Jump to content
NetObur

Feneroin

Yönetici
  • İçerik sayısı

    1040
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    12

Everything posted by Feneroin

  1. Muz kabuklarının güzelliğe etkilerini biliyor musunuz? Bu mucizevi meyvenin kabuklarını cilt bakımında kullanabilirsiniz... Muz kabuklarının cilde faydalarını öğrendikten sonra evinizden asla eksik etmemeniz gerektiğini fark edecek ve bağımlısı olacaksınız. İşte bu mucizevi meyve muzun cilde faydaları… Sivilce Ve Lekeleri Yok Eder Sivilce çıkmasını önlemek ve var olanları da tedavi etmek için pek çok doğal yol bulunuyor. Bunlardan biri de muz kabuğu. Muz kabuğu ve birkaç damla balı yüzünüze sürerek sivilce ve lekelerden kurtulabilirsiniz. Kuru Cildi Nemlendirir Muz kabukları egzama, sedef hastalığı, akne tedavisi ve hatta cildi güneş hasarlarından korumaya yardımcı olan antioksidanlar, eşleştirilmiş yağ asitleri ve çinko bakımından zengindir. Ayrıca kuru cildi nemlendirmeye yardımcı olan potasyum içermektedir. Muz kabuğunuzu cildinize sürerek nemlendirebilirsiniz. Diş Beyazlatıcı Etkisi Bir miktar muz kabuğunu alın ve iç kısmını birkaç dakika boyunca dişlerinize sürtün. Suyla durulayın ve daha beyaz dişlere sahip olmak için her gün tekrarlayın. Siğillerinizi Yok Eder Muz kabuğu siğilleri tedavi etmek içinde oldukça etkilidir. Muz kabuğunu yukarıdan aşağıya doğru soyun ve kabuğun içindeki kısmı ayırın ve ezin. Vazelinle karıştırarak siğil bulunduran bölgeye birkaç gün boyunca uygulayın
  2. CD Projekt Red, Cyberpunk 2077'nin sadece 10 günde 13 milyon adet sattığını duyurdu. Yatırımcılara yapılan bu duyuru, oyuncuların oyunla ilgili tüm tartışmalara, sorulara ve sorunlara rağmen oyunun rekor kıran bir lansman yaşadığının sinyalini verdi. Bu sayı inanılmaz derecede yüksek ve onu tarihteki en büyük yeni IP video oyunu lansmanlarından biri ve muhtemelen tüm zamanların en büyük RPG lansmanlarından biri yapıyo
  3. Karaciğer hastalığı olan Siroz nedir? Sirozun belirtileri nelerdir? Tedavisi nasıl yapılır? Yaklaşık olarak 1,5 – 2 kilogram ağırlığındaki iç organlarımızın en büyüğü olan karaciğer, vücutta kendi kendini yenileme özelliğine sahip tek organdır. Vücudun yaşamsal fonksiyonlarının yerine getirilmesinde çok büyük bir öneme sahip olan bu organ; her türlü kimyasal madde, ilaç ve alkolden kanın arındırılmasında rol oynar. Bunun haricinde bazı vitamin ve minerallerin depolanması, yağların sindirimi, kanın pıhtılaşması, bağışıklık sisteminin düzenlenmesi gibi önemli süreçlerde de karaciğer baş rolde yer alır. Bu nedenle karaciğerde oluşan en küçük harabiyet, insan vücudunda oldukça büyük sorunlara yol açabilmektedir. Siroz nedir? Kronik karaciğer hastalığı olarak da adlandırılan siroz, karaciğerde ileri derecede hasar oluşumuna verilen isimdir. Çeşitli hastalıklar nedeniyle, bazense bilinmeyen sebeplerden dolayı karaciğerde farklı düzeylerde hasar meydana gelebilir. Bunun sonucunda karaciğerin yapısal fonksiyonlarında çeşitli bozulmalar oluşur ve normal işlevlerini yerine getirememeye başlar. Bu durum, siroz sürecinin başlangıcıdır. Süreç ilerledikçe işlevine devam eden karaciğer hücrelerinin azalması sonucunda karaciğer giderek sertleşmeye ve küçülmeye başlar. Sertleşen dokulara kanın akışı zorlaşır ve kanın dokuya ulaşamaması sebebiyle yeni damar yolları oluşur. Tüm bu olaylar karaciğeri daha da olumsuz etkileyerek siroz tablosunu ağırlaştırır. Sonuç olarak karaciğer fonksiyonunu yerine getirememeye başlar ve karaciğer yetmezliği ortaya çıkar. Siroz belirtileri nelerdir? Siroz hastalığı, erken dönemde genellikle belirti vermez. Fakat hastalığın derecesi ilerledikçe ve karaciğerde oluşan harabiyet düzeyi arttıkça görülen belirtilerde ve bu belirtilerin şiddetinde artış gözlenir. En sık görülen siroz belirtileri aşağıdaki gibi sıralanabilir: İştah ve kilo kaybı Bulantı ve kusma Sürekli halsizlik hissi Bacaklarda şişme – ödem oluşumu Karında asit birikimi nedeniyle şişme Kas kaybı Kansızlık Kaşıntı Sarılık Kanın pıhtılaşmaması Kadınlarda adet düzensizliği Ciltte morarma ve kanamalar Sinirlilik hali Kabızlık ve gaz sorunu Midede ağırlık hissi Siroz nedenleri nelerdir? Sirozun bilinen en yaygın sebebi kronik alkol kullanımıdır. Aşırı alkol kullanımının haricinde en önemli siroz nedenlerinden bir tanesi de Hepatit B ve Hepatit C gibi kronik viral hepatitlerdir. Siroz hastalarının yaklaşık %10-15’lik bir kısmında ise yapılan tüm araştırmalara rağmen herhangi bir nedene rastlanılamamakta ve bu duruma nedeni belli olmayan siroz hastalığı (kriptojenik siroz) denmektedir. Bunların haricinde aşağıdaki nedenlerden dolayı da kişilerde nadir de olsa siroz hastalığı gelişebilir: Alkol kaynaklı olmayan karaciğer yağlanmaları Safra yollarının tıkanması ve iltihaplanması Vücudun kendi dokularına karşı antikor üretmesi sonucunda oluşan otoimmün hepatitler Ağır ilaçların uzun süreli kullanımı Demir ve bakır minerallerinin aşırı alımı Kronik kalp yetmezliği Siroz tanısı nasıl konulur? Yukarıdaki başlıklarda yer alan siroz belirtilerinin bir veya birkaçı ile sağlık kuruluşuna başvuran hastalarda detaylı olarak hastalık öyküsünün alınması oldukça büyük önem taşımaktadır. Özellikle kronik alkol kullanımının olup olmadığı, geçmişte viral hepatit geçirilip geçirilmediği hastalara mutlaka sorulmalıdır. Detaylı bir şekilde öyküsü alındıktan sonra tıbbi değerlendirmeler yapılır. Hastalığın teşhisinde elle muayenenin önemli bir yeri vardır. Siroz hastalarında rastlanan karaciğer sertliği, büyümesi, karaciğer kenarlarının belirginleşmesi, dalak büyümesi ve karında sıvı birikimi elle muayene sırasında saptanabilir. Ayrıca sarılık, ödem ve vücutta morarmalar da ilk muayenede göze çarpan teşhis kriterleri arasında yer alır. Hekim tarafından yapılan muayenenin yanı sıra ultrason ve diğer görüntüleme yöntemleri, çeşitli kan tahlilleri ve biyopsi sonucunda siroz hastalığının kesin teşhisi konulabilir. Siroz tedavi yöntemleri nelerdir? Karaciğer sirozu; hastalığın ilerleme seviyesine göre A, B ve C olarak 3 seviyeye ayrılır. Karaciğerin daha az hasar almış olduğu A ve B seviyesindeki hastalarda düzenli hekim kontrolü ve tedavi sonucunda hastalığın ilerleyişi minimuma indirilerek uzun yıllar boyunca kaliteli bir yaşam sağlamak mümkün olabilmektedir. Uzman hekimler tarafından uygulanan tedavilerde öncelikle amaç karaciğerdeki sertleşmiş skar dokusunun ilerleyişinin önüne geçmek ve hastalığın yol açmış olduğu komlikasyonları önlemektir. Karaciğere yük oluşturabilecek her türlü besinden, gereksiz ilaç kullanımından ve alkol tüketiminden kaçınmak siroz hastalarında en önemli tedavi ilkesini oluşturur. Siroz otoimmün kaynaklı ise bağışıkık sistemini baskılayan ilaçlar ile tedavi, viral hepatitlerden kaynaklanıyorsa antiviral ilaç tedavisi uygulanır. İleri düzey karaciğer harabiyeti olan C seviyesindeki siroz hastalarında ise hekim önerisi ile karaciğer nakli gerekebilmektedir. Eğer siz de siroz hastalığına sahip iseniz düzenli olarak kontrollerinizi yaptırarak ve hekim tarafından önerilen tedavi ilkelerini uygulayarak hastalığın ilerleyişini önleyebilir, yaşam kalitenizi artırabilirsiniz
