri uzun seanslar boyunca değil, tek bir seans olarak uygulanır. Girişimden sonra hastalar 3–4 saat ya da en fazla 1 gece gözlem altında tutulup evlerine gönderilirler. Ardından hastalara yapmaları gereken egzersizler ve vücutlarını doğru kullanmak için dikkat edilmesi gereken noktalar anlatılır. Bu şekilde uygulanan sistematik bir tedaviyle faset sendromu ağrıları dindirilebilmektedir.
  21. Evi istila eden böceklerden kurtulmak için doğal yöntemler.. Daha çok bahçeli veya toprağa yakın evlerde ortaya çıksalar da böcekler, çoğunlukla yer-zaman ayırt etmeden belirip keyfimizi kaçırabiliyorlar. Ancak böcekleri öldürmek ya da uzak tutmak için kullanılan hazır ürünler hemen her zaman ciddi oranda kimyasal içeren ürünler oldukları için aynı şekilde rahatsız edici olabiliyor. Doğal yöntemlerden yararlanarak da böcekleri evlerimizden ve yaşam alanlarımızdan uzak tutmak mümkün. Ancak herhangi bir doğal yöntem uygulamadan önce bilinmesi gerektiği gibi, haşerelerle mücadele ederken kullanılan doğal yöntemler de doğru, sürekli ve bütüncül bir şekilde uygulanmalı. Doğal Böcek İlacı Yapın Tamamen doğal malzemelerden yapılan bu karışım, içeriğindeki esanslar sayesinde böcekleri rahatsız eder ve uzaklaşmalarını sağlar. Ancak esanslar çoğunlukla uçucu yağlar içerdiğinden, kokular her zaman kalıcı olmaz, bu yüzden sık sık uygulanmalıdır. 1 su bardağı elma sirkesi 1 su bardağı su 5 damla okaliptüs yağı 5 damla nane yağı 5 damla lavanta yağı Malzemeleri spreyli bir şişe içerisinde karıştırın ve oturduğunuz alanlara, pencere ve kapı önlerine sıkın. Karışım tamamen doğal olduğu için sivrisinek ve benzeri ısıran canlıları uzak tutmak için çok az miktarlarda kollarınıza ve bacaklarınıza da uygulayabilirsiniz ancak uçucu yağlar bazı ciltlerde alerjik reaksiyona neden olabileceğinden dolayı ilk uygulamadan sonra dikkatle gözlemlendikten sonra kullanmaya devam edilmelidir. Evinizi temiz tutun Toz birikmiş köşeler ve eşya altları, böceklerin üremesi için biçilmiş kaftandır. Evinizi düzenli olarak temizleyin, kenarda köşede uzun süre temizlenmemiş tozlu köşeler kalmadığından emin olun. Doğal böcek ilacı karışımınızı temizlikten sonra evinizin her tarafına püskürtmeyi ihmal etmeyin. Tozlu kısımların yanı sıra, yemek artıklarının biriktiği ve zamanla yağlanan yerler de böceklere davetiye sayılır. Eğer eviniz böcek istilasına müsaitse, ortalıkta yiyecek bırakmadığınızdan ve tezgahlarınızda şekerli-yağlı kısımlar kalmamasını sağlayın. Kedi besleyin Kediler evin neşesidir, sizi mutlu eder, günün yorgunluğunu alır ve aynı zamanda mükemmel avcılardır. Kronik bir böcek, sinek veya örümcek sorununuz varsa, bir kediyle yaşamak işinizi çok kolaylaştırabilir. Geçiş rotalarına limon kabuğu Böcekler veya karıncalar bazen kendilerine bir rota belirler ve evin hep aynı kısımlarında gezinip durarak hayatta kalmaya çalışırlar. Eğer küçük misafirlerinizin bu alışkanlıklarını fark edebildiyseniz, onların geçtiği veya evinize girip çıktığı bölgelere küçük küçük kesilmiş limon kabukları koymak etkili bir çözüm olacaktır. Limon kabuğundaki yoğun citrus kokusundan rahatsız olan böcekler, kısa zamanda bu yolları kullanmaktan vazgeçebilir
