Jump to content
NetObur

Feneroin

Yönetici
  • İçerik sayısı

    1042
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    12

Everything posted by Feneroin

  1. Aslında soda içinde sodyum karbonat bulunan, sindirimi kolaylaştıran doğal sudur. Maden suyu ise yeraltı sularından elde edilen, içerisinde çözünmüş mineralleri barındıran içecektir. Çözünmüş halde mineralleri ve gazları içerdiği için maden suyu sodadan ayrılır. Soda mineral içermez. Maden suyunda karbondioksit gazı doğal olarak bulunur sodada ise bu gaz sonradan eklenir. Karbondioksit gazı dilimize temas ettiğinde geçici olarak tat algılayıcılarını uyuşturduğu için içimi kolaylaştırır. Uluslararası ve yasal mevzuatlarda mineralli su olarak tanımlanan maden suyu, yerkabuğunun farklı derinliklerinde doğal olarak oluşan, geçmiş olduğu farklı jeolojik katmanlardan bünyesine aldığı minerallerle zenginleşen yer altı sularıdır. Soda ise içilebilir nitelikte olan herhangi bir suya karbondioksit ilave edilmesi ile elde edilen yapay bir içecektir. Maden Suyu ya da mineralli sular kaynağından alınan suyun otomatik makinalarla doldurulup ambalajlanması ile elde edilebilirken, soda evlerde, otellerde vb. yerlerde soda makinaları ile yapılabilmektedir. Dolayısıyla maden suyu üretimi bir üretim prosesi olup, soda üretimi için herhangi bir üretim prosesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Belki de çoğumuz maden suyu ve sodanın isimleri farklı olsa da aynı etkide olduğunu düşünüyoruz. Fakat aralarınızda ciddi farklılıklar var. Mineralli su olan maden suyu, yerkabuğunun farklı derinliklerinde doğal olarak oluşan, geçmiş olduğu farklı jeolojik katmanlardan bünyesine aldığı minerallerle zenginleşen yer altı sularıdır. Ülkemizde yürürlükte olan Doğal Mineralli Sular Hakkında Yönetmelik’te içeriğinde 1.000 mg/lt’den daha fazla mineral içeren sular da Maden Suyu terimi kullanılabilmekte ve etikette beyan edilebilmektedir. Soda ise içilebilir nitelikte olan herhangi bir suya karbondioksit ilave edilmesi ile elde edilen yapay bir içecektir. Soda ile maden suyunun en önemli farkı; maden suyunun içeriğinde bulunan birçok mineralle vücudun ihtiyaç duyduğu mineraller karşılanabilmektedir. Maden suyu bu özelliği ile besleyici bir içecektir. Sodanın ise böyle bir fonksiyonelliği bulunmamaktadır
  2. Papaya, Carica papaya bitkisinin meyvesi ve Carica cinsinin bir üyesi. Papaya’nın ana vatanının Güney Meksika ve Orta Amerika olduğu sanılmaktadır. Ona “kavun ağacı” meyvesine de, kavun ağacı yemişi denmektedir. Çünkü papayanın bir çeşidinin meyvesinin görünümü kavuna benzese de, tadı balkabağına yakındır. Papayaya, Avustralya’da “papaw” ya da “pawpaw”, Brezilya’da “mamao” adları verilmektedir. Çalı ya da ağaç görünümündeki papaya, güneş ve suyu sevmesi yönüyle Kamkat ve Durian gibi Tropikal iklimin ağacıdır.Olgunlaşmadan toplanan papayalar ise, sebze olarak kullanılmaktadır.Papaya çiğ olarak yenebildiği gibi pişirilerekte yenebilir. Özellikle olgunlaşmamış meyveler zararlı etkilerinin önlemesi için pişirilerek yenmektedir. En dayanıklı carica papaya türleri en fazla -2 derece sıcaklığa dayanabilmektedir. Bir papaya ağacının en fazla 8 yıllık ömrü bulunmaktadır. Papaya tohumdan çoğalabilmekle beraber, kendi kendini tozlayamadığından meyve üretimi için 2 veya daha fazla ağacın bir arada yetiştirilmesi gerekir. Günümüzde pek çok ülkede Carica papaya’nın kültür türleri yetişir bunlar hızlı büyür, 3 yıl içinde meyve verir ancak tıpkı diğer carica papaya ailesi üyeleri gibi dona karşı dirençleri çok azdır. Papaya’nın meyve sineği gibi meyve üretimini sekteye uğratıcı zararlıları vardır, bununla birlikte ağaç bir kısım virüslere karşı da hassastır, mesela 1990 yılında ortaya çıkan “papaya ringspot virüsü” Hawai’deki neredeyse bütün bir papaya endüstrisini ortadan kaldırmıştır. Papayanın meyvesi; demir, potasyum, kalsiyum fosfat mineralleri ve A, B1, B2, B5 ve C vitamini yönünden zengindir. Ayrıca papaya’nın karaciğer kanserine karşı içerdiği likopen sayesinde koruyucu bir etkisi olduğu ve yine bağışılık sistemini güçlendirdiği iddia edilmektedir. Tohumu çeşitli bakterilere karşı antibakteriyel koruyucudur, ayrıca böbreklere karşı tohumunun yararlı etkisi olduğu düşünülmektedir. Ayrıca şampuan endüstrisinde de papayadan yararlanılmaktadır. Papayanın Faydaları İçerisinde barındırdığı beta karoten sayesinde kanser oluşumunu engellemeye yardımcı olur. Kalorisi çok düşük ve lif oranı yüksek olan papaya bitkisi tok hissetmenizi sağlar, diyetinize yardımcı olur. Aynı zamanda hazımsızlık ve kabızı engeller. Yüksek C vitamini içeren papaya, bağışıklık sisteminizi güçlendirir ve vücudunuzu çeşitli hastalıklardan ve enfeksiyonlardan korur. Potasyum ve antioksidanlarla kolesterolü düşürebilir ve kalp hastalığı, yüksek tansiyon riskinizi azaltır. İçerdiği likopen sayesinde cildinizi korur ve bu yaşlanma belirtilerini azaltmaya yardımcı olur. Papaya saçlarınız için önemli olan sebum üretimi ve saçları nemlendiren bir besin olan A vitamini içerir. Cilt ve saç dahil tüm vücut dokularının büyümesi için A vitamini oldukça önemli bir yere sahiptir. Papaya, düşük şeker içeriğine sahip olduğu için şeker hastaları için mükemmel bir meyve seçeneğidir. Ayrıca, şeker hastası olmayanlarsa önleyici etki açısından papaya tüketebilir. Papaya Nasıl Yenir? Öncelikle olgun bir papaya seçin. Papaya olgunsa, başparmağınızla meyveye bastırabilmelisiniz. Meyveyi bir kesme tahtası üzerinde uzunlamasına ikiye kesin. İkiye bölünmüş papayayı açın ve bir kaşıkla tohumlarını ayırın. Bir kaşıkla kazarak papaya meyvesini afiyetle yiyebilirsiniz. Dilimlemek için ise dış kısmını soyucu yardımıyla kesebilir ve meyve küpleri yapabilirsiniz. Papaya meyvesi ile milkshake ya da smoothie hazırlayabilirsiniz. Meyve küplerini salataya da ekleyebilirsiniz. Papaya kurusu da satın alıp tüketebilirsiniz. Ayrıca tohumlarını hardal ve karabiber ekleyerek tüketebilirsiniz. Papaya Meyvesi Türkiye’de Nerede Yetişir? Soğuk iklimleri sevmeyen papaya, yetiştirilebilmesi için tropikal bir iklime ihtiyacı duyar. Ülkemizin güneyi, Antalya ve Muğla’nın Datça ilçesi papaya üretimi için en uygun koşullara sahiptir. Datça’nın, yılın 300 günü güneşli ve kışın ılıman geçen havası, çiftçilere önemli bir gelir kaynağı oluşturur
  3. Malzemeler 1 ekmek kadayıfı (600 gr) 2 kg toz şeker 10 su bardağı 1 tatlı kaşığı limon suyu 200 gr kaymak Üzeri Için Kaymak Toz Antep fıstığı Hazırlanışı Ekmek kadayıfını geniş kenarlı bir tepsiye yerleştirin. Suyu ilave edip üzerine temiz bir mutfak bezi örterek 20 dakika bekletin. Yumuşayınca suyunu süzdürüp, temiz bir mutfak beziyle fazla suyunu bastırarak alın. Toz şeker ile limon suyunu iki dakika kaynatın. Ocaktan alıp kadayıfın üzerine gezdirerek dökün. Kısık ateşte, ara ara kenarlardaki şerbetinden kaşıkla alıp üzerine dökerek pişirin. Suyunu çekince ocaktan alın. Pişen kadayıfı enlemesine bıçakla ikiye kesip üzerine kaymak yayın. Diğer kadayıfı üzerine kapatın. Kaymak ve toz Antep fıstığı ile süsleyerek servis yapın. Afiyet Olsun.. Tarif : lezzet.com