  4. Sağlıklı ve iyi gören gözler için yeterli ve dengeli beslenme önemlidir. Uzman Diyetisyen Dilara Koçak göz sağlığınızın korunmasına yardımcı olacak 10 besinden bahsediyor. Sağlıklı gözler demek, sağlıklı bir hayat demek, peki gözlerinize iyi bakıyor musunuz? Sağlıklı ve iyi gören gözler için yeterli ve dengeli beslenme önemlidir. Gözlerimiz günlük aktivitelerimizde en çok ihtiyaç duyduğumuz organımız. Fakat ilerleyen yaş ile beraber göz sağlığımız bozulabiliyor. Yetersiz ve dengesiz beslenme, stres, genel kirlilik göz sağlığımızı tehdit ettiği gibi, göz yapısının dejenerasyonunu da hızlandırıyor. Peki ya göz sağlığımızı besinler yoluyla nasıl koruyabiliriz? Gözlerinize İyi Bakın! Görme duyumuz dünyaya, hayatımıza açılan penceremiz. Sağlıklı gözler demek, sağlıklı bir hayat demek, peki gözlerinize iyi bakıyor musunuz? 1. Kırmızı Biber Dolmalık biberler kalori başına en fazla C vitaminine sahip besinlerdir. Bu durum gözlerinizde ki damarlar için iyidir ve katarakt olma riskini düşürebilir. Isı C vitaminin yapısını bozduğu için çiğ tüketilmesi daha iyidir. Ayrıca biberler göz dostu A vitamini ve E vitaminini içerirler. 2. Ay Çekirdeği ve Sert Kabuklu Kuruyemişler 30 gram ay çekirdeği veya badem, Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığının önerdiği günlük alınması gereken E vitamini miktarının yarısını içerir. Yapılan bir araştırmada E vitamininin sarı nokta hastalığının kötüleşmesine engel olabileceği ortaya çıktı. E vitamini kataraktı da önleyebilir. Fındık, yer fıstığı ve fıstık ezmesi de iyi bir E vitamini kaynağıdır. 3. Yeşil ve Yaprak Sebzeler Mesela ıspanak ve karalahana C ve E vitamini zenginidir. Ayrıca lutein ve zeaksantin içerirler. Bitki formunda ki A vitamininin sarı nokta hastalığı ve katarakt da dahil göz hastalıkları riskini azaltır. 4. Somon Retinalarınız düzgün çalışabilmek için 2 çeşit omega 3 yağlı asidine ihtiyaç duyar ve bunlar DHA ve EPA’dır. İki yağ çeşidini de somon, ton balığı ve diğer deniz ürünlerinde bulabilirsiniz. Omega 3 gözlerinizi sarı nokta hastalığından ve glokomdan korur. Bu yağlardan yeteri kadar alınmaması gözlerde kuruluğa neden olabilir. 5. Yağsız Et ve Kümes Hayvanları Çinko, A vitamininin karaciğerden retinalarına taşınmasına yardımcı olur. Istakoz porsiyonu başına en fazla çinko içeren besinlerden biridir ama kırmızı et ve tavuk eti de iyi birer çinko kaynağıdır. 6. Baklagiller Baklagiller çinko zenginidir ve gözlerinizin karşılaşabileceği sağlık sorunlarının yavaş ilerlemesine neden olur. 7. Yumurta Yumurtanın içindeki çinko yumurta beyazından lutein ve zeaksatin üretilmesine yardımcı olur. Yumurta retinayı zararlı mavi ışıklardan korur, sarı noktadaki koruyucu pigmentlerin artışına sebep olur. Sarı nokta gözün keskin görme merkezidir. 8. Kabak Vücudumuz tarafından üretilemeyen lutein ve zeaksatini almanın bir diğer yolu da kabaklardır. Ayrıca sakız kabağı C vitamini ve çinko içerir. Kışın üretilen kabaklar A ve C vitamini de içerirler. 9. Brokoli ve Brüksel Lahanası Bu akraba sebzeler A vitamini (lutein, zeaksatin ve beta karoten), C vitamini ve E vitamini içerirler. Tüm bu antioksidanlar gözlerinizdeki hücreleri serbest radikallerden ve sağlık sorunlarından korur. Özellikle retina oldukça hassastır. 10. Yeşil Çay Yeşil çayın içindeki antioksidanlar katarakt ve sarı nokta hastalığı oluşma riskini azaltabilir. Yeşil çay enfeksiyon önleyici ve antioksidan özelliklerinden sorumlu olan kateşin denilen sağlıklı maddeleri içerir. Kateşin içeriği siyah çaya oranla biraz daha fazladır. Daha sağlıklı gözler için gün içinde yeşil çay tüketebilirsiniz. Kateşin zengini olan diğer besinler ise kırmızı şarap, çilek, kiraz, dut, böğürtlen, ahududu gibi meyvelerdir
  5. Kuzu Göbeği dünyada ki en lezzetli etten daha lezzetli olduğu söyleniyor.Faydası da bir o kadar çok.. Her bahar, mantar meraklıları, şefler ve mantar toplayıcıları ormanlık alanlarda kuzu göbeği avına çıkar. Asırlardır çok ilgi gören bir mantar çeşidi olan kuzu göbeğinin kaç tür varyasyonu olduğu bilinmemekle birlikte kuzu göbeğinin lezzeti konusunda herkes hemfikirdir. Hatta birçok şef kuzu göbeğini, dünyanın en lezzetli etinden daha lezzetli olarak tanımlıyor. Bulması zor olan ve bulunca da oldukça pahalıya satılan kuzu göbeğini yetiştirmek de mümkün! Her ne kadar kuzu göbeği yetiştirmek kolay bir iş olmasa da harcanan emeğin karşılığını alacağınıza emin olabilirsiniz. Doğada nadir bulunan kuzugöbeği mantarı birçok hastalığa şifa oluyor. Kuzu Göbeği Mantarının kurutulmuş hali. Kuzu Göbeği Mantarı’nın daha önce hiç duymadığınız faydaları : Taze veya kurutulmuş bu mantar, düşük kalorilidir. 100 gramı yaklaşık 31 kalori taşır. Bununla birlikte antioksidanlar, temel mineraller ve vitaminler içeren üstün sağlık seviyelerine sahiptirler. Bu mantar çeşidi mantarlar arasında en yüksek D vitamini miktarını taşır. Yağda çözünen vitamin, kemik büyümesi ve kalsiyum metabolizmasındaki rolü nedeniyle etkilenebilir. Kuzugöbeği mantarı zengin mineral içeriği ile tanınan yabani ve yenilebilir mantarlar arasındadır. Bakır, hücresel metabolizmada yer alan birçok oksidatif enzim için ortak faktör olarak görev yapan temel iz elementlerinden biridir. Ayrıca kan hücresi üretimi (hemtopoiesis) ve nörotransmisyon için de gereklidir. Kuzu göbeği mantarı fosfor ve kalsiyum içerir. Kanda yeterli kalsiyum, fosfor ve D vitamini düzeyleri kemik ve dişlerin büyümesi ve gelişmesi için kritik öneme sahiptir. Ayrıca içerisinde bulunan çinko, hücresel metabolizmada ve bağışıklık fonksiyonunda önemli rol oynar.
