Jump to content
NetObur

Feneroin

Yönetici
  • İçerik sayısı

    1011
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    10

Everything posted by Feneroin

  1. Malzemeler; 1 su bardağı irmik 2 yemek kaşığı tereyağı 1/2 su bardağı un 1/2 çay bardağı sıvı yağ İçine dilediğiniz gibi fıstık, fındık, ceviz, toz fıstık vb. kullanabilirsiniz. Şerbeti İçin; 1 su bardağı süt 1 su bardağı su 1 su bardağı şeker 1 paket vanilya İrmik Helvası Nasıl Yapılır? Öncelikle işe şerbeti yapmakla başlayalım. Derin bir kabın içerisine şeker, su, süt ve vanilyayı alıp şeker eriyene kadar güzelce karıştırıyoruz. (Helvayı pişirirken de ara ara karıştırırsak şeker zamanla eriyecektir.) Helvamızı yapmaya başlayalım; Bir tencerenin içerisine tereyağını alıyoruz. Tereyağı erimeye başladıktan sonra sıvı yağı da içerisine ekliyoruz. Daha sonra irmik ve unu da ilave edip kavurma işlemine başlıyoruz. Rengi dönen irmiğin içerisine Antep fıstıklarını ilave ediyoruz. (Siz neyi tercih ederseniz onu ilave edin.) Bir iki dakika bu şekilde kavurduktan sonra şerbetimizi de ekliyoruz. (Bu noktada dikkatli olun şerbeti helvaya eklerken ani bir kaynamayla sıçramalar olabilir.) Şerbeti helvaya ekledikten sonra güzelce karıştırıp demlenmeye bırakıyoruz. Helva şerbeti çekip güzelce demlendikten sonra altını kapatıp serinlemeye bırakıyoruz ve servise hazır. Afiyet Olsun
  2. Huawei Watch GT 2e için Ocak 2021 güncelleme değişikliği Sürüm Güncellemesi: 1.0.6.20 Not: Veri aktarımı biraz zaman alabilir. Güncelleme sırasında telefonunuzu veya Huawei Watch GT 2e'yi kullanmayın. Yeni sürüm: 1.0.6.20 (32.31 MB) (Not) 1) Güncelleme bittikten sonra, tam olarak yüklendiğinden emin olmak için birkaç dakika bekleyin. 2) Cihazın pil seviyesi güncelleme için en az %20 olmalıdır. 3) Güncelleme sırasında Bluetooth bağlantısının sabit olduğundan emin olun ve hata durumunda işlemi tekrarlayın. Güncellemedeki yenilikler: * Yedi günlük hava durumu eklendi Hata düzeltmeleri (Bug Fix): 1- Sistem kararlılığı iyileştirildi. 2- Bilinen bazı hatalar düzeltildi.
  3. Zaman zaman hayatımızda garip duygulara kapılabiliyoruz. Ama bilmelisiniz bu garip duyguları herkes mutlaka hayatında birkaç kez yaşamıştır. Herkesin hayatında mutlaka birkaç kez yaşadığı ama tanımlayamadığı duyguları sizin için araştırdık. İşte o herkesin tanıdığı ama adını bilmediği 8 duygu. 1. Zenosyne Zamanın her geçen gün daha da hızlandığını hissetme durumu. 2. Monachopsis Bir yere ait olamama duygusu. 3. Ruckkehrunruhe Tatilden dönerken yaşanılan geri dönüş huzursuzluğu duygusu. 4. Catoptric tristesse İnsanların hakkımızda ne düşündüğünü bilmemenin verdiği hüzün duygusu. 5. Liberosis Zaman geçtikçe bazı şeylerin önemini kaybetme duygusu. 6. Chrysalism Yağmurlu bir havada, evde olmanın verdiği haz duygusu. 7. Exulansis Bizi heyecanlandıran, üzen bir olayı karşıdaki kişiye anlatırken aynı tepkileri göremeyince anlatma hevesinin kaçma duygusu. 8. Sonder Bir anlığına etrafa bakınıp; ‘orada benim kadar karmaşık hayatlar var’ farkındalığına varma duygusu