  4. Malzemeler 200 ml. az yağlı süt 1/2 adet muz (60 gram) 3 adet hurma 2 adet bütün ceviz 10 gram yulaf kepeği Muzlu Hurmalı Smoothie Tarifinin Püf Noktası Hazırladığınız smoothie’yi soğuk olarak bekletmeden servis edin. Smoothie’lerde kullandığınız malzemeleri soğuttuktan sonra kullanabilir, arzuya göre buz ekleyebilirsiniz. Muzlu Hurmalı Smoothie Tarifi Nasıl Yapılır? Çekirdeklerini çıkardığınız hurmaları küçük küpler halinde doğrayın. Kabuğunu soyduğunuz muzu dilimleyin. Cevizi küçük parçalar halinde kırın. Az yağlı süt, yulaf kepeği, muz, hurma ve bütün ceviz parçalarını blender kabına alın. Tüm malzemeyi yoğun bir kıvam alana kadar çekin. Hazır olan içeceği bekletmeden servis edin. Muzlu Hurmalı Smoothie Tarifinin Servis Önerisi Arzuya göre blendera içme suyuyla hazırlanmış buz küpleri katın. Afiyet Olsun.. Tarif : yemek.com
  5. Üçüncü dalga kahvecilerde görmüş olabileceğiniz, deney tüpü havalı cam demleme aletlerinde, soğuk su ile bir günü aşkın sürede demlenen ve sonrasında damla damla süzülen Cold Brew oldukça meşakkatli ve hip gözüküyor. Son yıllarda, ülkemizde çok popüler olan, bu kahve demleme yöntemi, popüler kahve satış dükkanlarından temin edilebileceği gibi, biraz sabır ve doğru atılacak adımlarla, evde de kolaylıkla yapılabilir. Kahve dükkanlarında görmüş olabile­ceğiniz şekilde, içerisinde deney tüpü de olan bir düzenekte, camdan yapıl­mış demleme aletleri vardır. Cold Brew Kahve Nedir? Bu alet­lerle, soğuk suyun içinde bir günü aşkın süre bekleyen ve yavaş yavaş demlenen kahve, devamında damla damla süzülerek, son derece meşak­katli görünecek şekilde demlenir. Kahve çekirdeklerinin, tatlarını ve kokularını soğuk suya bırakması için hazırlanan bu düzeneğin içinde, kahve yavaş yavaş demlenir ve birer damla halinde hazneye düşmesinin ardından, buz ile birlikte servis edilir. Cold Brew Kahvenin Soğuk Kahveden Farkı Ne? Buzlu latte (ice latte) türevi kahvelere ya da soğuk filtre kahvelere aslında uzun zamandır cafélerde rastlamaktayız. Peki cold brew’in bu kahveden farkı tam olarak nedir? Soğuk kahve herhangi bir kahveye buz eklenmesiyle yapılan kahvedir. Cold brew’un mantığında ise soğuk su ve yüksek miktarda kahveyi buluşturup buzdolabında 12-20 saat arası bekletmek vardır. Cold-brew’de, kahve soğuk su ile demlendiği için, sıcak suyla demlenmiş olan bir kahve gibi yoğun bir asidite bulunmaz. Bu sebeple daha az keskin tada sahip bir içecek elde edebilirsiniz. Sıcak suyla demlenmiş bir kahveyi, buzdolabında bekletseniz bu asidite yoğunlaşabilir ve hatta çok daha acımsı bir tada neden olabilir (Strand, 2017). Ayrıca kahvenin su ile uzun sure beklemesi, suya salınan kafein miktarını da arttırır. Sonuç olarak, cold brew ile yüksek kafeinli, soğuk, şekersiz ama tatlı bir kahve içmiş olursunuz (Falkowitz, 2010). Euromonitor raporlarına göre, yenilik arayışı ya da merak sebebiyle cold brew deneyen pek çok kahve tüketicisi, daha az asidik bu içeceğin mide ve sindirim için daha kolay olduğunu keşfederek ya da tadı daha çok beğendikleri için cold-brew tercih eder (Barry, 2018). French Press ile Cold Brew Kahve Nasıl Yapılır? Her zaman olduğu gibi önceliğimiz taze kavrulmuş çekirdekler! Kahve çekirdeklerinizin yeni ve tabii ki kullanım amacınıza uygun olarak çekilmiş olması önemli. French Press’e uygun çekilmiş 100 gr kahvenizi 500 ml soğuk su ile doldurun. 24-60 saat arası kahvenizi buzdolabında bekletin. Arada karıştırmak faydalı olacaktır. French Press’inizin kapağının kapalı olduğundan emin olun havayla temas asidik bir kahve yapmanıza neden olabilir. Kapağı kapamadan önce peçete koymanızı önerebiliriz. Dileğiniz demleme süresine ulaşınca, french press’i bastırarak kahvenizi süzebilirsiniz. Burada yeterince süzülmediğine inanırsanız birazdan anlatacağımız yöntemin süzme işlemini uygulayabilirsiniz. Maalesef French Press’le Cold Brew yaparken böyle ekstra bir step gerekebiliyor. Ama servis etmenin daha kolay olduğunu söylemeden geçmeyelim. Evde Cold Brew Nasıl Yapılır? ‘French Press ile uğraşmayayım’ diyenler için evdeki malzemelerle de Cold Brew yapmak mümkün. Bir şişe ya da kavanozu, 100gr kahveye 500 ml soğuk su olacak şekilde doldurun. Burada ölçüleri aynı oranda artırabilirsiniz. Hatta daha yoğun ya da daha az yoğun seviyorsanız kendinize göre ölçüler belirleyebilirsiniz. Kavanoz ya da şişede hazırladığınızda ara ara çalkalamak çok daha rahat olacaktır. Kahvenizi mutlaka en az 24 saat bekletin, 60 saate kadar çıkarsanız daha da güzel olacaktır. Kendi imkanlarınızla hazırlarken süzme işlemi biraz daha zahmetli oluyor. Bir kavanozun ağzına filtre kağıdı yerleştirin. Yerleştirirken kenarlarını kavanozun dışına kıvırmak kağıdın düşmemesini sağlar. Daha sonra demlediğiniz kahveyi yavaş yavaş dökün. Bir anda dökerseniz filtre kağıdı dolacağından zorlanırsınız. Çok zahmetli duyulsa da yapması bir o kadar kolay, içmesi de keyifli. Süzme işleminden sonra buz ile servis edilir. Not: Eğer acı kahve sever değilseniz, cold brew kahvenizi servis ederken tatlandırıcı olarak içerisine sür ilave edebilirsiniz. Sıcacık günlerde buz gibi kahvenizin tadını çıkarın! Cold Drip İle Cold Brew Nasıl Yapılır? Üç hazneden oluşan cold dripper en iyi sonucu alacağınız yöntemlerden biri. En üst hazneye buzlu su, ortadaki hazneye kahve koyuluyor ve demlenen kahve en alttaki haznede birikiyor. Cold brewde 1 lt su için yaklaşık 65 gr kalın öğütülmüş kahve kullanılır ve 12-20 saat arası bir sürede tamamlanır. Yapılışını aşama aşama tek tek inceleyelim; Cold dripperın orta haznesine, kahve taneciklerinin suya karışmaması için yuvarlak ve düz bir filtre kağıdı koyun. Filtre kağıdının, cam kenarlara iyice yapışması ve kağıt tadının kahveye geçmemesi için demlemeden önce mutlaka kağıdı ıslatın. Orta hazneye tarttığınız 65 gr kahveyi yerleştirin ve bir kaşık yardımıyla kahveyi düzleyin. Daha sonra az önce kullandığınız filtre kağıdından üç dört tane daha alın ve kahvenin üstünü tamamen bu filtre kağıtlarıyla kaplayın. Bu sayede damlayan su direkt kahveye temas etmez ve her taneciğe eşit şekilde yayılır. En üst hazneye toplam 1 lt olacak şekilde soğuk su ve buz ekleyin. 500 ml su, 500 gr buz kullanabilirsiniz fakat bu kahvenin aşırı soğuk su yüzünden yanmasına sebep olabilir. Acı tatlardan arınmak için 800 ml soğuk suya 200 gr buz koymanızı tavsiye ederiz. Ekipmanın suyu damlatma süresini 2-3 saniyede bir damla olacak şekilde ayarlayın. Tüm su tükendiği zaman alttaki hazneyi alın ve şişelere boşaltın. Cold brewiniz hazır, dolaba koyup dilediğiniz zaman tüketebilirsiniz. Cols Brew Kahvenin Faydalar Nelerdir? Asidik içeriği düşüktür: Cold brew, normal kahveyle karşılaştırıldığında ısıl işlem uygulanmadığı için asiditesi çok daha düşüktür. Bu da mide ekşimesi, reflü ve benzeri mide sorunlarına yakalanma riskinizin çok daha düşük olması anlamına geliyor. Hastalıklara karşı antioksidan içerir: Cold brew, yine yukarıdakiyle aynı sebeple ısıl işlem uygulanmadığı için çeşitli antioksidanlar içerir. Bu da bağışıklık sisteminizin güçlenmesine ve hastalıklara karşı korunmanıza yardımcı olur. Özellikle havaların ısındığı ve cold brewin meşrubat tercihlerimizde zirveye yükseldiği bahar aylarında herkesin mevsimsel olarak çeşitli hastalıklara yakalandığını düşünürsek, cold brewin bu özelliği kendisini daha da değerli kılıyor. Sağlıksız eklemeler yapmanıza gerek kalmaz: Cold brewin asiditesi daha düşük olduğu için standart filtre kahveye nazaran çok daha tatlı aromalar ortaya çıkar. Normalde kahveyi acı bulup şeker, krema gibi eklemeler yapıyorsanız, cold brewin bu özelliği sayesinde sade tüketerek çok daha sağlıklı bir kahve keyfi yaşayabilirsiniz. Yağ yakım hızını artırır: Yağ yakımına yardımcı olması, bütün kahve çeşitlerinin ortak özelliğidir fakat normal kahveler 4-5 dk. demlenirken cold brewin saatlerce demlenmesi, kahve çekirdeklerinin içeriğini suya daha fazla vermesini sağlıyor. Bu da kahvenin sihirli etkilerinden daha çok faydalanmamıza yardımcı oluyor