  6. Kanserden kemik sağlığına kadar bir çok yararı olan Mantarın faydaları nelerdir? Mantar Hakkında Mantarlar çok sayıda çok hücreli ve tek hücreli ökaryotik canlıyı kapsayan bir biyolojik âlemin adidir. Maya gibi mikroorganizmalardan, küf ve şapkalı mantarlara kadar pek çok üyesi olan bu canlılar grubu, halk arasında genellikle sadece şapkalı mantarları tanımlamak için kullanılır. Mantarların sağlığa faydaları arasında kilo kaybı, yüksek kolesterol seviyelerinden kurtulma ve diyabet sayılabilir. Mantarlar zengin bir lif kaynağıdır. Ayrıca mantarda bulunan selenyum, C vitamini ve D vitamini bağışıklık sisteminin gücünü artırmada yardımcı olur. Şimdi, mantarın sağlık açısından faydalarına daha yakından bakalım… Mantarın faydaları nelerdir? İşte bilinmesi gerekenler… MANTARIN FAYDALARI Anti-kanser Mantarlar iyi bir selenyumun kaynağıdır. Çalışmalar, selenyum mineralinin antikanser, antioksidan ve antienflamatuvar olduğunu göstermektedir. Bu da potansiyel ve kanser, kalp hastalıkları, tiroid hastalığı ve bilişsel düşüş riskini azaltmada yardımcı olabilir. Kolesterolün düşürülmesine yardımcı olurlar Genel olarak, mantarlar kolesterol içermezler, fakat aynı zamanda iyi bir kitin ve beta-glukan kaynağıdırlar, bu da kolesterolü düşüren liflerdir. Kemik sağlığını artırabilir Pişmiş mantarın tek bir porsiyonu; günlük olarak önerilen ve sağlıklı kemikleri korumak için gerekli temel vitamin olan bakırın üçte birini sağlayabilir. Mantarlar ayrıca, kalsiyumun emilimini sağlayarak kemiklere yardımcı olan D vitamini kaynağıdır. Genç kalmaya yardımcı olur 2017 yılında yapılan bir çalışmaya göre, mantarlarda yüksek seviyelerde ergotiyonin ve glutatyon adı verilen iki antioksidan bulunur. Bu antioksidanlar bir arada bulunduğunda, vücudu görünür yaşlanma belirtilerine neden olan fizyolojik strese karşı korumak için çok sıkı çalışırlar. Beyninizi koruyabilir Söz konusu iki antioksidan (ergotiyonin ve glutatyon), Parkinson ve Alzheimer’ın önlenmesine de yardımcı olabileceğini göstermektedir. Araştırmacılar, gelecekte nörolojik hastalık riskinizi azaltmak için günde en az beş adet mantar yemeyi tavsiye ediyorlar. Enerji kaynağı Mantarlar B vitaminleri bakımından zengindir: riboflavin (B2), folat (B9), tiamin (B1), pantotenik asit (B5) ve niasin (B3). Bunlar, vücudun, tükettiğimiz yiyeceklerden faydalanmasına ve vücudun her yerine oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerinin üretilmesine yardımcı olur. Bağışıklık sistemini güçlendirir Antioksidan bakımından zengin olan mantar vücudun direncini artırdığından hastalılara yakalanma oranını azaltır. Karaciğer, akciğer ve bağırsaklardaki toksinleri temizleyerek vücuttan atar. Kafa Karıştıran soru: Zehirlenme! Mantar zehirlenmesi, doğal alanlarda yetişen ve yapısında zehirli madde bulunan şapkalı mantarların taze, kurutulmuş veya konserve olarak çiğ veya pişirilerek yenmesi sonucunda gelişen ve ölümle de sonuçlanabilen ciddi bir zehirlenmedir. Mümkün oldukça kültür mantarı ve istridye mantarı türevleri tercih edilebilir
  7. Rezene (Foeniculum vulgare), maydanozgiller (Apiaceae) familyasından iki metreye kadar boylanan kokulu otsu bitki türü. Ana vatanı Akdeniz ve Yakın Doğu'dur. Rezene, Türk mutfağında kullanımı çok yaygın olmayan; ancak yapısındaki olumlu özellikleri ile insan vücuduna çokça yararı dokunan bir bitkidir. Rezene ile birlikte rezene çayı da birçok yararlı özelliği barındırmaktadır. Bir Akdeniz bitkisi olan rezene, uzun ömürlüdür ve boyu iki metreyi bulabilir. Kokulu bir bitkidir. Bu yüzden başta salatalar olmak üzere tavuk ile balık yemeklerinde kullanılır. Rezenin yanı sıra, rezene çayı faydaları da tabir-i caiz ise saymakla bitmiyor. İnsan vücudunda birçok şeye iyi gelen rezene çayı, özellikle yeni bebeğe sahip anneler tarafından sıklıkla tüketilir. Peki, rezene ve rezene çayının faydaları nelerdir? REZENE VE REZENE ÇAYININ FAYDALARI Yeni bebeğe sahip emziren annelerde süt üretimini arttırarak süt salgılanmasını sağlar. Kansızlığa iyi gelir. Hazımsızlığın giderilmesini sağlar. Bağırsaklardaki gazları giderir ve şişkinlik sorununu ortadan kaldırır. Önemli bir potasyum kaynağı olduğundan dolayı kan damarlarındaki gerginliği azaltır ve kan basıncının düşürülmesine yardımcı olur. Böylece tansiyonun kontrol altına alınmasını sağlar. Astıma iyi gelir. Yapısında bulunanlar nedeniyle vücuttaki toksinlerin atımını kolaylaştırır. Cinsel gücü arttırır. Vücuttaki yaraların iyileşmesini hızlandırır. Hormon aktivitelerini düzenleyen bir yapısı olduğundan, özellikle menopoz dönemlerinde kadınlar için faydalıdır. Tümörlü hücrelerin büyümesini engelleyerek kansere karşı koruma mekanizması oluşturur. İdrarı miktarını arttırarak idrar söktürücü etki yapar ve boşaltım sistemine katkı yapar. Saçları güçlendirerek saç dökülmelerini engeller.
  8. Bulaşık makinesi çamaşır makinesi kadar önemli bir yer işgal ediyor hayatımızda. İkisi de artık nerede ise elimiz ayağımız oldu. Bugün sizlere bulaşık makinenizi temizlemek için en iyi yöntem olan makinenizi pırıl pırıl yapacak bir yöntemden bahsedeceğiz. Bu yöntem sadece makinenizin görünen kısımlarının temizliği için değil aynı zamanda içerisinde ve gider kısımlarında oluşan kireçlenmeleri de gideriyor: Malzemeler: 1 litre beyaz sirke 1 avuç limon tuzu Hazırlanışı ve Uygulayışı: 1 litre kadar beyaz sirkeyi bir kaba boşaltın ve içerisine 1 avuç kadar limon tuzu ekleyin ve limon tuzları eriyene kadar karıştırın daha sonra bu karışımı makinenizin kapağını açıp direk makinenizin içerisine boşaltın ve yüksek sıcaklıktaki bir programda çalıştırın
  9. Dışarıda satılan duş jellerinin pek de sağlıklı olmadığını duyuyoruz uzmanlardan. Peki bunun çözümü ne? Evde kendi duş jelinizi kendiniz yapın! Ev yapımı Zeytinyağlı Duş Jeli tarifi. Dışarıda satılan duş jellerinin pek de sağlıklı olmadığını duyuyoruz uzmanlardan. Peki bunun çözümü ne? Evde kendi duş jelinizi kendiniz yapın! Ev yapımı Zeytinyağlı Duş Jeli tarifi. Bol köpüklü ılık bir duştan daha rahatlıcı bir şey var mı? Bizce yok. Ancak dışarda satılan duş jellerinin pek de sağlıklı olmadığı söyleniyor. Bu yüzden araştırdık ve işte evde en kolay nasıl duş jeli yapılır? Yaptığımız duş jeli hem sağlıklı hem de yapı olarak satılanlar gibi olsun istiyoruz. Bu yüzden ana malzemesini zaytinyağı seçtik. Zeytinyağı, cilt için en doğal nemlendiricilerden biri. Vitaminleri ve antioksidanları cildi hasara karşı koruyor, yaşlanma belirtilerini azaltıyor. Malzemeler: 1/2 su bardağı zeytinyağı 1 yemek kaşığı lavanta yağı 1 kalıp kastilya sabunu 2 yemek kaşığı organik bal Hazırlanışı: Kastilya sabunu, duş jelinin köpürtücü bazı olacak. Kastilya sabununu rendeleyin ve cam kavonoza alın. Ardından bal, zeytinyağı ve lavanta yağını ekleyin. Lavanta yağı yerine başka bir uçucu yağ da tercih edebilirsiniz. Malzemeleri tahta kaşık ile karıştırın. Duş jeliniz hazır! Jelinizi güneş ışığından ve ısıdan uzak bir yerde muhafaza edin. Her duşta rahatlıkla kullanabilirsiniz