  4. Malzemeler 1 litre süt 1 su bardağı un 1 su bardağı toz şeker 3 dolu dolu yemek kaşığı kakao 1 paket vanilya 1 yemek kaşığı tereyağı veya margarin 1 paket kremşanti 1 çay bardağı soğuk süt 2 su bardağı hindistancevizi Hazırlanışı İlk olarak sultan sarmasının muhallebisini yapmakla başlıyoruz. Bir tencereye süt, şeker, un ve kakaoyu ekleyerek karıştırıp ocağın üzerine alıyoruz. Kısık ateşte muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırıp pişiriyoruz. Ocaktan alıp içerisine tereyağı ve vanilya ekliyoruz. Pürüzsüz bir kıvam için 5 dakika kadar mikserle çırpabilirsiniz. Ardından tepsinin içine 2 bardak hindistancevizi serpilir ve sıcak muhallebi üzerine dökülür. 1 Saat dolapta bekletilir. Muhallebinin üzerine sürmek için soğuk süt ile kremşantiyi çırpıp muhallebinin üzerine sürülür. Ardından tekrar dolaba 2 – 3 saat dinlenmesi için bırakılır. Tatlı tepsinin uzunlamasına ikiye kesilip ardından kalan yan bölümler dilimlere ayrılır. Rulo yapılarak servis tabağına alınır. Afiyet Olsun
  5. Aft olarak bilinen ağız yaraları/ülserleri son derece can sıkıcı olabiliyor. Aft aynı anda bir ya da birkaç tane çıkabilir. Bu yaralar yemeyi-içmeyi hatta bazen diş fırçalamayı bile güçleştirir. Bilimsel çalışmalar aftların kadınlarda daha sık çıktığını kanıtlamıştır. Bolca Acı Bırakan Aftlar Neden Çıkar? Sık sık aft sorunu ile karşılaşıyorsanız, mutlaka bu sorunun sebebini araştırmak için bir uzmanla görüşmelisiniz. Aftlar kimi zaman kanser gibi ciddi hastalıkların belirtisi olabilir. Ağız Yaralarının Sebepleri Nelerdir? Bağışıklık hastalıkları Demir eksikliği Vitamin eksikliği Behçet hastalığı Hormonel değişiklikler Mide mikrobu Alerji Tüketilen gıdalar Sigara Kullanılan diş macunu Stres, kaygı Ağız Yaraları Nasıl Geçer? Ağız yaraları hiçbir tedavi yöntemi kullanmadan genellikle bir hafta içinde ortadan kaybolur. Ancak ağrıyı azaltmak ve iyileşme sürecini hızlandırmak için eczanelerde satılan oje benzeri ağız içine fırça ile sürülen sıvı ilaçtan alabilirsiniz. Bu ilaçlar sayesinde yemek yerken yaşadığınız sızı az da olsa hafifler. Afttan Kurtulmak İçin Doğal Yöntemler Nelerdir? Ağız yaraları bazı küçük çocuklarda da sık sık görülür. Doğal yöntemler hem sizin hem de çocuğunuzun aftlardan hızlıca kurtulmasına yardımcı olacaktır.İşte, afttan kurtulmanın en etkili 5 yolu; Bal Bu yöntemi bir yaş üzeri bal alerjisi olmayan çocuklarınızda da kullanabilirsiniz. Yapmanız gereken aftın üzerine bir parça bal sürmek. Bu işlemi günde üç kez tekrarlamak aftan hızlıca kurtulmanızı sağlayacaktır. Balın anti-mikrobiyel özelliği aftları hızlıca iyileştirecektir. Zerdeçal Anti-bakteriyel, antiseptik özellik taşıyan zerdeçal afttan kurtulmanın şahane bir yoludur. Bir miktar zencefili aftın üzerine günde 2-3 kez uygulamanız yeterli olacaktır. Fesleğen Salataların, sosların lezzet sırrı fesleğen aft için en etkili ilaçlardandır. Taze bir yaprak fesleğeni aftın üzerine yerleştirmeniz yeterli olacaktır. Ayran Aft için uzmanlar gargara önerilerinde bulunur. Gargara için evdeki ayranı da kullanabilirsiniz. Hem siz hem de çocuğunuz günde 2-3 kez az miktar ayranla ağzınıza gargara yapabilirsiniz. Hindistan Cevizi Sütü Günde iki-üç kez ağzınızı hindistan cevizi sütü ile gargara yapabilirsiniz