  22. Bana Nasıl Uyuduğunu Söyle Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim! Geceleri uykuya dalarken aldığınız pozisyon kişiliğiniz hakkında birçok mesaj vermektedir. İşte uyuma şekillerinize göre kişilik analiziniz. Uyumadan önce aldığınız pozisyon nasıl biri olduğunuzun ipuçlarını veriyor. Kütük, cenin, mumya, asker, hasret çekme, serbest düşüş adı altında şekil aldığınız pozisyonlar karakterinizin nasıl olduğunu ortaya koyuyor. İşte uyku pozisyonları ve anlamları… Kütük Pozisyonu Yatakta yatış şekli, iki kolun da aşağı doğru uzatılarak yan yatma pozisyonudur. Bu şekilde uyumayı tercih edenler daha dışa dönük ve uysal kişilerdir. Bu pozisyonda yatan kişilerin en belirgin özellikleri çevrelerindeki kişilere çok kolay güvenmeleridir. Mumya Pozisyonu Bu pozisyon, kollarınızı bağlayarak sırtüstü yattığınız pozisyon.Bu pozisyon ise sevgi dolu bir kalbiniz olduğunu, beslenmenize dikkat ettiğinizi, açık ve dürüst bir insan olduğunuzu gösteriyor. Bu pozisyonu tercih eden pek çok kişi yastığa sarılıp da uyuyabiliyor. Asker Pozisyonu Sırtüstü yatış pozisyonudur. Bu yatış şeklinde kollar iki yana konumlanır. Asker pozisyonunda uyuyan kişiler sessiz ve içine kapanıktır. Hayat standartlarının yükseltilmesi için oldukça çaba sarfeden kişilerdir. Sadece kendilerini değil çevrelerinde kişiler için de oldukça düşünceli kişilerdir. Ancak bu şekilde sırtüstü uyumak nefes problemlerine ve horlamaya neden olabilir. Bu kişilerin yüzüstü pozisyonunda yatmaları sağlıkları için daha iyi olacaktır. Cenin Pozisyonu Yatakta yan tarafa doğru bükülerek aldığınız uyku pozisyonudur. En sık rastlanan uyku pozisyonudur. Bu şekilde uyuyan kişiler daha dışa dönük bir yaşasalar da karakter olarak hassas ve utangaç mizaçlara sahiptir. Çevrelerindeki insanlara alıştıktan sonra sıcakkanlı hallerini göstermekten de çekinmezler. Sola kıvrılarak uyuma durumu bazı sağlık problemlerine yol açabilir. Bu yüzden yaşamsal diye tabir ettiğimiz önemli organlar olan akciğer, mide ya da karaciğeri yatarken rahat ettirmek de önemlidir. Cenin pozisyonunda uyuyanlar için sola değil de sağa doğru bükülerek uyumaları daha yararlı olacaktır. Hasret Çekme Pozisyonu Bu uyku şekli de yine yana dönük bir pozisyon şeklidir ancak, kütük pozisyonundan farklı olarak iki kolun da öne doğru uzatılmış olmasıdır. Bu pozisyonda uyumayı tercih eden insanlar yenilikçidir ve yeni şeylere her zaman açıktır. Ancak bir o kadar şüpheci ve eleştirel de olabilmektedirler. Bir konu hakkında karar alma süreçleri de uzundur. Aldıkları karardan dönmeleri de biraz zordur. Serbest Düşüş Pozisyonu Yüzüstü yatış pozisyonu midenin üzerinde, eller başın üstünde ve yastığın etrafında ,başınız da sağ ya da sol yana dönük yatış pozisyonu olarak tanımlanır. Bu uyku pozisyonunda kişiler dışa dönük ve atılgandır. Ayrıca eleştirel bakış açılarına sahiptirler. Serbest düşüş pozisyonunda uyuyan kişilerin sindirim sistemleri daha iyi çalışır. Diğer yüzükoyun pozisyonlar da sindirim için olumlu etkiler yapar. Deniz Yıldızı Pozisyonu Deniz yıldızı pozisyonu daha serbest bir şekilde sırtüstü ve kollar başın üstünde oluşturulduğu uyku pozisyonudur. Bu şeklinde uyuyanlar iyi bir dinleyicidir. İyi dinleyici olmalarının yanında oldukça güvenilir arkadaşlardır. Yardımsever kişilik özellikleri vardır
  23. Alzheimer günümüzde oldukça artış göstermiş bir hastalıktır. İşte Alzheimer'dan korunmak için yapılacaklar. Alzheimerdan korunmak için doğru beslenme, zihinsel ve fiziksel aktivite hayati önem taşıyor. Alzheimer, unutkanlıkla başlayan bir hastalık. Ancak her unutkanlık Alzheimer anlamına gelmiyor. Beyni ne kadar aktif tutarsak Alzheimer riskinden o kadar uzaklaşırız. Erken dönemde sakin, durağan bir yaşam, hastalık tehlikesini arttırır. Zihinsel ve fiziksel egzersiz beyinde yeni devreler oluşturur. Hafızanızı güçlendirmek için koşun, yürüyün, oynayın, bulmaca çözün, televizyon izleyin. Aktivite sayısını çeşitlendirin. Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Türker Şahiner alzheimer hastalığı ve korunma yolları hakkında kapsamlı bilgiler verdi: İlerleyen yaşla beraber beyin hacimsel olarak küçülmeye başlar İlerleyen yaşla beraber her normal insanın vücut organları, kasları hacimsel olarak küçülür, beyin de hacimsel olarak bu küçülmeden payını alır. Ortalama 75 yıl yaşayan bir kişinin beyin hacmi yüzde 15 ile 20’ye yakın bir küçülme gösterir. Bu durum tıp dilinde beyin atrofisi olarak adlandırılır. Beyinde küçülmenin en önemli bulgusu “yaşa bağlı unutkanlık” olarak tanımlanır. Yaş ilerledikçe insanların bir miktar unutkan olması doğal sayılabilir. Oysa ilerleyen yaşla görülme sıklığı artan Alzheimer hastalığında görülen unutkanlık çok farklıdır. Alzheimer hastalığında ilk olarak yakın bellek tutulur Hafıza, öğrenilen her aktivitenin önce kayıt sonra uzun süreli bellekten çağrılma sürecini sağlayan beyin yetisidir. Yakın, orta ve uzak bellek diye üç farklı bellek türü tanımlanabilir. Yakın bellek dakikalarla, orta bellek günlerle, uzak bellek ise yıllarla tanımlanabilecek sürelerde saklanabilen bilgilerle açıklanabilir. Beyinde her bellek türünden sorumlu farklı anatomik alanlar mevcuttur. Özellikle Alzheimer hastalığında ilk olarak yakın bellek tutulur. Bu yüzden hastanın yakınmaları öncelikle yakın bellekle ilgilidir. Beyin dinamik ve değişken bir organdır. Yeni elde edilen bilgiler eski bilgilerle ilişkilendirilerek saklanır. Bu nedenle en eski bilgiler sürekli başka bilgilerle ilişkilendirildiği için kalıcı bir şekilde en eski bellekte yer alırlar. Yakın bellek ve kayıt merkezi hipokampustur. Sağ ve sol beyin derinliklerinde yer alan bu anatomik yapı tüm kayıt ve yakın bellekten sorumlu işleri üstlenir. Bu yapıların genetik olarak çok gelişmiş kişilerde çok hızlı öğrenme ve yakın bellek kapasitesindeki artış dikkat çekicidir. Alzheimer hastalığında ilk tutulan bu yapı nedeniyle hızla yakın bellek kusurları gelişir ve öğrenme güçleşir. Stres hafıza sorunlarına neden olabilir Stres insan beynini yeni bilgilere kapatan en güçlü uyarandır. Stres anında aktive olan organizmanın korunma dürtüsü ve buna bağlı yükselen adrenalin seviyesi, yeni kayıt sistemlerini adeta bloke eder. Buna en iyi örnek, ani yaşanan korku ya da üzüntülerin detaylarının sonradan hiç hatırlanamamasıdır. Dengeli ve Akdeniz tipi beslenme ve Omega 3 beyin için çok faydalı Beyin özellikle hafızayı güçlendirici besinler bakamından kanıtlanmış bir listeye sahip değildir. Dengeli ve Akdeniz tipi bir diyet tüm organlarda olduğu gibi beyin için de yaşamsal önem taşır. Özellikle deniz ve deniz ürünleri ve Omega 3 tipi yağ asitleri içiren diyetler çok iyi kanıtlanmamakla beraber bellek için daha yararlı gibi gözükmektedir. Her türlü zihinsel ve fiziksel egzersiz beyinde yeni devreler oluşturur Alzheimer hastalığının yaşla hiçbir ilgisi yoktur. Yani her yaşlanan bireyde görülecek diye bir kural yok. Ancak çoğu zaman ileri yaşlarda başlar. Ancak genetik olarak yatkın olmayan ve beyin için zarar oluşturabilecek bir çevrede yaşamayan bir bireyin Alzheimer’a yakalanması söz konusu olamaz. Beyni ne kadar aktif tutarsak Alzheimer riskinden o kadar uzaklaşırız. Her türlü zihinsel ve fiziksel egzersizin beyinde yeni devreler oluşturduğunu biliyoruz. Her yeni devrede belleği güçlendiren bir katkıdır. Kısacası her türlü aktivitenin faydası vardır, aktiviteleri sayıca çeşitlendirmek çok daha yararlıdır. En tehlikelisi ise erken durağan sakin bir yaşama geçmektir.
×
×
  • Create New...

Önemli bilgi

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için Gizlilik poliçesini inceleyebilirsiniz.