  10. Mutfaktaki eşyalarımızın bazılarını daha uzun süre kullanabilmek adına bulaşık makinesinde yıkanmaması gerekir. Bunlar nelerdir ? Mutfaktaki temel ihtiyaçlar baz altında alınarak belli başlı çözümler sayesinde korunurken aynı zamanda da uzun ömürlü ve konforlu olması için elde yıkanması gerekir. Son zamanlarda da bulaşık makineleri, ev hanımları dahil olmak üzere çalışan bayanlar tarafından da oldukça rağbet görmektedir. Bulaşık makinelerinde yıkama sırasında hangi ev aletlerinin makinede yıkanmasına engel olunması gerekir ? Bulaşık Makinesinde Yıkanmaması Gerekeneler Ahşap kesme tahtası Ahşap mutfak gereçleri Alüminyum pişirme gereçleri Antika yemek takımları Bakır mutfak gereçleri Kristaller Rende Sarımsak sıkıcı Şef bıçakları Termos kupa Dibi tutmuş tava/tencere
  11. Aşağıdaki konuyu tekrar açmaya gerek kalmadan konuya gelelim: Şampiyonluklarının yarısından çoğunu hatta uluslararası anlaşma, kısaca şike ile Uefa kupası ve Süper kupayı da fetoya borçlu olan ve artık #FetocuGalatasaray olarak bilinen galatasaray'da 49 gözaltı/38 tutuklu TrabzonSpor'da 37 gözaltı/26 tutuklu Beşiktaş'ta 25 gözaltı/14 tutuklu Fenerbahçe'de 13 gözaltı/2 tutuklu (bunlar da eskiden gs'de oynayan futbolcular). Yani galatasaray, Türk futbolunun yüz karasıdır...ki zaten normal olan da budur. Peki neden normal diye sorarsanız, aşağıdaki konuyu okuyunuz:
  12. İçerdiği yüksek antioksidanlar sayesinde sadece Japonya'da üretilen Matcha Çayı zayıflamak isteyen her kişinin en büyük yardımcısıdır. İçerdiği yüksek antioksidanlar sayesinde sadece Japonya’da üretilen Matcha Çayı zayıflamak isteyen he kişinin en büyük yardımcısıdır. Matcha Çayı Nedir? Matcha çayı en etkili yeşil çaylardan bile daha etkili olan bir bitki çayıdır. Sadece Japonya da üretilen bu çay yeşil toz halindedir ve bu sebepten dolayı yeşil çaya çok benzetilir. Ancak yeşil çaya nazaran matcha çayı çok daha fazla etkiye sahiptir. Antioksidan oranı yeşil çaya göre yaklaşık olarak on kat fazladır. Etkisinin daha fazla olmasının nedeni ise; yeşil çay yaprakları demlenip içilir bu da yaprakların etkisini kaybetmesini sağlar ama matcha çayı toz halindedir ve demlenmez. Matcha yaprakları tüm özüyle birlikte etkisini kaybetmeden bu hale getirilmiştir. Bu nedenle tüketildiği zaman yaprakların tüm etkisi ve özü vücuda girmiş olur. Matcha Tozu Diyet Çayın da az miktarda kafeinin yanı sıra bol miktarda Theanin bulundurur. Theanin kafein gibi beyni uyarır, konsantrasyona yardımcı olur, enerji verir ama kafeinden farklı olarak uzun sürede kana karışan kafein gibi titreme ve çarpıntı etkisi yaratmaz, aksine sakinlik ve dinginlik verir. Thanin aynı zamanda iyi ruh halini arttırıcı etkili diğer bir beyin kimyasalının, yani dopaminin düzeyini arttırmaya yardımcıdır. Matcha Çayının Faydaları Matcha içerdiği klorofil nedeniyle son derece yeşildir ve bu yeşillik sayesinde pek çok minerali ve A, B, C ve E vitaminini bünyesinde barındırır. Metabolizmayı hızlandırır. Bağışıklık sisteminizi güçlendirir Enerji seviyenizi yükseltir. Göbek yağlarının hızlı erimesini sağlar. Konsantrasyonu arttırır. Alzheimer hastalığına olumlu etkileri olmuştur. Kolestrol ve kan şekerini düzenler. Enfeksiyonlara karşı kurar. Kas gücünü ve dayanıklılığı arttırır. Vücudu toksinlerden arındırır. Zayıflamaya yardımcıdır. Hücre yenilenmesine yardımcı olur. Yeşil çaylar içinde antioksidan özelliği en yüksek olan çaydır. Sindirim sistemini kuvvetlendirir. Kabızlık sorununu giderir. Bağırsak enfeksiyonlarını önler. Cilt hücrelerinin güçlenmesini ve yenilenmesini sağlar. Yaşlanmayı geciktirir. Detoks etkisine sahiptir Kanseri önlemeye yardımcı olur. Sakinleştirici etkisi ile stres ve depresyon gibi psikolojik sorunlara iyi gelir. Matcha Çayı Nasıl Hazırlanır? http://i.haber7.com//haber/haber7/photos/2017/48/CluL8_1512205584_9699.png Bir kaşık matcha tozu bardağa eklenir, üzerine az bir miktar su eklenir ve karıştırılarak köpürmesi sağlanılır. Ardından 80 derecede ısıtılan 1 bardak su üzerine eklenir karıştırıldıktan sonra içilir. Kullanım sırasında miktara dikkat edilmelidir. Çok fazla alınması sakıncalı olabilir
  13. Pc ve konsollar için CyberPunk 2077'ye versiyon 1.06 güncellemesi yayınlandı. İşte değişikliklerin tam listesi: Görevler Dum Dum artık Second Conflict sırasında Totentanz girişinde kaybolmayacak. Konsola özgü Bazı kilitlenmeler yüzünden yapılan geliştirilmiş bellek yönetimi ve kararlılığı. PC'ye özgü 8 MB dosya kaydetme boyutu sınırı kaldırıldı. Not: Bu, güncellemeden önceki bozuk olan dosyaları düzeltmez.
  14. Fransa, bu seneden itibaren Taxe d'Habitation yani senelik aldığı 'Oturum vergisi'ni kaldırarak, dünyanın "Vatandaşından en çok vergi alan ülkesi" olma özelliğini yitirdi ve 2.sıraya geriledi. İlk sırada ise artık Danimarka var.
  15. Biber çayı son dönemde sıklıkla duymaya başladığımız bir içecek. Aslında bu çay ABD’de uzun yıllardır tüketiliyor. Ülkemizde de yeni yeni duyulmaya başladı. Kırmızı biber çayı zayıflamak isteyenlerinde en büyük yardımcısıdır. Ender Saraç’tan daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış bir çay tarifi; kırmızı biberli acı çay. Bu çay idrar söktürücüdür ve sonbaharda soğumaya başlayan bedeni ısıtmak için kullanılır. İçimi biraz zor olmakla birlikte, midesi sağlam olanlar ve alerjik bünyesi olmayanlar, hızlı kilo vermeye yardımcı olan ve sonbaharda yağlanmayı azaltıcı etkisi çok olan bu çay içebilirler. Zayıflatan Kırmızı Biber Çayı Tarifi Malzemeler: 1 çay kaşığı acı kırmızı biber (kapsikum ya da isot tarzı acı biber). Her su bardağı için 1 çay kaşığı kırmızı biber kullanılmalı. 1 çimdik biberiye 1 diş dövülmüş sarımsak Hazırlanışı: Bu malzemeleri büyük bir bardak suda sadece 30 saniye kaynatın 4-5 dakika demleyin. Biraz ılındıktan sonra içine bir dilim limon koyun. Kırmızı biberli acı çayı günde 2 kez yemeklerden 1 saat sonra içebilirsiniz. Kırmızı Biber Çayının Faydaları Metabolizmayı hızlandırır Kilo vermeye yardımcı olur Kanseri önler Soğuk algınlığı hastalıklarından korur Bağışıklığı kuvvetlendirir Hazmı kolaylaştırır Kan dolaşımını hızlandırır
  16. Beyaz çay, yeşil çay ve siyah çay ile aynı bitkiden elde ediliyor. Bu çaylar arasındaki fark ise yapraklarının işleniş biçiminden kaynaklanıyor. Aynı bitkiden elde edilse de bu çayların tatları birbirinden oldukça farklı ve hepsi de birbirinden faydalı. Beyaz çay, yukarıda da belirttiğimiz gibi yeşil çay ve siyah çay ile aynı bitkiden elde ediliyor. Bu çaylar arasındaki fark ise yapraklarının işleniş biçiminden kaynaklanıyor. Aynı bitkiden elde edilse de bu çayların tatları birbirinden oldukça farklı ve hepsi de birbirinden faydalı. Beyaz çay, tarihi çok eski olan ve Çin’e dayanan bir çay türüdür. Sayısız faydası sebebiyle yabancı ülkelerden gizli tutulan ve o dönemlerde sadece imparator ailesine sunulan beyaz çay, günümüzde de hala en az üretilen çaylardan biri. Peki tarihi çok uzun yıllara dayanan beyaz çayın vücudumuza ne gibi faydaları var? Beyaz Çay Tüketmek İçin 8 Neden 1. Beyaz çay, vücudu kalp hastalıklarından koruyor. Yapılan araştırmalar, düzenli şekilde tüketilen beyaz çayın, kötü huylu olarak bilinen LDL kolesterolü iyileştirdiğini ortaya koydu. Bir başka araştırma ise yine düzenli tüketilen bu çayın kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürdüğünü söylüyor. 