  6. Avokadonun dünya üzerinde 1000’den fazla çeşidi olduğunu biliyor muydunuz? İnce kabuklu, kalın kabuklu, daha uzun, daha yuvarlak, yumuşak, sert… Fakat ülkemizde satın almak istediğinizde karşınıza iki çeşit çıkıyor. Yeşil kabuklu olana Florida avokadosu deniyor, su oranı daha yüksek ve yağ oranı daha düşük olduğu için iç kısmı diğerine göre daha sert. Koyu renkli, siyah, kabuğa sahip olana ise Hass avokado deniliyor, yağ oranı biraz daha yüksek olduğu için daha yumuşak. Avokado sağlıklı yağ asitleri içeriğiyle daha çok kalp sağlığıyla gündeme gelen bir meyve. Amerikan Kalp Derneğinin yayınladığı bir çalışmaya göre; sağlıklı bir diyetin parçası olarak günde 1 avokado tüketmek, obez ve hafif kilolu bireylerde kötü kolesterol seviyelerinin kontrol altına alınmasına yardımcı oluyor. Elbette tek faydası bu değil, içindeki tekli doymamış yağ asitlerine ek olarak, lif ve fitosteroller var. Yani aslında avokado yemek için birçok sebep var. Avokado Seçerken Ve Saklarken; -Avokado seçerken, eğer kısa süre içinde tüketmeyi planlıyorsanız daha açık renkli olanları seçmeniz gerekir. -Birkaç gün içinde tüketemeyecekseniz daha sert olanları seçmenizde fayda var. -Satın alırken çok fazla yumuşamış veya üzerinde çok sayıda koyu renkli benek olan avokadoları tercih etmemeniz önemli. -Avokadoyu aldığınızda eğer çok sertse bir elma veya muzla birlikte bir kağıdın içine sararak bir iki gün bekletebilirsiniz, birkaç gün içinde olgunlaşacaktır. -Olgunlaşmış bir avokadoyu eğer kesmediyseniz, buzdolabında birkaç gün saklayabilirsiniz. Eğer avokadoyu kestiyseniz, kararmaması için limon veya sirke serpip hava almayan bir kapta buzdolabında bekletebilirsiniz. Peki Nasıl Tüketelim? -Salatalarınızın üzerine dilim dilim ekleyebilirsiniz, bunun için hafif olgunlaşmış olması yeterlidir, çok yumuşak olan avokado kolayca dağılabilir. -Avokadoyu püre haline getirdikten sonra, çırpılmış yumurta ve çok az sütle birleştirerek besleyici bir omlet hazırlayabilirsiniz. -Avokado, labne peynir ve taze nane yapraklarını blenderdan geçirerek kahvaltılık sos yapabilirsiniz. Dilerseniz sarımsak da ekleyebilirsiniz. -Dilimlediğiniz avokadoları, yumurta sarısı ve galeta unu karışımına batırdıktan sonra yağlı kağıt serili fırın tepsisine dizin ve fırında ızgara yaptıktan sonra çırpılmış yoğurt sosunuza batırarak tüketebilirsiniz. -Eğer “Avokadodan hiç tatlı olur mu?” diyorsanız, sizin için bir de avokadolu diyet puding tariflerinin mutlaka denemelisiniz. Dikkat! Avokado bir meyve gibi görünse de aslında yağ içeriği oldukça yüksektir. Bu sebeple avokado tükettiğinizde diyetinizdeki yağ miktarını da dengeli şekilde ayarlamanız gerekir. ¼ avokadoyu, 1 tatlı kaşığı yağ yerine düşünerek tüketebilirsiniz