  6. Güney ve Güneydoğu Asya bölgesinde yetişen kokulu ve aromatik bir ağaç cinsi olan tarçını, kahvelerinizde de kullanmanız mümkün. Antioksidan özellikleri sayesinde vücudunuzdaki toksinlerden de arınmanıza yardımcı olan tarçınlı kahve, kilo vermenizi de kolaylaştıracak. Tarçınlı kahveyi hazırlamak zahmetsiz, ancak uzun sürebilir. Bu nedenle sabah saatlerinde sütünüzü kaynatıp, daha sonra kahve ile birleştirmenizi öneririz. Tarif için gereken malzemeler; 1 su bardağı süt, 1 çubuk tarçın (ya da bir çay kaşığı toz tarçın) 1 tatlı kaşığı kadar öğütülmüş kahve Bir su bardağı sütün içerisine yerleştirdiğiniz tarçını, cezve içerisinde kaynayana kadar pişirin. Daha sonrasında en az dört saat sütünüzü tarçınla birlikte dinlendirmelisiniz. Dinlendirdiğiniz sütün içinden tarçını çıkarttıktan sonra kahvenizi ekleyerek yeniden pişirin. Kısık ateşte köpürene kadar tuttuğunuz kahveyi dilerseniz filtreden geçirebilirsiniz. Tarçınlı kahvenin özellikle akşam 16:00-17:00 saatleri arasında tüketilmesi tavsiye ediliyor. Bunun en önemli sebebi, kan şekerinin bu saat diliminde düşmesi ve kişilerin açlığı daha yoğun olarak hissetmesi. Yorgunluğun en çok hissedildiği akşamüzeri tüketilen tarçınlı kahve, enerjinizi arttırıcı bir etki de gösteriyor. Ayrıca akşam yemeğinde kendinizi tok hissetmenize yardımcı olarak porsiyonlarınızın küçülmesine de yardımcı oluyor. Tarçınlı Kahve Kilo Vermeyi Destekliyor Düzenli şekilde uygulandığında kilo vermeyi destekleyici etkilerini görebileceğiniz kahveyi içtikten hemen sonra bir ya da iki bardak su içmeniz oldukça önemli. Böylelikle yağları ter ve idrar yolu ile vücudunuzdan atmanız kolaylaşır. En az bir hafta devam edeceğiniz tüketim ile yağ yakılmasının hızlandığını görebilirsiniz. Ancak kahvenin tek başına kilo vermenizi sağlamayacağını unutmayın, kür boyunca diyet programınıza da sadık kalmanız gerekiyor. Kahve yapımında su yerine kullandığınız süt, protein açısından zengin olması ile kilo verme sürecini de desteler. Ancak az yağlı ya da yağsız süt kullanmanız oldukça önemli. Aksi takdirde vücudunuza fazladan yağ almış olabilirsiniz. Kan şekerini dengeleyerek gereksiz atıştırmalardan kurtulmanıza yardımcı olan kahveyi günde bir fincandan fazla tüketmemelisiniz. Tarçınlı Kahvenin Faydaları Kahve, metabolizmanın hızlanmasını sağlayarak kilo vermenize yardımcı olur. Genellikle kilo kontrolü süreçlerinde sütsüz ve şekersiz olarak dilediğiniz gibi kahve tüketmenize izin verilir. Tarçın da kilo kontrolünde yoğun şekilde kullanılır. Kan şekerini düzenleyici etkileri sayesinde daha uzun süre tokluk hissedilmesini ve normalden daha az kalori tüketilmesine bağlı acıkmayı engelleyen tarçın, tatlı yeme isteğini kesmesiyle de bilinir. Tarçınlı kahve tüketirken bol miktarda su içmek, kahvenin idrar söktürücü özelliklerinden ve antioksidanın faydalarından yararlanmanız için oldukça önemlidir. Aynı zamanda yapay tatlandırıcılar içeren neskafe ya da ikisi bir arada gibi kahveler yerine, organik kahve çekirdeklerini tercih etmelisiniz. Kaynak: coffeemag.com.tr
  7. Psikoloji ve beyin bilim­leri uzmanı Doç. Michael Yassa ve ekibi, kafeinin insanlarda uzun dönemli hafıza üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğunu keşfetti. Nature Neuroscience dergisi ta­rafından yayınlanan araştırmaya göre kafein tüketildikten sonraki en az 24 saat boyunca belirli anıları güçlendiriyor. Michael Yassa, “araştırmacılar, milyonlarca insanın günü daha zinde ve uyanık geçirmek için tercih ettiği kahvenin, bu canlandırıcı desteğinin yanı sıra belleği güçlendirici özelliği olduğunu açıkladı.” Belleği Güçlendiriyor Araştırmacılar “örüntü ayrıştırma” denilen, beynin benzer olan fakat aynı olmayan öğeler arasındaki farkı tanıma yeteneğini, daha derin bellekte tutma düzeyini yansıttığını belirttiler. Yassa, “Eğer benzer öğeleri kullanmadan, standart bir tanıma belleği çalışması yürütseydik, kafeinin hafıza üzerine etkisi ile ilgili herhangi bir etki bulamayabilirdik. Fakat bu öğeleri kullanmak beynin örüntü ayrıştırma dediğimiz daha zor bir ayrım yapmasını gerektiriyor ki bizim çalışmamızda bu kafeinle bu ayrıştırma yeteneğinin güçlendiği görülüyor.” Kafein Etkisi Şimdiye dek kafeinin uzun dönemli hafıza üzerindeki etkileri ayrıntılı olarak incelenmemişti. Yapılan birkaç çalışmada genel fikir birliği, kafeinin uzun dönemli hafıza üzerinde çok az ya da etkisi olmadığı yönündeydi. Bu araştırma önceki deneylerden farklı çünkü katılımcılar kafein tabletlerini ancak imgeleri inceledikten ve ezberlemeye çalıştıktan sonra aldılar. Michael Yassa bu farkı şu sözlerle özetledi: “Önceki çalışmaların neredeyse tümünde kafein katılımcılara test öncesinde verilmişti. Bu nedenle bir güçlenme varsa da bunun kafeinin dikkat, uyanıklık, odak veya diğer faktörler üzerindeki etkisi nedeniyle mi olduğu net değildi. Kafeini testten sonra vererek, tüm bu etkileri ortadan kaldırıyor ve bir güçlenme varsa bunun başka herhangi bir başka unsur değil hafıza nedeniyle olduğundan emin oluyoruz.”
  8. Yüzyıllarca dünyaya hükmeden Osmanlı’nın sağlık, temizlik ve kişisel bakım konularında öncü olduğu ve son derece bakıma özen gösterdikleri bilinmektedir. Osmanlı’nın dünyaya örnek olan bu davranışı günümüze bıraktığı önemli miraslardan biridir. Gül mayası insanlığın en eski ilaçlarındandır. Gül Mayası, “Rosa Damascena” adı verilen dünyanın en değerli olan gülünden imal edilmektedir. Gül yağı üretimi sırasında ayrışan yağlı ve bulanık suyun (mayanın) bire bir oranında damıtılması ve içine zemzem suyu karıştırılmasıyla elde edilen bir bakım ürünüdür. Gül mayasında gül suyundan daha fazla gül yağı esansı mevcuttur. Gül Mayasının Faydaları Nelerdir? Gül mayası yaşlanmayı geciktirici özelliğe sahiptir. Cildi nemlendirir, besler ve onarılmasına yardım eder. Cildi sıkılaştırır. Ciltten toksinlerin atılmasını sağlar. Doğal olduğu için kimyasal ürünlerin aksine rahatsızlıklara yol açmaz
  9. Touba Kahvesi – Senegal Touba kahvesi Senagal’e özgü bir bitkinin tohumları ve karanfil ile hazırlanan bir kahve çeşididir. Çaylı Kahve – Hong Kong Hong Kong’da yapılan çaylı kahve oldukça ilginç bir kahve çeşidi. Siyah çay, biber, süt ve kahvenin birleşimiyle oluşturulan bu kahve oldukça değişik bir tada sahip. Baharatlı Kahve – Fas Susam, karabiber ve Hindistan cevizi gibi baharatların kahve çekirdeği ile karıştırılıp öğütülmesiyle yapılan bir kahve çeşididir. Fas’ın baharatlı kahvesi baskın tadıyla en ilginç kahvelerden birisidir. Romano (Limonlu Espresso) – İtalya Kahve İtalya’da çokça tüketilen bir içecektir. İtalyanların en değişik kahvesi ise espressonun içine özellikle kış aylarında limon dilimi atarak içmeleridir. Laponya Kahvesi – Finlandiya Finlandiya’ya özgü bir kahve çeşidi olan peynirli kahve. Yöresel peynir kahve fincanının içine küp küp dökülüp üzerine kahve koyulmasıyla elde edilir. Son olarak da içindeki peynirler kahve bittikten sonra yenir. Ca Phe Da (Yumurtalı Kahve) – Vietnam Vietnam’da oldukça ünlü olan bu yumurtalı kahve kahvaltının yanında içilen bir içecektir. Yumurtalı kahve yumurta sarısı, süt ve şekerle karıştırılarak yapılan bir kahve çeşididir. Buzlu olarak da servis edilen çeşidi vardır. Buna – Etiyopya Kahvenin anavatanı olan Etiyopya’dan Buna kahvesi. Bu kahve çay gibi ibikli bir kapta kömür ateşince bolca pişirilen ve çay gibi bir kaç bardak içilen bir kahve çeşididir.