2. Beyaz çay, kateşinler bakımından bir hayli zengindir. Bu da vücudumuzdaki zararlı serbest radikallerin atılmasına yardımcı oluyor ve kansere yakalanma riskini azaltıyor. 3. İçeriğindeki kateşin, florür ve tanen sayesinde ağız sağlığını koruyor. Bakteri plaklarını önlüyor, dişlerde çürük oluşumunun önüne geçiyor. 4. Beyaz çay, yağ yakımını hızlandırmasının yanı sıra yeni yağ hücrelerinin oluşmasına da engel oluyor 5. Kanser, son dönemlerde oldukça yaygın bir hastalık haline geldi. Günümüzde en önemli ölüm nedenlerinin başında kanser geliyor. Beyaz çay ise zengin içeriği sayesinde özellikle kolon ve akciğer kanseri ile savaşıyor. 6. Beyaz çay, özellikle 50 yaş ve üzerinde meydana gelen osteoporoz hastalığından da koruyor. Kemikleri güçlendiren bu çay, osteoporoza neden olan hücreleri durdurmaya yardımcı oluyor. 7. Cildi dışarıdan olduğu kadar içeriden de korumalıyız. Ancak bu şekilde yaşlanma belirtilerini azaltabiliriz. Beyaz çay da cildi korumanın mükemmel yollarından biridir. Beyaz çay, ciltte kolajen dengesini sağlıyor. Bu çayı günlük beslenme listenize eklemek için bir sebep daha! 8. İnsülin seviyesini ve kan şekerini dengeliyor. Bu özelliği ile şeker hastalığının önlenmesinde ve tedavisinde önemli bir rol oynuyor. Beyaz Çay Nasıl Hazırlanır? Beyaz çayın yapımı, diğer bitki çayları gibi oldukça basittir. Ancak burada önemli olan nokta beyaz çayı kaynatmamaya dikkat etmektir. Demleme yöntemi uygulamalısınız. Kaynamış suya çay yapraklarını ilave edin ve 4-5 dakika bekleyin. Beyaz çayı her gün düzenli bir şekilde içmeye başlamadan önce bir uzmandan onay almayı da ihmal etmeyin
  17. Her evde ve mutfakta bulunan karanfilin çayını demlemeyi denediniz mi? Karanfil Çayının faydalarını biliyor musunuz? Karanfil, hepimizin mutfağında bulunan bir baharat. Peki bu mis kokulu, keskin tatlı baharatın çayını içmeyi denediniz mi? Oldukça lezzetli olan karanfil çayı, sağlık için de çok faydalı. Sinüs Enfeksiyonları Çalışmalar, karanfil çayının ve aktif bileşenlerinin sinüslerdeki iltihaplanmanın hafifletilmesine yardımcı olabileceğini ve aynı zamanda semptomlara neden olan enfeksiyonu tespit etmekte işe yaradığını ortaya koydu. Sindirim Karanfil çayı, bağırsak hareketlerini hızlandırır ve kabızlık, iltihaplanma gibi problemlere engel olur. Ateş İçeriğindeki iltihap önleyici bileşenler sayesinde ateş düşürücü özelliği de bulunur. Karanfil çayı, alternatif tıpta da bağışıklık sistemini güçlendirmek ve ateş düşürmek için kullanılmıştır. Bağırsak Parazitleri Bu çay anti-bakteriyel, mantar önleyici ve parazit önleyici özelliklere sahiptir. Bağırsak parazitlerini yok etmede büyük rol oynar. Kireçlenme Karanfil çayı, eklem hastalıklarına ve ağrılarına da iyi geliyor. Eklem iltihaplarının tedavisinde kullanılıyor. Kilo Verme Metabolizmayı uyarabilen ve temel besinleri sağlayabilen herhangi bir çay kilo vermeye yardımcı olabilir. Karanfil çayı da bunlardan biridir. Cilt Sağlığı Bu çay, içerdiği güçlü antioksidanlar sayesinde kırışıklıkları, yaşlılık belirtilerini ve cilt lekelerini azaltma özelliğine sahip. Karanfil Çayı Nasıl Hazırlanır? Bir su bardapı suyu kaynatın. 7-8 adet karanfil, öğütün ancak toz haline getirmeyin. Öğütülmüş karanfilleri kaynamış suya ekleyin ve demlenmesini bekleyin. Çayı süzdükten sonra içebilirsiniz. Çayınızın içine elma ve kabuk tarçın da ilave edebilirsiniz. Karanfil Çayının Yan Etkileri Diğer tüm bitki çaylarında olduğu gibi karanfil çayını da fazla tüketmenin bazı yan etkileri var. Özellikle hamileler, bu çayı içmeden önce bir uzmana danışmalı. Karanfil çayını fazla tüketmek sindirim sorunlarına, kas ağrılarına, aşırı kilo vermeye, ateş, titreme ve zor nefes alma gibi sorunlara neden olabilir. Öte yandan karanfile alerjisi olan çok fazla kişi var. Eğer bu baharata alerjiniz olup olmadığını bilmiyorsanız öncelikle bir doktora danışın ve onay aldıktan sonra tüketin
  18. Hem kimyasallardan uzak hem de maliyeti el yakmayan birbirinden etkili ev yapımı bulaşık makinesi deterjanını sizler için derledik. Bulaşık makinesi deterjanları sizce de el yakmıyor mu? Bulaşık makinesinde yıkadığımız bulaşıklar için ayrı elde yıkananlar için ayrı deterjanlara servet akıtıyoruz. Peki, hem daha sağlıklı hem de ucuz makine deterjanı kullanmamız mümkün mü? Elbette, mümkün! Bunun için sadece mutfağınızda bulunan birkaç malzemeden yararlanmanız yeterli olacak. Ev Yapımı Bulaşık Makinesi Tableti Malzemeler; 1 su bardağı toz bulaşık makinesi deterjanı 1 su bardağı kosher tuzu 1 su bardağı karbonat 3\4 bardak limon suyu Hazırlanışı; Tüm malzemeleri karıştırın Daha sonra elde edilen deterjanı çikolata kalıplarında alın. Hemen ardından buzlukta dondurun. İşte size şahane bir tablet deterjan. Limonlu Bulaşık Makinesi Deterjanı Küp doğranmış 4 adet orta boy limon (Kabuğu ve çekirdekleri olmayacak.) 3 su bardağı su 1 bu bardağı kosher tuzu 1 yemek kaşığı beyaz sirke Hazırlanışı; Limonları bir bardak suyla birlikte sos tavasına alın. Limonlu suyu yaklaşık 20 dakika kaynatın. Bu arada sık sık limon suyunu karıştırın. Suyu tamamen çektiğini düşünürseniz su ilave edebilirsiniz. Pişen limonların altını kapatın ve karışıma 2 su bardağı su ilave edip iyice karıştırın. Ardından tuzu ve sirkeyi ekleyin. Bütün malzemeler iyice birleşinceye kadar karıştırın. Ardından karışımı yeniden ocağa alın ve püre haline gelene kadar kaynatın. Püre haline gelen sos iyice soğuduktan sonra kullanmaya başlayabilirsiniz. Ancak hazırladığınız bu deterjanın uzun ömürlü olmasını istiyorsanız mutlaka buzdolabında saklayın. Her yıkamada 3 yemek kaşığı deterjan yeterli olacaktır. Karbonatlı Bulaşık Makinesi Deterjanı Malzemeler; 3 damla bulaşık deterjanı Deterjan gözünün 2\3’ü kadar karbonat Hazırlanışı; Bulaşık makinenizi çalıştırmadan önce deterjan gözüne 3 damla deterjan dökün. Ardından deterjan güzünü ağzına kadar karbonatla doldurun ve makinenizi çalıştırın
  19. Kemik erimesi olarak da bilinen osteoporoz nedir? Belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir? İskelet sistemini oluşturan kemikler yüksek oranda kalsiyum içeren yapılardır. Bebeklik ve çocukluk dönemlerinde hızlı bir şekilde kemik yapımı söz konusudur. Adölesan dönemin sona erdiği 20’li yaşların sonlarına doğru ise kemik yapımı, kemik yıkımı ile hemen hemen aynı seviyelere gelir. Bu andan itibaren yaş ilerledikçe kemiklerde yıkımın geciktirilmesi açısından kalsiyum ve D vitamini alımına özen gösterilerek kemik kütlesi ve sağlığı korunmalıdır. Yaşın ilerlemesiyle birlikte kemik yıkımı hızlandığından bu durum dengesiz beslenme ile de birleştiğinde osteoporoz olarak da bilinen kemik erimesi tablosunu geliştirmeye başlar. Erken dönemde büyük sorunlara yol açmasa da yaş ilerledikçe kemiklerde hasar oluşumuna yol açabileceğinden hastalık rutin taramalar ile erken dönemde tespit edilerek gerekli tedavi prosedürleri uygulanmalıdır. Osteoporoz (kemik erimesi) nedir? Sağlıklı ve genç kemiklerde güçlü kollajen liflerine bağlı mineraller ve çoğunlukla da