  7. Güney Hindistan, yıllardır değişmeyen kültürü, büyük sarayları, muhteşem tapınakları, doğal güzellikleriyle adeta geçmişe yolculuk hissi yaratan bir seyahat destinasyonu. Hindistan’ın Madurai şehrinde bulunan, Meenakshi Amman Tapınağının 2000 yıllık bir tarihi olduğu düşünülmektedir. Mandurai’nin merkezinde geniş bir alana sahip Meenakshi, 45-50 metre arasında değişen uzunluklarda, 14 adet kule tapınağıyla çevrelenmiş. Bu kule tapınakları baktığında resmen bir sirk alanından kopup gelmiş insan piramidini andırıyor. Düşünsenize üst üste dizilmiş rengarenk karakterlere bürünmüş minik insanlardan oluşan devasa kuleler. Hindu mitolojisinden tanrı, şeytan, doğa, hayvan ve kahraman figür işlemelerinden oluşmuş bu kule tapınaklarını gördüğünüzde, insanlar tarafından böyle bir yapının nasıl inşa edilmiş olduğuna anlam veremiyorsunuz. Şehrin herhangi bir noktasından renkli işlemelerle dolu, gökyüzüne uzanan bu tapınakları görebilmeniz mümkün. Hindistan’ın Madurai şehrinde bulunan, Meenakshi Amman Tapınağının 2000 yıllık bir tarihi olduğu düşünülmekte. Yıllar içerisinde yenilenmiş ve eklentiler yapılarak değiştirilmiştir. Tapınak Shiva’nın karısı Parvati’nin bir avatarı olan Meenakshi’ye adanmıştır. Tanrıçaya adanmış nadir Hindu tapınaklarındandır. Bu görkemli Hindu tapınağı son derece renkli ve detaylı binlerce heykelden oluşur. 16 ayrı kubbesi olup, içeride tapınağın merkezindeki iki asıl tapınak Shiva ve Meenakshi’ye adanmıştır. Bu alanlara Hindu olmayanların girmesi yasaktır. Meenakshi Tapınağı’nı bugün bizler görebiliyorsak bunun sebebi Tanrı Shiva’nın Kraliçe Parvati’ye duyduğu dillere destan aşkıdır. Her yerde ibadet eden Hindular, rengarenk duvarlar, tavan süslemeleri, heykellerle kendinizi yabancısı olduğunuz bir dünyanı içinde bulmaya hazır olun. Eğer bir gün giderseniz en yüksek kule olan güneydeki tapınağının merdivenlerini çıkıp, yukarıdan bu renkli dünyayı izlemeyi ihmal etmeyin. Meenakshi Tapınağı’nı anlatan sonsuz renk, müzik ve yaşamın akışına kendinizi bıraktığınızda, daha önce yaşamadığınız bir duygu karmaşası içinde, garip bir huzur her noktanızı saracak… Bu ihtişamlı tapınak 'Meenakshi Amman'ın hikayesi ise; Yıllar yıllar önce kız çocuk hasretiyle yanıp tutuşan bir kral tanrılara ona bir kız çocuğu vermesi için yalvarır. Dileklerini karşılıksız bırakmayan tanrılar krala iki kız çocuğu verir. Bu kızlardan biri ateşler içinden çıkarak gelen, 3 göğüslü güzeller güzeli Parvathi’dir. Kızının bu haline şaşıran kral, kızının neden üç göğsü olduğunu tanrılara sorar ve kızının evleneceği adamı gördüğünde üçüncü göğsünün kendiliğinden kaybolacağını öğrenir. Parvathi büyüyüp de artık vakti geldiğinde, kraliçe olabilmek için tanrıların sınavlarını geçmesi gerekmektedir. Bir çok tanrının ona sunduğu zorlukları aştıktan, başarılar kazandıktan sonra sıra tanrı Shiva’nın testine gelir. Tanrı Shiva güzel kızı görür görmez büyüsüne kapılmıştır. Prenses Parvathi de üçüncü göğsünün bir anda kaybolduğunu fark ettiğinde, evlenmesi gereken adamın karşısındaki Shiva olduğunu anlamıştır. Tanışmalarından 8 gün sonra Lord Sundareshwara şekline bürünen Shiva ile Prenses Parvathi, tüm dünyanın katıldığı unutulmaz bir düğünle evlenirler. Düğün sonrasında ilahiler eşliğinde Tanrı Shiva’nın artık Tanrıça Meenakshi olan eşi için yaptırdığı göreni hayretlere düşüren, büyüleyici Meenakshi Tapınağı’na taşınarak, yıllarca Mandurai’de mutlu mesut yaşarlar. Sonra bir gün bu tapınağı halka bağışlayarak tanrılar katına dönerler