  10. Buhur Suyu, 550 yıl öncesi Osmanlı döneminden günümüze kadar ulaşmış bir tür parfümdür. Buhur suyu: sedir, sandal, oud ağacı ve sığla gibi tütsü olarak yakılabilen kokulu ağaç parçalarının gül suyu içinde kaynatılıp; misk ve amber veya çiçek özlerinin eklenmesi ile hazırlanır. 1640’lı yıllarda Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Buhur Suyunun İstanbul’da ki misk satan esnaflarda bulunduğu yazılıdır. 1720 yılında ise III. Ahmet şehzadelerinin sünnet töreni için hediye olarak dağıttırmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde çamaşırcı başı Yusuf Ağanın tuttuğu defterde buhur suyunun hazırlanışı yer almaktadır. 1593 yılında İngiltere Krallığı’nın Osmanlı İmparatorluğundaki ikinci elçisi olan Sir Edward Burton Kraliçe 1. Elizabet’e sunduğu raporda Osmanlı’nın verdiği ziyafet gül şerbetlerinin yanında yemek bitince ellerini güzel kokulu bir suyla yıkadığını büyük bir heyecanla sunmuştur. Osmanlı’da her yıl Ramazan ayının 15. gününe özel hazırlanır ve bir törenle padişaha sunulurdu. Buhur Suyu, Enderun’da Seferli odası denilen laboratuvarda imal edilir ve sarayın bütün mensuplarına dağıtılırdı
  11. Diyetisyen Dilara Kolçak Yavaş Metabolizmanın Arkasında Yatan 3 Sebebi açıklıyor… “Su içsem yarıyor, benim metabolizmam çok yavaş istesem de kilo veremiyorum, ne yaparsam yapayım metabolizmam hızlanmıyor, aynı diyet listesini Ayşe yaptı 4 kilo verdi ben yaptım 2 kilo verdim neden böyle oluyor” sözlerini girdiğim birçok ortamda ve danışanlarımdan çok sık duyuyorum. Peki bunların yanında uykunuza dikkat ediyor musunuz, yeterli ve dengeli besleniyor musunuz, genellikle ne tür diyetler uyguluyorsunuz diye sorduğumda aldığım cevaplarla genellikle bireylerin düşük kalorili diyetler uyguladığını, gündelik hayatlarında strese maruz kaldıklarını ve uyku problemleri yaşadıklarını görüyorum. Herkesin metabolizmasının farklı olduğunun ve metabolizma hızının genlere ve cinsiyete göre farklılıklar gözlemlenebileceğinin altını çizmekte fayda var. Daha önce metabolizmanızın hızlanmasına yardımcı olan besinleri paylaşmıştım. Bugün ise metabolizma hızının yavaşlamasına sebep olan 3 sebepten bahsedeceğim. 1. Kronik Stres Stres, yaşamın içinden bir şey olduğu gibi metabolizma hızında da olumsuz etkileyen faktörler arasında yerini alır. Belirli bir miktara kadar stres vücudun korunması için gerekliyken, kronik hale gelen stres metabolizmanın yavaşlamasına neden olabilir. Stres halinde, vücudunuz stres hormonu olarak bilinen kortizol hormonu salgılar. Bu hormonun yüksek olması vücudunuzun insülini etkili bir şekilde kullanmasını zorlaştırır. Bu da metabolizmanızı yavaşlatarak kilo almanızı sağlayabilir. Bu yüzden stresle baş etme yöntemlerini öğrenmeniz ve besinlerin stres azaltıcı gücünden yararlanmanız ruh ve beden sağlığınız için oldukça önemli. 2. Uyku Düzensizliği Ve Yetersizliği Kilo almanın fizyolojik ve psikolojik sebepleri olduğu şüphesiz ancak bazen “Metabolizma hızım yavaşladı” dediğiniz noktada işin arka planında uyku problemleri yer alabiliyor. Çalışmalar, az uykunun ve uyku düzensizliklerinin metabolizma üzerinde önemli bir etkisi olduğunu söylüyor. Çalışma sonuçlarında uyku düzensizliklerinin glikoz metabolizmasını ve metabolizmayı düzenleyen hormonları, yani tokluktan sorumlu olan leptin seviyelerini azaltırken, açlıktan sorumlu olan ghrelin seviyelerini artırdığı bulunmuş. Bazı çalışmalar ise yetersiz uykunun metabolizma hızınızı düşürebildiğini ve kilo alma olasılığınızı artırabileceğini gösteriyor. Bunların yanında günde 7 ile 9 saatten az uyumak, başta kalp hastalığı ve diyabet olmak üzere birçok hastalığa sebep olabiliyor. Bu yüzden uyku düzeninize dikkat etmeniz, gün içinde en az altı saat uyumak ve özellikle 23.00-05.00 saatleri arasında uyuyor olmak, biyolojik ritminiz için önemli olduğu kadar, metabolizmanızın düzenli işleyişi için de bir o kadar gerekli. 3. Düşük Kalorili Diyetler Kilo vermek denilince çoğu birey düşük kalorili diyetlerle daha çok kilo verebileceğine inanır. Aslında bu diyetler kısa vadede size fayda ediyor gibi görünse de, farkında olmadan vücudunuzu strese sokarak metabolizma hızını yavaşlatır. Kalori alımınızı önemli ölçüde azalttığınızda, vücudunuz yemeğin yetersiz olduğunu algılar ve çalışma hızını düşürür. Diyet dediğimiz şey aslında günlük yaşamsal fonksiyonlarımızın devamı için gerekli olan enerji ihtiyacının biraz kısıtlanmasıdır. Daha fazla bir kısıtlama, vücudu kısır döngüye sokarak metabolizmanızı olumsuz etkiler
  12. Diş Nedir? Diş, mine, dentin, sement ve pulpadan oluşan bir yapıya sahiptir. Mine dişi dıştan koruyan en sert maddedir. Dentin ise minenin altında yer alır ve dişin %75’ini oluşturur. Mine kadar sert değil duyarlı bir yapıya sahiptir. Pulpa yani diş özü denen katman ise dişin ortasında bulunan yumuşak dokudur. İçerisinden kan damarları geçer. Aynı zamanda sinir hücreleri de bulunduğu için soğuğa ve sıcağa aşırı duyarlıdır. Sement ise kökü kaplayan kemiksi bir yapıdır. Diş kökünün çene kemiğine tutunmasını sağlayan bir maddedir. Diş Çürüğü Nedir? Diş çürüğü çocuklar ve yetişkinlerde diş bakımının yeterli yapılmaması sonucunda ağız da görülen diş deformasyonudur. Ağız ve dişlerde bakterilerin oluşturduğu hasarlardan dolayı oluşan oyuklardır. Diş Çürümesinin Sebepleri Nelerdir? Ağızda bulunan bakteri plağı, şekerli ve unlu yiyeceklerin ağız içerisinde kalan artıklarından asit oluşturur ve bu asitlerde diş minesini bozarak dişte çürükler meydana getirmeye başlar. Diş çürümesinin başlıca sebepleri ; Karbonhidratlı yiyecekler (Şeker, Nişasta vb.) Kola vb. gazlı içecekler Çikolata Aşırı çay tüketimi Beyaz ekmek Aşırı soğuk yiyecek ve ya içecekler Fazla limon tüketimi Diş Çürüğü Nasıl Önlenir? Dişleri düzenli fırçalayarak ve bakımını yaparak diş çürüğü oluşmasını önleyebiliriz. Öncelikle ilk işimiz dişimize uygun bir diş fırçası seçmektir. Diş fırçasının orta sertlikte olmasına dikkat edilmelidir. Mutlaka florürlü diş macunu kullanılması gereklidir. Ardında sabah kahvaltıdan sonra ve akşam yatarken dişlerimizi fırçalamalı ve mutlaka her gün diş ipiyle dişlerimizi temizlemeliyiz. Şekerli yiyecekleri ana öğünlerde yemeye dikkat etmeliyiz. Mutlaka diş hekimine düzenli bir şekilde gidilip gerekli kontrollerin yaptırılması gerekir
  13. Ebeveyn olmak güzel olduğu kadar zor bir iştir. Normalde insanın aklına gelmeyecek her şey anne-baba olunca düşünülür olur. Annelerimizi eleştirdiğimiz her şeyi uygular oluruz. Evladın yüzünü beş dakika göremesek aklımıza hiç iyi şeyler gelmez; nerede kötü ihtimal varsa onları düşünürüz. Bu duyguyu anlayabilmek için kesinlikle anne-baba olmak gerekli. Hamilelik sürecinde anne ve baba adayı birçok plan yapar, “Ben çocuğumu kendi odasında uyutacağım. Çocuğumu kesinlikle çok öpmeyeceğim, öptürmeyeceğim. Çocuğuma karşı otoriter olacağım” vs. Ancak evlat dünyaya gelir gelmez, anne de baba da önceki süreçte söylediklerini unutur. Çünkü karşılarında minicik, muhtaç ve her an kırılacakmış gibi görünen hassas bir canlı vardır. 6 Aylık Olduklarında… Ebeveynler en çok çocuklarının odalarını ayırırken korkar, endişe duyar. Birçok uzman bebeğin en azından ilk 6 ay anne ile babasının odasında ayrı bir yatakta uyumasının doğru olduğunu savunur. Bazı uzmanlar ise “Bebek hastaneden eve gelir gelmez ayrı bir odada uyumalıdır” görüşünü savunur. Bu konuda net bir görüş yok ne yazık ki. Öte yandan Amerikan Pediatri Akademisi 2016 yılında yayınladığı bir makalede çocukların 6 aylık olduklarında artık kendi odalarında uyumaları gerektiğini belirtir. Karar Size Kalmış Bebeğinizi eve getirir getirmez onu kendi odasında uyutmanız evladınızın özgüven sorunu yaşamamasını sağlayacaktır. Ancak gece emzirmeleri anneleri bu şekilde daha çok zorlayabilir. Ayrıca yeni doğan bir bebeğin gece içinde yaşayacağı aksi bir durumu yanınızdayken daha kolay anlayabilirsiniz. Aynı odada bebekle kalacaksanız mutlaka onun yatağı ayrı olmalıdır. Bu aşamada karar sizin. İsterseniz aynı odada isterseniz ayrı odada serüveninize başlayabilirsiniz. 3 Yaş Sınırına Dikkat! Bebeğinizle aynı odada kalıyorsanız; onun odasını ayırmanız için mutlaka doğru zamanı kaçırmamalısınız. Bir yaş gibi odanızı ayıramadıysanız (Özellikle anneler duygusal bağlılık nedeniyle bu konuda son derece hassastır) süreci 3 yaş civarında noktalamanız son derece önemli. Üç yaşından sonraki süreçte çocuğun odasını, yatağını değiştirmek çok daha zor olacaktır. Çocuk daha dirençli olacaktır. Haliyle bu süreç hem çocuğu hem de ebeveyni olumsuz etkileyecektir. Oda Ayrılırken Nelere Dikkat Etmeli? Öncelikle çocuğunuza artık büyüdüğünü ve kendi odasında uyuması gerektiğini söylemelisiniz. Odasının karanlık olduğunu ve burada uyumaktan korkacağını düşünebilir. Bu nedenle çocuğunuzun odasını uygun şekilde aydınlatın. Gerekirse ilk zamanlar uykuya dalma sürecinde yanında olun. Varlığınızla ona güvende olduğunu hissettirin. Gece kalkıp yanınıza gelecek kadar büyükse onu tekrar odasına götürün. Elbette bu süreçte neden korktuğunu ona sormayı ihmal etmeyin. İşiniz Zor Şayet odaları ayırma işini ilkokula başlayacağı zamana kadar ertelemişseniz işiniz bir hayli zor olacaktır. Bu nedenle doğru zamanı kaçırmamanız önemli