kalsiyum tuzlarından oluşan bir yapılanma söz konusudur. Yaşlanmayla birlikte bu yapının gücünü kaybederek zayıflaması ve dayanıksızlaşması normaldir. Fakat osteoporoz kemik yoğunluğundaki aşırı düşüş nedeniyle kemiklerin çok daha kırılgan bir yapıya dönüşmesi anlamına gelir. Kemik erimesi olarak bilinen osteoporoz, kelime olarak süngerimsi (gözenekli) kemik anlamına gelir. Kemiklerin içlerinde boşluklar oluşarak yoğunlukları azalır. Bu da kırılmaya ve çatlamaya yatkın hale gelmelerine neden olur. Çoğunlukla bir kırık veya çatlak geliştikten sonra kemiklerin görüntülenmesi sonucunda tespit edilir. Osteoporoza bağlı kırık oluşumunun en yaygın görüldüğü kemikler ise el bilekleri, omurga ve kalçada bulunan kemiklerdir. Kemik erimesinin görülme sıklığı yaşla birlikte artar, aynı zamanda kadınlarda görülme olasılığı erkeklere oranla daha yüksektir. Osteoporoz (kemik erimesi) belirtileri nelerdir? Kemik erimesi, erken dönemde herhangi bir belirtiye neden olmaz. Kemik yoğunluğunun azalmasına karşın kemikte herhangi bir kırılma veya çatlama ortaya çıkmadığı veya kemik yoğunluğu testleri yapılmadığı müddetçe hastalığın tespit edilebilmesi de oldukça güçtür. Osteoporozun ilerlemesi durumunda hastalar kendilerinde birtakım belirtiler hissedebilir. Bunlardan bazıları şu şekildedir: Omurga içerisinde kırık veya çökmüş bir omurun neden olduğu bel ağrıları Zamanla kemiklerin eğrilmesine bağlı olarak boyun kısalması Kamburlaşma ve çarpık duruş Basit hareketlerde bile ortaya çıkabilen kırılma ve çatlamalar Yukarıda verilen belirtiler ancak osteoporozun ileri seviyelere ulaştığı ve kemik hasarlarının oluşmaya başladığı dönemlerde kendini gösterebilecek semptomlardır. Hastalık bu aşamaya geldikten sonra kemiklerde oluşan hasarın geri döndürülebilmesi büyük ölçüde mümkün değildir. Bu nedenle ileri yaşlardaki bireyler bu hastalığa yakalanmamak için gerekli yaşam tarzı değişikliklerini uygulamalı, beslenme düzenine dikkat etmeli ve düzenli olarak spor yapmalıdır. Menopoz sonrası dönemdeki kadınlar hekimlerinin önereceği aralıklar ile kemik yoğunluğuna ilişkin tarama testlerini yaptırmalıdır. Ostoporoz (kemik erimesi) nedenleri nelerdir? Kemikler sürekli olarak yenilenme durumundadır. Osteoblast adlı hücreler yeni kemik hücrelerinin yapımında görevli iken osteoklast hücreleri eski kemik hücrelerinin parçalanmasını sağlar. Yaş ilerledikçe kemik yapımı kemik yıkımına yetişemez hale geldiğinden kemik erimesi süreci başlar ve bu durum yetersiz beslenme ile bir araya geldiğinde osteoporoz adı verilen tablo ortaya çıkar. Kemik erimesinin ortaya çıkışında etkili olan risk faktörleri şunlardır: Yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alımı Kadın cinsiyet ve özellikle de menopoz sonrası dönemde olmak İleri yaş Genetik yatkınlık Cinsiyet hormonlarındaki düşüklükler Tiroid hormonlarına ilişkin bozukluklar Menopoz öncesi dönemde yumurtalıkların alınması Adrenal bez hastalıkları Steroid içerikli ilaç kullanımı Sigara ve alkol kullanımı Hareketsiz yaşam tarzı Osteoporoz (kemik erimesi) teşhisi nasıl konulur? Osteoporoz, birtakım komplikasyonları da beraberinde getirir. Bunlardan en yaygını da kemik kırıklarıdır. Osteoporoz durumunda kemiklerde kırıkların meydana gelebilmesi için ağır bir darbe almak veya bir kaza geçirmek gerekli değildir. İleri derecede kemik erimesi olan hastalarda küçük bir burkulma ve hatta bazen öksürme gibi ani hareketlere bağlı olarak bile kırıkların ortaya çıkması söz konusu olabilmektedir. Özellikle kalça ağrısına bağlı olarak doktora giden kişilerde kırıkların tespit edilmesi buna bir örnek olarak verilebilir. Kemik erimesinin kesin olarak teşhis edilebilmesi için kemik yoğunluğu ölçümü yapılmalıdır. Bunun için günümüzde en sık başvurulan ve en güvenilir yöntem DEXA’dır. DEXA yöntemi ile kemik yoğunluğu kolay ve ağrısız bir şekilde ölçülebilirken hastalar yüksek miktarda radyasyona maruz kalmazlar. Ölçüm osteoporozdan en çok etkilenen bölgeler olan kalça, el bileği veya omurga kemiklerinden herhangi birinde yapılabilir. Yukarıda da belirtildiği gibi osteoporoz erken dönemde herhangi bir belirtiye neden olmaz. Bu nedenle belirtilerin ortaya çıkması beklenmeden kemik erimesinin çok yaygın görülen bir hastalık olduğu da göz önünde bulundurularak menopoz sonrası dönemdeki kadınlar ve 50 yaşın üzerindeki erkekler hekime başvurarak düzenli olarak DEXA ölçümünden geçmelidir. Osteoporoz tedavisi Kemik erimesinde uygulanacak tedavinin niteliği; hastalığınızın ilerlemişlik düzeyi, son 10 yıl içerisindeki kemik sağlığına ilişkin yaşadığınız problemler, kemik yoğunluğu ölçümlerinizin sonuçları gibi faktörler bir arada değerlendirilerek hekim tarafından planlanır. Kemiklerinde kırık meydana gelme ihtimali düşük olan kişilerde tedavi olarak vitamin ve mineral destekleri ile birlikte sağlıklı bir beslenme planının oluşturulması şeklinde uygulanabilir. Kemiklerinde kırık gelişme riskinin yüksek olduğu tespit edilen hastalarda en yaygın şekilde kullanılan osteoporoz ilaçları bifosfonatlardır. Bifosfonat içerikli ilaçların yaygın yan etkileri arasında karın ağrısı, mide bulantısı ve mide ekşimesi gibi sorunlar yer alır. Bu tarz sorunları yaşayan hastalarda ilacın intravenöz (damar yolu ile uygulanan) türevleri tercih edilebilir. Tedavi için kullanılan diğer seçeneklerden ilki monoklonal antikor ilaçlarıdır. Bunlar deri altından 6 ayda bir verilen ilaçlardır ve ilacın kesilmesi bazı komplikasyonlara neden olabildiğinden uzun süreli olarak bu ilacı kullanabilecek olan hastalarda tercih edilmesinde fayda vardır. Hormon ilişkili terapiler de kemik erimesi tedavisi için tercih edilebilecek uygulamalar arasında yer alır. Özellikle menopozdan hemen sonra kullanılmaya başlanan östrojen destekleri, kemik kütlesinin korunması konusunda olumlu etkiler yaratabilir. Fakat östrojen içeren ilaçların kullanımına bağlı olarak meme ve endometrium kanserleri, kanın pıhtılaşmasına ilişkin bozukluklar ve kalp hastalıklarının oluşum riski arttığından bu tedavi yalnızca menopoz öncesi dönemde dahi kemik yoğunluğu düşük olan ve kemik erimesi için genetik yatkınlığı bulunan hastalarda kâr-zarar ilişkisi gözetilerek önerilmelidir. Östrojenin kemik yapımı üzerindeki olumlu etkilerini taklit eden “raloksifen” içerikli ilaçların kullanımı ve erkekler için testosteron replasman tedavileri de hormon ilişkili kemik erimesi tedavileri arasında yer alır. Bunların yanı sıra kemik yapımını destekleyen bazı ilaçlar da tedavi sürecinde reçetelendirilebilir. Eğer siz de kemik erimesi teşhisi aldıysanız veya kemik erimesine ilişkin yukarıda verilen belirtilerden bazılarına sahipseniz, derhal bir sağlık kuruluşuna başvurarak gerekli muayenelerden geçmeli ve kemik taramalarınızı yaptırmalısınız. Kemik erimesinin çok yaygın görülen bir hastalık olması nedeniyle şu an herhangi bir belirtiye yol açmamış olsa da sizde de var olabileceğini ve ilerleyen yaşlarda ciddi sorunlara yol açabileceğini göz önünde bulundurularak kemik sağlığınıza ilişkin kontrollerinizi düzenli olarak yaptırmaya özen göstermelisiniz. Olası bir kemik erimesi sorununun erken dönemde tespit edilmesini sağlayarak tedavi sürecinize bir an önce başlayabilir, bu sayede ileride karşılaşabileceğiniz daha ciddi problemlerin önüne geçebilirsiniz