  14. Bebeklerin pişik olmasını önleyen ve cildi yumuşacık yapan bebek pudrasının güzellik alanında da kullanıldığını biliyor muydunuz? Bebeklerin hassas cildinde dahi onarıcı etkisi olan bebek pudrası, büyüklerin cildinde daha iyi sonuçlara imza atacaktır. Bebek pudrası, güzellik uzmanları ve dermatologlar tarafından test edildi. Alınan bilgilere ve sonuçlara göre; bebek pudrası makyajdan cilt bakımına, saç yağlanmasından sivilcelere hatta yüzde oluşan birçok lekeyi de gidermede oldukça başarılı olduğu kanıtlandı. Sizin için bebek pudrasının cilde faydalarını ele aldık. Yağlı Cilt Tiplerinde Oluşan Parlamayı Alır Bebek pudrasını özellikle aşırı yağlı ciltlerde fondöteni sabitlemek için kullanabilirsiniz. Gün içerisinde sürekli tempo halindeyseniz ve terliyorsanız, bu terlemeyi yüz kısmında azaltmak için bebek pudrası son derece etkilidir. Sivilceleri Kurutur Ve Lekeleri Ortadan Kaldırır Çıkan sivilcelerin kurumasını sağlar ve daha az görünür olmasına yardımcı olur. Cildinizdeki sivilce lekelerini gidermek için haftada 2 kere lekelerin üzerine bebek pudrası uygulayabilirsiniz. Cildi Pürüzsüz Yapar Bebek pudrası cildinizin pürüzsüz görünmesine de yardımcı olur. Makyajınızın Kalıcı Olmasını Sağlar Makyajınızın uzun süre kalıcı olması ve bozulmaması için bebek pudrasını fırçanızla yüzünüze dağıtabilirsiniz
  15. Bildiğimiz üzere WhatsApp'ın zorunlu dayatmasının ardından bir çok kişi WhatsApp'ı sildi ve sonrasında yok yere özellikle Türkiye'de "WhatsApp geri adım attı" gibi dedikodular türedi net aleminde ama böyle bir şey yok, tamamen uydurma. Dün ise resmi ağızlardan gelen bilgiye göre WhatsApp'ı kullanabilmek için zorunlu kıldıkları şartı kabul etmek için belirledikleri son gün olan 8 Şubat'ı, 15 Mayıs'a ertelediler. Peki neden? Çünkü "Zorla beceremedik, seve seve yaptıracağız" derdine düştüler. Şimdiden "Verilerinizi kimseyle paylaşmayacağız" diye reklam yapmaya başladılar. Madem öyle, WhatsApp'ı kullanabilmek için olan şartlardan birinde neden "Mesaj içeriğinizi Facebook'ta şirketlere verebileceğiz" var halen ve kabul etmezsek WhatsApp'ı kullanamıyoruz? Bu dayatma, şimdiye kadar hiç bir uygulamada yok. Özellille en büyük rakibi Telegram bunu belirtiyor "Verilerinizi asla kimseyle paylaşmayacağız" diyerek. Kısaca; kanmayın arkadaşlar, pabuç bırakmayın bunlara. İnternette dolaşan "WhatsApp geri adım attı" yalanlarına da aldamayın. Olmazsa olmaz diye bir şey yok. Sileriz gideriz. En büyük rakibi Telegram'ın, WhatsApp'tan daha çok özelliği var üstelik ve dünyanın en güvenli mesajlaşma uygulaması. Telegram'a özel konuyu ise aşağıdaki başlığa tıklayarak oluyabilirsiniz:
  16. Bal binlerce yıldır şifa için kullanılıyor. Lezzetiyle şekere harika bir alternatif olan bal çocukların tatlı krizleri için son derece önemli. Anneler çoğu zaman toz şeker yerine bal ile hazırladıkları tatlıları çocuklarına yedirmeyi uygun buluyor. Ancak bir yaşından önce bebeklerin bal ile tanışmaları kesinlikle tavsiye edilmiyor. Peki, ama neden? Bebeklere Neden Bal Verilmez? İlk Yıl Bal Vermeyin! Arılar bal yapabilmek için nektar toplarken farkında olmadan botuliz bakterisini de toplayabiliyor. Bu madde bazı ballarda fark edilmeksiniz yer alabiliyor. Bu bakteri 1 yaş üstü kişilere şayet bal alerjileri yoksa zarar vermez. Ancak bir yaşından küçük bebeklerin sindirim sistemleri öncelikle anne sütüne uygun olduğu için bu maddeden dolayı sıkıntı yaşayabilirler. Özellikle ilk 6 ay içinde bebeğe bal verildiğinde minik yavrunun zehirlenme olasılığı çok yüksektir. Bebeklerinizin sağlığı için ilk bir yıl onların beslenme tablosundan balı çıkarmanız son derece önemli. Büyükler Farklı Düşünebilir Çocuk büyütürken özellikle aile büyüklerinin desteği alınır. Büyükler ise çoğu zaman kendi büyüklerinden öğrendiklerini uygulamaya bayılır. Birçok aile büyüğü dünyaya yeni gelen bebeğe şekerli su verir. Ayrıca bazı kişiler minik bebeklerin anne sütlerine ya da formül mamalarına bal eklerler. Bu konuda ebeveyn olarak katı olursanız; minik bebeğinizin sağlığı için yararlı bir davranışta bulunmuş olursunuz. Bebeklerde Val Zehirlenmesinin Belirtileri Nelerdir? Halsizlik Kabızlık İştah kaybı Uykudan gözünü açamamak Ağlaması zayıflayabilir Nefes almakta güçlük Bebekte Bal Zehirlenmesi Belirtileri Var İse Ne Yapılmalı? Bebeğinize bal verdiniz ve küçük yavru zehirlenme belirtileri gösteriyorsa; vakit kaybetmeden hastaneye gitmeniz gerekiyor. “Bal dokundu. Birazdan geçer” düşüncesiyle kesinlikle evde oturmayın. Bal Alerjisi Nasıl Anlaşılır? Bir yaşından önce bebeğinize yeni gıdalar verirken 4 gün kuralını uyguladığınız gibi 1 yaşlarında da bu yöntemi denemelisiniz. 1 yaşına gelen bebeğe bal çok az tattırılmalı ve çocuğun alerjisi olup olmadığı gözlenmeli. Çocuğunuza yeni bir gıda verdiğinizde 4 gün boyunca farklı yeni bir gıda ile kesinlikle tanışmamalı. Aynı şey yumurtanın beyazı için de geçerli. Yumurtanın beyazı da çocuğa az verilmeli ve 4 gün kuralı uygulanmalı
  17. Doğum sürecini sağlıklı yaşamak isteyen anne-babalara, hamilelik öncesi ve sonrasına ülkemizde yeni doğan ve bebek bakımında doğru bilinen yanlışlar 1- İlk Gün Süt Gelmedi, Bebeğim Aç Kalıyor Doğumdan hemen sonra annenin yanına verilen bebek, içgüdüsel olarak emme refleksine sahiptir. İlk gelen süt miktarı bebeğin ihtiyacı kadardır. İlk günlerde her meme verişte ortalama bir çay kaşığı kadar süt gelebilir. Her emzirmede anne sütü artar. Sütün fazla gelmesini isteyerek endişe yaşamak, anne ve bebek arasındaki strese neden olabilir. 2- Bebeği Kundaklamak Zararlıdır Bebeğin anne karnındaki hareketleri kısıtlıdır. Örneğin kollarını uzattığında anne karnının izin verdiği kadar uzatabilir ve kendini güvende hisseder. Doğduğunda istemsiz yaptığı el kol hareketleriyle kendini korkutur. Bu yüzden ilk haftalarda yarım kundak yapmak bebeğin kendini korkutmamasını, daha kolay uyumasını sağlar. 3- Sürekli Emzirmeliyim Yeni doğan bebekler, ilk bir –iki gün sonra ortalama 2 saatte bir emzirilmelidir. İlk hafta bu sıklık hem olası fizyolojik sarılığın çabuk geçmesi, hem de sütün bebeğin ihtiyacı kadar artması için önemlidir. Daha sonraki günlerde bebeğin sürekli memede kalması süt birikmesine engel olacağı için bebeğin doymamasına, göğüs uçlarının yara olmasına sebep olabilir ve bebek beslenme sorunu yaşayabilir. 4- Evdeki Kedi Ve Köpekleri Uzaklaştırmalıyım İnsanlar, özellikle de bebekler yaşam alanlarına göre antikor geliştirerek bağışıklık kazanırlar. Yaşam şartlarınızı değiştirmek bebeği steril büyütmek anlamına gelir. Buna göre aileler bebeğe göre değil bebekler aileye göre yaşamalıdır. Bu nedenle hayvanları uzaklaştırmaya gerek yoktur. 5- Bebeği Uyurken Sallamayalım Bebekler anne karnında sallanırlar. Sallama işlemi, orta kulaktaki vestibüler sistemin uyarılmasına sebep olduğu için denge yeteneğinin gelişmesine yardımcı olur. Hafif ve küçük ritimler halinde bebeği sallayabilirsiniz. 6- Karanlıkta Ve Sessizlikte Uyusun Bebek eğer yeterli ve düzenli aralıklarla emmişse, karnı toksa ve gazı çıkmışsa herhangi bir uyku sorunu yaşamaz. Yeni doğanın günlük uyku süresi ortalama 20 saattir. Gece büyüme hormonu salgılandığı için gece lambası karanlığında uyuması gerekir. Gün doğumundan itibaren perdeler açılmalı hatta havalandırılmalıdır. Gündüz aydınlıkta ve gün içinde de gürültüde uyuyabilir. 7- Bebeğim Üşüyor, Eldiven Takalım Bebekler bulundukları ortama göre bağışıklık kazanırlar ve uyum sağlarlar. Ortalama 20-22 derece sıcaklık bebekler için uygundur. Bedenlerinin en uç noktaları olan el ve ayaklarındaki periferik kan sistemleri doğduktan sonra gelişir. Bu yüzden elleri ve ayakları normalden daha soğuk olabilir. 2500 gr. altındaki bebekler vücut sıcaklıklarını korumada zorluk çekecekleri için daha sıcak tutulmaları gerekir. 8- Yeni Doğanda Gaz Yoktur Sütün inmesi ve çabuk çoğalması için sık emzirilen bebekler, süt emerken hava da yutabilirler. Bu yüzden ilk günlerde bile bebek emme işleminden sonra dik tutularak gazı çıkarılmalıdır. 9- Çok Kaka Yapıyor, Kakası Yeşil Renkte, Bebeği Üşüttük Yenidoğan bir bebeğin her altı açıldığında kaka varsa bebek iyi besleniyor demektir. Yeni doğan bir bebek günde ortalama 4–9 kez kaka yapabilir. Kaka çıkışı yoksa beslenme sorunu yaşıyor olabilir. Doğru ve düzenli meme emen bir bebeğin kakası sarı ve partiküllüdür. Yeşil kaka, bebeğin çok emdiğini gösterir. Bağırsaklarda işlenmiş kaka sarıdır. Yeşil kaka, çok emdiği için barsaklarda işlenmeden atıldığını gösterir. Üşütmekle herhangi ilişkisi yoktur. 10- Her Altını Açtığımda Pişik Kremi Sürmeliyim Pişik kremleri çok yoğun ve kalındır. O bölgeyi tamamen steril ve hava almadan korurlar. Bu nedenle o bölgenin direnci de düşecektir. İlerleyen dönemde yeni bir ajanla karşılaştığında enfeksiyon veya şiddetli pişik riski doğacaktır. Kremler eğer pişik varsa sürülmeli ve az olarak kullanılmalıdır. Pişik olmaması için dikkat edilecek en önemli noktalardan biride bebeğin altı bağlandığında poposu iyice kuru olmalıdır. Bebeğin nemli kalan poposu hava geçirmeyen hazır bezler nedeniyle pişik yapabilir
  18. Sağlıklı bir yaşamın temeli, sağlıklı bir gebelikle zamanında ve sağlıklı bir doğumla başlar. Dünyada ve ülkemizde pek çok bebek gelişimini tamamlamadan, zamanından önce, yani prematüre olarak dünyaya gelmektedir. Ama takip ve uygun müdahaleyle pek çok anne ve bebeğin hayatı kurtarılabilir. Normal gebeliğin süresi 37-40 haftadır. Eğer bebek 37 haftadan daha önce doğarsa prematüre bebek olarak kabul edilir. Doğum ne kadar erken olursa, sağlıkla ilgili riskler de o kadar artmaktadır. Peki Prematüre Nedir? Prematüre Bebek Ne Demektir? Erken doğan, özellikle de çok erken doğan prematüre bebekler, genellikle karmaşık tıbbi problemlere sahiptir. En yüksek risk, 28 hafta altında doğan çok küçük prematüre bebeklerde, orta dereceli risk ise; 28-31 hafta arası doğan sınırda prematüre bebeklerdedir. En düşük risk ise, 32-36 haftalar arasında doğan sınırda prematüre bebeklerdedir. Prematüre Nedir? “Prematüre ne demek?” sorusunun kısaca cevabı 37. hafta ve daha kısa süren bir gebelikten sonra dünyaya gözlerini açmış bebekler için kullanılan bir terim demek doğru olur. Prematüre Bebek Ne Demektir? Doğumdan 3 hafta önce yani 37. hafta ve daha kısa sürede dünyaya gelmiş bebekler için kullanılan bir terimdir Prematüre bebek. Doğum zamanı bir bebeğin ne kadar erken doğduğuna bağlı olarak sınıflandırılabilir; Geç Preterm Doğum: Doğum 34 ila 36 haftalar arasında gerçekleşir. Bu haftalarda erken olarak doğan yenidoğanlara sınırda prematüre bebek adı verilir. Prematüre doğumların çoğu geç preterm olarak gerçekleşir. Orta Preterm Doğum: 32 ila 34. gebelik haftaları arasında gerçekleşen doğumdur. Bu haftalarda doğan bebeklere orta derece prematüre bebek denir. Erken Preterm Doğum: 32 haftadan daha kısa süren bir gebelikten sonra gerçekleşen doğumdur. 24 ila 31. gebelik haftalarında doğan prematüre bebeklere ileri derecede prematüre bebek denir. Bu bebeklerde sağlık sorunları görülme riski çok yüksektir. Prematüre doğan bebekler, özel bir bakım ünitesinde tutulurlar. Daha uzun süre hastanede kalmaları gereken Prematüre bebekler ne kadar bakım gerektirdiğine bağlı olarak yenidoğan yoğun bakım ünitesine ya da farklı birimlere kabul edilerek takip edilebilir. Prematüre Doğum İçin Risk Faktörleri Prematüre doğumun nedeni genellikle açık değildir. Aynı zamanda, erken doğuma neden olduğu bilinen bazı risk faktörleri vardır. Bu risk faktörleri arasında şunlar sayılabilir; Sigara içmek veya uyuşturucu madde kullanmak Bazı enfeksiyonlar. Özellikle amniyotik sıvı ve alt genital sistem enfeksiyonları Yüksek tansiyon ve diyabet gibi bazı kronik durumlar Daha önce prematüre doğum yapmış olmak İkiz, üçüz gibi çoğul gebelikler Gebelikler arasında altı aydan kısa süre bulunması Hamilelikten önce çok zayıf veya fazla kilolu olmak Daha önce rahim ağzı ameliyatı geçirilmiş olmak Sevilen birinin ölümü veya aile içi şiddet gibi stresli yaşam olayları İn vitro fertilizasyon yoluyla gebe kalma Rahim, serviks veya plasenta ile ilgili anomali ya da sorunların varlığı. Örneğin servikal yetmezlik öyküsü Birden çok düşük yapmış olmak Fiziksel yaralanma veya travma Not: Bilinmeyen nedenlerden dolayı, siyah ırka sahip kadınların prematüre doğum yapma olasılığı diğer ırkların kadınlarına oranla daha fazladır. Fakat erken doğum her kadında görülebilir. Hatta prematüre doğum yapan birçok kadında bilinen herhangi bir risk faktörü yoktur. Prematüre Bebeklerde Görülen Özellikler Prematüre bebeklerde görülen özellikler her zaman değişkenlik gösterir. Bazı bebeklerde çok hafif sorunlar görülür bazı bebeklerde is daha belirgin sağlık problemleri olabilir. Prematüre bebeklerde görülebilen bazı özellikler şunları içerebilir: Vücudun küçük olmasına karşın orantısız bir şekilde büyük baş Zamanında doğan bebeklere göre daha az yağ depolanması nedeniyle yuvarlak olmayan keskin görünümlü vücut hatları Tüm vücudu kaplayan ve lanugo adı verilen ince sarı tüyler Düşük vücut ısısı. Özellikle doğumdan hemen sonra depolanan yağ eksikliği nedeniyle doğum odasında tespit edilebilir. Nefes darlığı ya da solunum güçlüğü Emme ve yutma reflekslerinde yetersizlik
  19. İstifçilik de denen dispozofobi kullanılmayan tüm eşyaların atılmayıp biriktirilip saklanması durumuna denir. İnsanlarda bu hastalığın görülme sıklığı nüfusun %3 kadar yani azımsanmayacak derecededir. Dispozofobi Nedir? Halk arasında istifçilik olarak da bilinen dispozofobi hastalığı sağlıklı ve ya sağlıksız bütün eşyaları atmayıp biriktirmek olarak ifade edilir. Bu hastalığın insanlar üzerindeki tek düşüncesi “ileride lazım olabilir” düşüncesidir. Tabi ki bu düşünceyle birlikte dispozofobi hastaları yaşadıkları yerleri yaşanmaz bir hale getirirler… Dispozofobi Ne Biriktirir? Dispozofobi nüfusun yüzde 3’ü hatta daha fazla insanda bulunan bir hastalıktır. Sorunları biriktirmek olan bu hastalar ellerine geçen her şeyi saklamaya çalışırlar. Dispozofobi hastalarının en çok biriktirdikleri eşyalar kağıt, mektup, giyim eşyaları ve gazetelerdir. Faturaları ileride işimize yarar düşüncesiyle kitaplar ve evrakları ileride okunur düşüncesiyle atmaz, hatta elektronik postaları bile silmezler… Dispozofobi hastaları ellerine geçen her şeyi biriktirdikleri için evleri yaşanmayacak bir hal alır. Biriktirdikleri eşyalar sanki gerekliymiş gibi algılarlar ve bundan dolayı hiçbir şeyi atmazlar. Dispozofobi Nasıl Başlar? Dispozofobi, çocukluktan gelen ekonomik sorunlardan, sevgi eksikliği ve şefkat ihtiyaçlarının yeterli karşılanamaması sonucunda ortaya çıkar. Ayrıca sevdiği kişilerden gelen hediyelerden ayrılamama gibi sorunlarla başlar. Dispozofobinin Belirtileri Nelerdir? Dispozofobi, obsesif kompülsif bozukluk türü olarak karşımıza çıkar. Biriktirme hastalığı olan insanların belitileri şöyledir; Ellerine geçen gerekeli gereksiz her şeyi biriktirmeye çalışırlar. Topladıkları eşyaları kesinlikle atamazlar. Birisinin biriktirdiği eşyaları atması durumunda öfkelenirler. Yaşamlarında davranış bozukluğu sergilerler. Evlerinin her alanında biriktirilmiş bir şeylerin olması dispozofobi hastalığının habercisi olabilir. Dispozofobiden Nasıl Kurtulabiliriz? Dispozofobi ve bunun gibi takıntı türündeki hastalıklardan kurtulmak mümkündür. Hasta uzman bir hekimden destek almasıyla dispozofobiden kurtulabilir. Takıntı türündeki hastalar ilaç yerine terapi yöntemiyle tedavi edilmektedir. Bu süreçte hastaların ailelerine çok iş düşmektedir. Çünkü kişi kendi hastalığının farkında olmayıp bir uzmana baş vurma gereksinimi duymaz. Bu yüzden ailelerinin desteklerine ihtiyaçları vardır. Dispozofobi hastalarının uzman psikologlardan destek almaları gerekir
  20. Öfke son derece doğal ve insani bir duygu olup hayatımızın bir parçasıdır. Ancak kendimize ve çevremize zarar verecek düzeyde bir öfkenin kontrol altına alınması gerekir. Öfke kontrolü yaşayan insanlar bir uzmana başvurmak yerine bu duyguyu bastırarak kontrol edebileceklerini zannederler. Öfkeyi bastırmaya çalışmak ve yok saymak ise sonuçları ağır olacak hastalıklara neden olur. Öfke kontrol bozukluğu çocukluk zamanlarında ortaya çıkan bir durumdur. Çocukluk zamanlarında yaşanan yanlış tutumlar onların öfke kontrolünün bozulmasına neden olur. Öfke kontrol bozukluğu yaşayan bireylerin mutluluk hormonu adı verilen serotonin hormonunun çalışmasında bir sorun olduğu bilinmektedir. Bizi Neler Öfkelendirir? Öfke düşünceler neticesinde oluşur. Bizi öfkelendiren bazı durumlar şöyledir: Hayal kırıklıkları Haklarımıza saldırı Anlaşılmadığımızı düşünmek Acizlik Beklentilerin karşılanmaması Yetersizlik duygusu Öfke Anında Ortaya Çıkan Tepkiler Öfke anında bir çok tepki gösterilir. Öfke anında ortaya çıkan bir kaç tepki aşağıdaki gibidir. Nefes alıp vermekte düzensizlik oluşması Aşırı stres yapmak ve gergin olmak Tartıştığı kişi ve ya herhangi bir nesneye şiddet uygulamak Kan basıncının artıp kalp atışının hızlanması Yüksek sesle konuşmak Ağlamak Öfke Kontrol Bozukluğunun Sebep Olduğu Hastalıklar Öfke kontrol bozukluğu bir çok hastalığı beraberinde getirebilecek bir sorundur. Öfke kontol bozukluğunun neden olduğu bir kaç hastalık şöyledir: Hipertansiyon Şeker Hastalığı Kalp Hastalıkları Ruhsal Bozukluklar Öfke Kontrol Bozukluğunun Tedavisi Öfke kontrolü sırasında karşınızdaki kişiyle empati yapmaya çalışmak öfke durumunda değişime neden olacaktır. Öfkelendiğimizde nefes egzersizi yapmak ve başka şeyleri düşünmeye çalışmak sakinleşmeyi sağlar. Ancak öfke kontrol bozukluğu durumunda mutlaka uzman bir hekime (psikolog ve ya psikiyatrist) başvurulması gerekir