  20. Araştırmacılar tarafından yapılan çalışmaya göre, sağlıklı beslenen bireylerin işitme kaybı riski azalabiliyor. Yeterli ve dengeli beslenme sizi sadece hastalıklardan korumaz, mevcut sağlığınızı da iyileştirir. Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, işitme sağlığı ve beslenme arasında ki ilişkiyi açıklıyor… Sağlıklı Beslenme İşitme Kaybını Önlüyor! Yeterli ve dengeli beslenme sizi sadece hastalıklardan korumaz, mevcut sağlığınızı da iyileştirir. Araştırmacılar tarafından yapılan çalışmaya göre, sağlıklı bir diyet ile beslenen bireylerin işitme kaybı riski azalabiliyor. İşitme Sağlığı ve Beslenme Arasındaki İlişki Nedir? American Journal of Epidemiology’de yayımlanan Brigham ve Kadın Hastanesi’ndeki araştırmacılar tarafından yapılan çalışmaya göre, sağlıklı bir diyet ile beslenen bireylerin işitme kaybı riski azalabiliyor. Hemşirelerin Sağlık Çalışması II İşitme Çalışmalarının Korunması (CHEARS) ‘dan elde edilen verilere göre, araştırmacılar işitme hassasiyetlerindeki üç yıllık değişiklikleri yeme alışkanlıkları ve diyet yaklaşımları gibi genel olarak önerilen sağlıklı beslenme alışkanlıklarına göre incelediler. Hipertansiyonu Durdurma (DASH) diyeti ve Akdeniz diyetinin işitme kaybı riskini önemli ölçüde düşürdüğü sonucuna ulaşılmış. Aynı zamanda bu diyetlerin, düşük kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, inme ve ölüm riski ve sağlıklı yaşlanma gibi birçok önemli sağlık sonucuyla ilişkili olduğu bulunmuş. Akdeniz Diyeti Akdeniz diyetinin sağlık faydalarını eminim daha önce de benden sıkça duymuşsunuzdur. Akdeniz diyeti bilimsel çalışmalara göre son derece güvenilir ve sağlıklı olduğu düşünülen bir beslenme planı. Öyle ki 2019 U.S. News and World Report’ta yer alan bilgiye göre dünyanın önde gelen beslenme uzmanları tarafından 41 popüler diyet içerisinden birinci olarak seçildi. Her yaştaki birey için uygun olabilen bu beslenme düzeninin temelini, sebze-meyveler, tam tahıllar, kuruyemişler, kuru baklagiller, baharatlar oluşturuyor. Kırmızı ete az yer verilirken; zeytinyağı ise en önemli besindir. Diyette sınırlandırılması gerekenler arasında ise şeker ve şeker içeren besinler, işlenmiş et ve işlenmiş besinler yer alıyor. Bu beslenme türünü kalp damar hastalıkları ve kansere karşı koruyuculuk ile uzun ve kaliteli bir yaşamın temel anahtarı olarak düşünebilirsiniz. DASH Diyeti DASH diyeti, kalp ve damar sağlığını korumak, kan basıncını dengelemek için uygulanan bir diyettir. Bu beslenme düzeninde yüksek lif, düşük kalori yoğunluğu ve uygun porsiyonlarla dengeli bir diyet esastır. İçeriğinde posadan zengin tam taneli tahıl ve karbonhidratlar yer alır. Bol miktarda sebze ve meyve tüketilir. Bu sebeple diyet potasyum, magnezyum, kalsiyum, protein ve liften zengindir. Düşük doymuş yağ, kolesterol ve yağı az içeren besinlerin tüketimi önerilir. Diyette; kırmızı et, şeker, şeker eklenmiş besinler, şekerli içeceklerin tüketimi sınırlandırılır. Diyetteki bir diğer amaç ise sodyum alımını kısıtlamaktır. Bu sebeple diyetin tuz içeriğine dikkat etmek gerekir
  21. JAponların geleneksel kıyafeti kimononun tarihçesi ve nasıl giyilir? Geleneksel Japon Kıyafeti Kimono Nedir? Kimono, Japonca’da kiru ve mono , “giyilen eşya” yani “elbise” anlamına gelir. Kelimenin etimolojik kökeni ki yani “giymek” ve mono yani “şey”dir. Japonya’nın geleneksel giysisidir. Tüm giysi çeşitleri için kullanılan kimono sözcüğü sonradan hâlâ kadın, erkek ve çocuklar tarafından giyilen uzun giysiyi tanımlamak için kullanılmaya başlamıştır. Kimono,ayak bileğine kadar uzanan T şeklinde düz hatlı, yakalı ve uzun kollu bir giysidir. Kimonoda kollar özellikle bileklerde çok geniştir, genişliği yaklaşık olarak yarım metre kadardır. Geleneksel olarak, özel günlerde evlenmemiş kadınlar hemen hemen yere kadar uzanan çok geniş kollu kimonolar giyer. Giysi gövde etrafına sarılır ve her zaman sol taraf sağın üstüne gelir. Obi adı verilen geniş bir kuşak ile arkadan bağlanır. Kimonolar genellikle geta veya zori adı verilen geleneksel tahta sandallar ve tabi adı verilen çoraplarla giyilir. Kimononun içine, nagajuban denilen daha kısa bir kimono içlik olarak giyilir. ERKEK VE KADIN KİMONOLARI ARASINDAKİ FARKLAR Erkek ve kadın kimonoları arasındaki en dikkat çekici fark kollardadır. Erkek kimonolarında kollar ya tamamen ya da alttan 3 ila 8 cm’den fazla ayrık olmamak kaydıyla büyük oranda gövdeye bağlıdır, kadın kimonolarının kolları ise hem geniş ve gövdeye bağlı değildir. Hemen altından obi geçeceği için erkek kimonolarının kolları daha az geniştir. Halbuki kadın kimonolarının kollarının büyük kısmı gövdeye dikili olmadığı için obiye bir engel teşkil etmez ve geniş kollar obinin üzerinden aşağıya sarkar. Kimono Tarihçesi Kimononu geçmişi 5’inci yüzyıla dayanır. Çin Hanfusu olarak tabir edilen geleneksel kıyafetten etkilenip şimdiki haline kavuşmuştur. Bu etkileşim ise Çin ve Japonya arasındaki ticaretin artmasıyla gerçekleşmiştir. Japon kültürünün en önemli mirasından biri olarak kabul edilen kimono, 5’inci yüzyıldan beri çok az değişikliğe uğramıştır. Kimono Modası Kimono, Japonya’da geleneksel olarak devam eden dini tapınak ziyaretleri, bayramlar, yeni yıl kutlamaları gibi özel günlerde giyiliyor. Ölüm törenlerinde ise siyah ve sade bir kimono tercih ediliyor. Kimono son yıllarda Japonya dışında da popüler olmuştur. Ancak kimononun Japonya dışında kutsal bir anlamı yoktur. Japon Kimono Ne Anlatır ? Eşsiz estetiklerine ek olarak, kimonolar sembolizmleri için değerlidir; stil, motif, renk ve malzeme, kullanıcının kişisel kimliğini ortaya çıkarmak için birlikte harmanlanır. Geleneksel kimonolar çeşitli tarzlarda üretilir. Kimono stili, cinsiyet, medeni durum, ruh hali dahil olmak üzere bir dizi spesifik kritere göre belirlenir. Mesela, evlenmemiş bir kadın resmi bir törende tek parça (“sallanan kollu”) kimono tercih etmelidir. Desenler, semboller ve diğer tasarımlar da giyen kişinin durumunu, kişilik özelliklerini ve erdemlerini anlamamıza yardımcı olur. Tahta baskılara benzer şekilde, popüler motifler, yapraklar, çiçekler ve kuşlar gibi doğadan esinlenen unsurları (yani vinçler) içerir. Desenlerin yanı sıra kimonoların renkleri de sembolik öneme sahiptir. Ek olarak, belirli renkleri elde etmek için kullanılan pigmentler de temsilidir. Genel inanışa göre, Kumaş üzerindeki boyaların, üretildikleri bitkilerin ruhunu taşıdığı varsayılır. Örneğin mavi, ısırıkları ve sokmaları tedavi etmek için kullanılan indigo bitkisinden üretilmektedir. Bu nedenle mavi kumaş giymenin yılan ve böceklere karşı kovucu olduğu düşünülmektedir. Kimonolar çeşitli özel dokunmuş el yapımı kumaşlardan yapılır. Geleneksel olarak, bunlar keten, ipek ve kenevirdir. Günümüzde suni ipek, pamuk ve polyester gibi malzemeler sıklıkla kullanılmaktadır. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, geleneksel, sentetik olmayan kumaşlar tercih edilir.