  21. Günlük yaşamda herkes bazı konular hakkında endişe, evham ve takıntılara sahip olabilir. Birçok insan ortaya çıkan bu duygularla baş edebilir ve yaşamını etkilemelerini izin vermeden çözüme ulaştırabilir. Ancak bazı kişiler gerçeklik duygusunu kaybetmeden doğru olmadığını bilmesine rağmen takıntılı düşüncelere sahip olabilir. Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) Nedir? Obsesif kompulsif bozukluk, takıntılı düşüncelerin günlük hayatı, hatta yaşamsal aktiviteleri etkileyecek düzeye gelmesi sonucu ortaya çıkan ruhsal bir hastalıktır. Takıntılı düşünce ve dürtüler anlamına gelen obsesyon ile yineleyici zihinsel eylemler ve davranışlar anlamına gelen kompulsiyon davranışları bir araya gelerek hastalığı oluşturur. Obsesyon, yani kişinin zihninde uzaklaştıramadığı fikir, düşünce ve dürtüler, kişinin isteği dışında gelişir. Kişi bunları mantık dışı olarak değerlendirse de düşünmekten kendini alamadığı için yoğun sıkıntı yaşayarak huzursuzluğa ve dolayısıyla anksiyeteye sahip olur. Obsesyonların yarattığı huzursuzluğu ve sıkıntıyı ortadan kaldırmak amacıyla da yineleyici davranış ve zihinsel eylemler geliştirir. Son yıllarda toplum içinde görülme oranı artış gösteren obsesif kompulsif bozukluk hastalığı her 100 kişiden iki ya da üçünde rastlanabilir. Genel olarak ergenlik dönemini ve 2-0-30’lu yaşları kapsayan hastalık çocukluk dönemi de dâhil her yaşta görülebilir. Kadınlarda daha sık olarak görülen obsesif bozukluk erkeklerde genellikle erken yaşlarda oluşur. OKB Belirtileri Nelerdir? En yaygın obsesyon belirtileri: Aşırı kuşku ve sürekli güven ihtiyacı Simetri, düzen ve kusursuzluk dürtüsü Günahkâr düşünmekten korkma Sosyal açıdan kabul edilmez bir davranışta bulunmaktan ya da rezil olmaktan korkma Hata yapmaktan korkma Başkasına zarar vermekten korkma Pislik ya da mikrop bulaşmasından korkma En yaygın kompülsiyon belirtileri: El sıkışmamak, kapı tokmağını tutmamak Tekrar tekrar ellerini yıkama, duş alma Değeri olmayan nesneleri toplama ve biriktirme Yapılacak işleri belirli bir sayıda ve belirli sıraya sokarak yapma Belirli cümleleri, kelimeleri ya da duaları tekrarlama Rahatsız edici, akıldan çıkmayan ve uykuyu bölen görüntülere, kelimelere ya da düşüncelere takılma Yemeklerini belirli bir sıraya göre tüketme Evdeki eşyaları ya da kişisel eşyalarını belirli bir biçimde düzenleme Günlük rutin işleri yaparken yüksek sesli ya da içinden sürekli sayı sayma isteği Kilit, ocak, ütü, elektrik gibi kapanması gerekli olan eşyaları sürekli kontrol etme OKB Nedenleri Nelerdir? Obsesif kompulsif bozukluğun nedeni tam olarak bilinmese de biyolojik ve evresel faktörlerin hastalığın gelişiminde önemli rol oynadı düşünülmektedir. Çevresel faktörler: Kişinin sosyal ve aile çevresinde yaşadığı stres hastalığın gelişimini tetikleyebilir. Kişide var olan hastalık hafifi semptomlarla seyrederken belirli çevresel faktörler hastalık semptomlarını arttırabilir. Cinsel taciz, kişinin yaşamında köklü değişikliklere sebep olan evlilik, taşınma, çocuk sahibi olma gibi faktörler obsesif kompülsif nedenleri arasında sayılabilir. Bunlara ek olarak hastalık, kişinin sevdiği birini kaybetmesi, okul ya da iş yaşamındaki problemler, insanlarla ilişkilerinde yaşadığı travmalar ve kaygılar da hastalığı tetikleyen önemli sebeplerdendir. Biyolojik faktörler: Karmaşık bir yapıya sahip olan beyin, normal fonksiyonlarını devam ettirebilmek için nöron adı verilen sinir hücrelerine ihtiyaç duyar. Elektrik sinyalleri ile iletişim kuran nöronların birbirleriyle bilgi alışverişini sağlayan kimyasallar nörotransimitterlerdir. Bu transmitterler arasında yer alan seratonin seviyesindeki düşme obsesif kompülsif bozukluğun gelişimine neden olabilir. Seratonin miktarındaki değişimin ebeveynlerden çocuğa geçmesi de obsesif kompulsif bozukluğun genetik olabileceğini düşündürür. Beyindeki seratonin dengesizliği beynin planlama ve sağduyu ile ilgili bölgelerini olumsuz etkiler. Ayrıca streptokok bakterisi nedeniyle oluşan enfeksiyonun da obsesif kompülsiyon gelişimine yol açtığı ile ilgili de araştırmalar vardır. Obsesif Kompulsif Bozukluk Tedavisi Obsesif kompülsif bozukluğun teşhisi için herhangi bir laboratuvar testi söz konusu değildir. Konusunda uzman bir psikiyatrist tarafından hastanın davranışları izlemeye alınır ve belirtiler değerlendirilerek hastalık teşhis edilir. Tedavinin başarısında erken teşhis son derece önemlidir. İlaç tedavisi ve bilişsel davranış terapisi birlikte uygulanır. Bilişsel davranış terapisi: Terapi tedavisinin amacı hastaların ritüellerini gerçekleştirmesini önleyerek korkularıyla yüzleşmelerini sağlamak ve anksiyetelerini azaltmaktır. Obsesif kompülsif bozukluğu olan hastaların abartılmış felaket içeren düşüncelerini azaltmaya odaklanan bilişsel davranış terapisi ile hastanın gerçek gibi algıladığı düşüncelerden uzaklaştırılması sağlanır. İlaç tedavisi: Antidepresan ilaçlar ve beyindeki seratonin düzeyini dengelemeyi sağlayan ilaçlar hastalığın tedavisinde yaygın olarak kullanılır. İlaç ve bilişsel davranış tedavisine cevap vermeyen hastalarda beyin cerrahisi ya da elektrokonvulsif terapi uygulanır. Elektrokonvulsif terapi hastanın başına takılan elektrotlar yardımıyla nöbete sebep olan elektrik şoku verilir. Oluşturulan nöbetler sayesinde beyinde nörotransmitterlerin salınımı artar. Düzenli yapılan tedaviler ile hasta normal yaşantısına dönebilir
  22. Oosouji yeni yıl geleneği olarak 28 Aralık’da gerçekleştirilmeye başlanan Japonların geleneksel temizliğidir. Yeni yıla temiz girme düşüncesiyle yapılan Japonların Oosouji bahar temizliği geleneği neden ve nasıl yapılır gelin hep birlikte öğrenelim. Japon Temizlik Sanatı “Oosouji” Oosouji genel olarak yeni bir yıla girmeden önce yapılan bir temizliktir. İnsanların aileleriyle birlikte yaşadıkları evleri, öğrencilerin okullarını ve çalışanların iş yerlerini temizledikleri bir gelenektir. Oosouji evde yaşayan aile fertlerinin hepsinin katılımıyla yapılan bir bahar temizliğidir. Oosouji temizliği günlük yapılan temizlik gibi değil daha çok detaya girilen bir temizlik türüdür. Toz almak, pencereleri silmek, çarşafları değiştirmek, eski kıyafetleri ayırmak hatta sadece maddi değil manevi olarak da eski kötü anılar veya eski problemlerden de kurtulmanın yolu olarak görülür. Oosoujinin yeni yıla temiz girmeyi amaçlamasının yanında bir de toshigami’yi (shinto tanrısı) karşılamak için de yapılan bir temizliktir. Oosouji Temizliği Yapım Aşamaları Oosouji temizliğine evin tepesinden başlamak gerekir. İlk olarak tavanın tozu temizlenir ve duvarlar silinir. Mobilyaların tozu alınıp yerler süpürülüp silinir. Odaya girince temizlik saat yönüne doğru yapılmalı. Temizliğe saat yönünden başlayıp eski düzensizliği temizleyerek odadan çıkılmalıdır. Kullanılmayan, sevmediğiniz veya artık kullanmak istemediğiniz eşyaları bir araya toplayarak yardıma ihtiyacı olanlara verebilirsiniz. Evdeki bütün leke bulunan eşyaları temizleyin hiç bir lekenin kalmamasına dikkat edin. Bir çöp kutusu yaparak evdeki bütün çöpleri oraya biriktirip ev temizlendikten sonra direk evden çıkarın
  23. İnsan sağlığı açısından çok faydalı olan Çinko metabolizma, sindirim, ve sinir sistemini yöneten 300den fazla enzimi etkilemektedir. Çocukluk, ergenlik dönemi ve gebelik zamanında gelişmeyi etkileyen bir mineraldir. Boy kısalığı, tat ve koku alma duyularında sorunlar oluşmasına çinko eksikliği neden olabilir. Çinko Nedir? Çinko insan sağlığı açısından oldukça önemli olan bir mineraldir. Vücutta üretilemeyen ve depolanamayan mineraller arasındadır. Soğuk algınlığına karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır. Nezle, grip ve soğuk algınlığı geçirenlerde çinko takviyesi alması durumunda hastalığın şiddetinin ve süresinin azaldığı kanıtlanmıştır. Çinkonun Faydaları Nelerdir? Çinko kronik yorgunluğa iyi gelen bir mineraldir. Yara iyileşmesini hızlandırır. Bağışıklığı güçlendirir. İshalden korunmayı sağlar. Cilt sağlığı açısından sivilce ve alerjileri azaltmaktadır. Kemik sağlığına iyi gelir Saç ve tırnak sağlığı açısından faydalıdır. Çinko Hangi Besinlerde Bulunur? Hangi Et Ürünlerinde Çinko Bulunur? Balık ürünlerinde oldukça çok çinko bulunur. Kırmızı et çeşitlerinde Yumurta Tavuk etinde çinko bulunur. Hangi Sebzelerde Çinko Bulunur? Ispanak Mantar Kuşkonmaz Yeşil Mercimek Bamya Bezelye Hangi Kuru Yemiş Ve Süt Ürünlerinde Çinko Bulunur? Kaju Badem Yerfıstığı Antep fıstığı Ay çekirdeği Diğer gıdalara göre süt ürünlerinde daha az çinko bulunur. Bir dilim peynir ve bir kase yoğurt çinko alımını destekler.