  22. Hindistan'daki kadınların belinden sırtına doğru doladıkları sari elbiseler, günlük hayatta en sık kullandıkları parçalar arasında yer alıyor. Çeşitli renk ve modelleriyle Hintli kadınların vazgeçilmezi olan sari elbiseleri sizler için derledik. İşte hintli kadınların giydikleri sari elbiseler… Sari kelimesi Sanskrit dilinde ‘bez şeridi’ anlamına gelen ‘şati’ kelimesinden türetilmiştir. Sari; Hindistan, Bangladeş, Nepal ve Sri Lanka’nın kadınları tarafından kullanılan en yaygın kıyafettir. Hint Yarımadasında sari, kültürel bir simge olarak kabul edilir. 4-8 metre uzunluğunda bir kumaştan oluşur. Sari belirli bir bedende dikilmemiş ve kesilmemiş zarif bir kıyafettir. Alt giysi olan antriya, omuz ya da başın üzerine örtülen örtü uttariya ve bir göğüs bandı olan stanapatta olmak üzere üç parçadan oluşur. Sari bir çok faklı şekilde giyilebilir. Genelde kullanılan tarz;kumaş belin etrafına sarılır ve bir ucu omuz üzerinden getirilerek giyilir. Hindistan’da her bölgenin kendine özgü bir sari stili vardır. Bu yüzden de çok çeşitli sari mevcuttur. Hindistan’da Batı tarzında kıyafetler de mevcuttur fakat sari hala Hindistan’ın en popüler kıyafetlerinden biridir. Genç kızlar genelde 16 yaşından itibaren sari giymeye başlarlar. Kırmızı sariler en çok tercih edilen renktir ve Hint kültüründe gelinler için geleneksel kıyafet seçimidir.
  23. Özellikle diyet yapan hanımların sıklıkla tükettiği Yeşil Çayın faydaları nelerdir ? Yeşil çay, çok eski çağlardan beri bilinip tüketilen bir içecektir. Dünyanın en sağlıklı içecekleri arasında yer alan yeşil çay çok güçlü bir antioksidandır. Besin değeri oldukça yüksek olan yeşil çayın faydaları ise oldukça fazla…C vitamini kaynağı olan yeşil çay, E vitamini açısından çok zengin bir bitki olup, aktif madde olarak keteşinler ve polifenoller içerir. Ayrıca manganez, krom, selenyum ve çinko açısından da oldukça zengindir.Çok sağlıklı bir içecek olan yeşil çayın, insan vücuduna faydaları saymakla bitmiyor. Yeşil çay; doğada yetişen, bilimsel (Botanik) adı Camelli Sinensis olan çay bitkisinin, üretim aşamasında belli işlemlerden geçerek, elde edilen bir çay çeşididir. Siyah çay ile aynı bitkiden elde edilir fakat üretim aşamasındaki farklılık, yeşil çaya kendine has özellikler kazandırır. Siyah çaydan farklı olarak, kurutma evresinde, siyah çay yavaş yavaş kurutulurken, yeşil çay üretiminde bu evre, bitkinin oksijenle tepkimeye girmesi engellenerek, hızlıca kurutulur. Bu sebeple oksidasyon siyah çay üretiminde tamamlanırken, yeşil çay üretiminde çay yaprakları yarı fermente olarak bırakılır. Yeşil çay üretim esnasında daha az prosesten geçtiği için daha güçlü bir antioksidan etkiye sahiptir. Yeşil Çayın Faydaları : Kalp-damar hastalıklarına yakalanma riski azalmış, Kişilerin total kolesterol oranı yeşil çay içmeyenlere göre yüzde 11 civarında düşük çıkmış, Antioksidan etkiden dolayı, kolon, göğüs, küçük hücreli akciğer kanseri, prostat kanseri gibi kanserlere karşı koruyucu etki sağladığı tespit edilmiş. Yeşil çay, cilt ve saç sağlığını korur. Yeşil çay iyi bir ağız bakımı sağlar. Yeşil çay tansiyona iyi gelir. Yeşil çay sindirim sağlığını korur. Yeşil Çayın Zararları Var mıdır ? Bu kadar faydalarını saydığımız yeşil çayın yan etkisi yok mu? Her besinde olduğu gibi aşırı tüketimi durumunda yeşil çayın bazı yan etkileri tespit edilmiştir. Uzmanların bu konuda uyarısı günde 5 bardak yeşil çaydan fazla tüketilmemesi yönünde. Eğer yeşil çayı fazla tüketirseniz şu durumlar ile karşılaşabilirsiniz; Uyku problemleri Sinir ve asabiyet Reflü ağrısı Baş ağrısı Kulak çınlaması Baş dönmesi İshal ve kusma Zihin bulanıklığı
  24. Zayıflamak isteyenlerin diyet yapanların ve yavaş metabolizması olanların en büyük destekçileri çaylar. Sizler için metabolizmayı hızlandıran 5 çay tarifini derledik. Zayıflamak isteyenlerin diyet yapanların ve yavaş metabolizması olanların en büyük destekçileri çaylar. İşte metabolizmayı hızlandıran 5 çay: 1- Matcha Çayı 2- Kırmızı Biber Çayı 3- Beyaz Çay 4- Rezene Çayı 5- Yeşil Çay
  25. Genellikle kinaye yapmak amacıyla kullandığımız "Bulunmaz Hint Kumaşı" deyiminin ardında acıklı bir hikaye olduğunu biliyor muydunuz? Genellikle kinaye yapmak amacıyla kullandığımız “Bulunmaz Hint Kumaşı” deyiminin ardında acıklı bir hikaye olduğunu biliyor muydunuz? Sizler için bu deyimin ardında saklı kalmış olan o acıklı hikayeyi derledik… “Bulunmaz Hint Kumaşı” 1612’de İngilizler Hindistan’ı işgal ettiler ve sömürgeye ticaret merkezi kurarak başladılar. Dönemin usta çıkrıkçıları tarafından dokunan Hint kumaşları İngilizlerin ilk hedefi oldu. İngilizler pahalı olan Hint kumaşının yerine kendi tekstil fabrikalarında ürettikleri kumaşları daha ucuza pazarladılar. Fakat İngiliz kumaşları Hintliler tarafından pek ilgi görmedi. Daha pahalı olmasına rağmen kendi yerli kumaşlarını tercih ettiler. Bunun üzerine İngilizler Hint kumaşını piyasadan kaldırmak ve kendi ürettikleri kumaşları satabilmek için canice bir yönteme başvurdular. El tezgahlarında kumaş dokumalarını ve düğüm atmalarını engellemek amacıyla Hintli çıkrıkçıların özellikle baş parmaklarını ve ellerini kestiler. Artık Hint kumaşını dokuyabilecek ustalar olmadığı için Hint kumaşı da bulunmaz oldu. Böylece İngiliz kapitalizminin bir sonucu olarak “Bulunmaz Hint Kumaşı” deyimi ortaya çıktı.
×
×
  • Create New...

Önemli bilgi

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için Gizlilik poliçesini inceleyebilirsiniz.