  24. Yaşadığımız sorunları tekrarlayıcı bir şekilde düşünerek sürekli gözümüzde canlandırmak kafamızı bununla meşgul etmek psikolojik bir hastalıktır. Psikolojide bu duruma Ruminasyon denir. Ruminasyon, istemsizce ortaya çıkan kişinin hayatını etkileyen ve kontrol edilmesi zor olan tekrarlayıcı düşüncelerdir. Ruminasyon nedir, Ruminasyonun belirtileri nelerdir ve Ruminasyonu durdurmak için neler yapılabilir gelin hep birlikte öğrenelim. Ruminasyon Nedir? Ruminasyon Latince “rumen” kelimesinden türemektedir. Rumen geviş getiren hayvanların midesinin ilk bölümüdür. 16. yüzyıldan beri hem “geviş getirme” hem de “kontrol edilmesi zor ve insanın hayatını etkileyen tekrarlayıcı düşünce” anlamına gelir. Psikiyatri de ise 1960’lı yıllarda “zihinsel geviş getirme” olarak tarif edilir. Ruminasyonu, depresyon üzerinde çalışan bilimadamları “kişide oluşan depresyon belirtilerine ve sebep sonuçlarına odaklanan tekrarlayıcı bir düşünme biçimi” olarak tanımlamıştır. Ruminasyonun erkeklere oranla kadınlarda daha fazla görüldüğü kanıtlanmıştır. Ruminasyonun Belirtileri Nelerdir? Ruminatif kişiler çok fazla olumsuz düşünceleri tekrarladıkları ve sürekli düşündükleri için sosyal hayatları bu durumdan olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Bu tür ruminatif düşünceye yatkın insanların verdiği belirtileri şöyledir: Affedici olamamak İntikam almayı düşünmek Sürekli olumsuz ve tekrarlı düşünmek Uzun süreli depresif dönemler geçirmek İntihar düşünmek Problem çözme becerisini kaybetmek. Rominasyondan Nasıl Kurtulunur? Ruminatif ve bunun gibi psikolojik düşüncelerden kurtulmak zordur ama imkansız değildir. Bu tür düşünceler için destek almanız kesin bir çözümdür. Fakat kendi kendinize uygulayacağınız davranışlarla da ruminatif düşünceleri durdurabilirsiniz. İlk olarak ruminasyon yaptığınızı fark etmeniz gerekir. Gün içerisinde bir düşünceyi 4 ve ya 5 defadan fazla düşünüyorsanız ruminasyon olasılığınız yüksek anlamına gelir. Daha çok hangi konuda ruminasyon yaptığınızı tespit edin. Ruminasyon yaptığınız konuyu tespit ettikten sonra kendinize En kötü ne olabilir? ve Bununla başa çıkabilir miyim? diye sorun. Bunların cevaplarını aramak olumsuz düşüncelerinizden kurtulmanızı sağlayacaktır. Kendinize sorduğunuz “Ne olurdu?” sorusundan vazgeçin. Başınıza gelen kötü olaylarla ilgili olmasa ne olurdu? ve ya daha farklı olsa ne olurdu? gibi soruları sormaktan vazgeçin. Kendinize sorduğunuz bir diğer soru olan Neden ben? sorusundan vazgeçin. Başınıza gelen olayları hak etmediğinizi düşünebilirsiniz fakat hayat sadece olumlu ve güzel şeylerden ibaret değildir bunu unutmamanız gerekir. Yalnız kaldığınız zamanlara sınır koyun. Yalnızlık ruminasyonu tetikleyebilir. Bunun için ailenizle ve arkadaşlarınızla daha fazla vakit geçirin. Bir uzmandan destek alın. Not : Ruminasyondan kurtulmak için profesyonel bir destek olarak psikolojik danışmanlardan destek almanızı öneririz
  25. Borderline kişilik bozukluğu yarattığı ağır işlev bozukluğu ve yüksek intihar riski doğurması nedeni ile karmaşık ve ciddi bir ruhsal bozukluktur. Duygusal olarak değişken” kişilik bozukluğu olarak da anılan borderline kişilik bozukluğu nedir? Borderline kişilik bozukluğu, genç erişkinlik döneminde başlayan, kişilerle olan ilişkilerde, kendilik algısında ve duygularında tutarsızlık ve ani dürtüsel davranışlarla karakterize bir durumdur. Bu kişiler, birkaç saat ya da birkaç gün süreyle, çok yoğun birtakım duygular yaşayabilirler ve bu duyguları çok çabuk ya da birden değişebilir. Borderline bozukluğu olan kişilerde; ani duygudurum değişiklikleri ve kendilerinin nasıl biri olduğu, hayattaki rollerinin ne olduğu konusunda kararsız düşünceler görülebilir. Bunların sonucu olarak bu kişilerin ilgi alanları ve değerleri çabucak değişebilir. Kendilerini çok mutlu ve güvende hissediyorlarken, birden bir üzüntü ve çökkünlük yaşamaya başlayabilirler ya da yoğun bir kaygı duymaya başlayabilirler. Ayrıca, denetim altına almakta güçlük çektikleri yoğun öfke duyguları olabilir; bu sırada bağırıp çağırmaya, ellerine ne geçerse atmaya başlayabilirler; bunun ardından büyük bir utanç ve suçluluk duygusu yaşayabilirler. Ancak, öfkeleri her zaman başkalarına karşı değildir, kendilerine öfkelendikleri de sık görülür. Borderline Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir? Gerçek ya da hayali terk edilmeden kaçınmak için çılgınca çaba harcamak. Aile, arkadaş ve yakın çevre ile ilgili hızla değişen aşırı sevgi ve nefret gibi uç duygulara sahip olma Kimlik karmaşası denilen kendine algılayışında, önem verilen kültürel-ahlaki değe anlayışında değişkenlikler. Dengesiz ve bozulmuş benlik duygusu Dikkatsiz araba sürme, aşırı ve mantıksız para harcama, madde kullanımı, çok fazla yemek yeme, aşırı cinsel davranışlarda bulunma, kumar oynama gibi tehlikeli ve dürtüsel hareketler yapma. Kendine zarar verme olasılığı fazla olan, iki ya da daha çok durumda sonunu düşünmeden, aniden yapılan eylemler. Yineleyen bir şekilde intihar girişimleri, intihar tehditleri, kendine zarar verme (bıçak, jilet, vs. ile kendi cildini kesme, sigara ile kafayı yakma9. Birkaç saat ile birkaç gün arasında süren ani ve yoğun duygudurum değişimleri Kişinin kendisini sürekli olarak boşlukta hissetmesi. Uygunsuz ve yoğun öfke, öfke kontrol problemler. Stresle ilişkili, gelip geçici, kendine kötülük yapılacağı düşünceleri ya da dissosiyatif belirtiler. Borderline bozukluğu olan kişilerde tüm belirtiler görülecek diye bir durum söz konusu değildir. Bazı hastalarda birkaç belirti görülürken bazılarında sayılan belirtilerin neredeyse hepsi gözlenebilir. Belirtilerin ortaya çıkışı sıradan olaylarla tetiklenebilir. Örneğin iş gezisi nedeniyle yakın çevresinden ayrılan bir kişide belirtiler görülmeye başlayabilir. Belirtilerin şiddeti ve süresi kişiden kişiye değişir. Kişinin genel durumu ve hastalığının derecesi belirtilerin yoğunluğunu belirler
×
×
  • Create New...

Önemli bilgi

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için Gizlilik poliçesini inceleyebilirsiniz.