  8. Çoğunlukla kozmetik sektöründe kullanılan koruyucu bir kimyasal madde olan paraben nedir? Hayatımızın her alanında kullandığımız; şampuan, saç kremi, nemlendirici krem, tonik, deodorant, parfüm, tıraş jeli, bronzlaşma kremi, makyaj malzemeleri, güneş koruyucusu ve diş macununda vb. Ürünlerde bulunan paraben ne işe yarar? Faydaları ya da zararları nelerdir? Sizce günlük hayatımızın vazgeçilmezlerinden olan kozmetik ve kişisel bakım ürünlerimiz neden uzun süre bozulmamaktadır? İşte bunların bütün cevabı parabende… Kozmetik, kişisel bakım ürünleri ve serumların raf ömrünü uzatmak için kullanılan yaygın bir koruyucu çeşididir. Parabenler, kozmetik ve gıda ürünlerinde bakteri oluşumunu önlemek için kullanılan koruyucu ailedendir. Bu nedenle, güvenliğinizi sağladığı bilinmektedir. Peki bu kadar güvenli olan bir maddenin neden hep sağlığa zararları tartışılmatadır? Paraben ürünlerin etiketlerinde; Methylparaben, Ethylparaben, Propylparaben, Butylparaben, Isopropylparaben, Isobutylparaben,olarak görülebilir. Parabenin birçok çeşidi bulunmaktadır ve bunların tamamı bizler için sorun teşkil eden kategoride değildir. Bazıları sağlıkla ilgili düzenlemeler yapan otoriteler tarafından güvenli olarak kabul edilirken, bazıları ise endokrin sistemini bozar ve hormonal değişikliğe sebep olur. Avrupa Birliği Komisyonunun yasakladığı parabenler: Isopropylparaben Isobutylparaben Phenylparaben Benzylparaben Pentylparaben Paraben haricindeki koruyucu içerikler: Diazolidinyl urea DMDM hydantoin Hydroxymethylglycinate Imidazolidinyl urea Quaternium-15 Trishydroxymethylnitromethane Methylchloroisothiazolinone Methylisothiazolinone Sodium benzoate Phenoxyethanol Parabenin Sağlık Açısından Etkileri Nelerdir? Parabenler; Östrojen hormonunu taklit ettiği için üreme sistemini olumsuz etkileyebildiğine dair araştırmalar mevcuttur. Ciltte alerjiye sebep olabilir Birçok deri hastalığına sebep olmaktadır. (egzama, kaşıntı, kızarıklık vb.) Erken yaşlanmaya sebep olabilir
  9. Alfa; grup içinde lider, lider kişi, birinci olan anlamlarına gelmektedir. Öz güvenleri ve liderlikleri ile tüm dikkatleri üzerlerine çeken alfa kadınlar ise; kimsenin ne düşündüğünü umursamadan kendi yollarından giden başarılı olmayı amaç edinmiş kişilerdir. Peki sizde alfa kadın özellikleri mevcut mu? Gelin hep birlikte inceleyelim… 1. Sürekli kendini geliştirme çabası içerisindedirler ve monoton bir hayatları yoktur. Sürekli hareketli bir yaşam tarzına sahiptirler 2. Çevresinden bağımsız olan bu kişiler her zaman için kendi ayakları üstüne basarlar. Alfa kadınlar kendi mücadelelerini kendileri vererek kimseye borçlu olmazlar. 3. Olumsuz durumlarla karşılaştıklarında durup sızlanmak yerine sorunu çözmeye çalışırlar ve her zaman hayata pozitif bakarlar. 4. Eleştiriye son derece açık olan alfa kadınlar öz güvenleri ile meşhurdurlar. Eleştirilmeyi sorun etmez aynı zamanda doğru buldukları eleştiriler karşısında kendilerini düzeltirler. 5. Mücadeleden kaçmayan alfa kadınlar, asla pes etmezler ve her şeyin üstesinden gelirler. 6. Alfa kadınlar hiçbir zaman hata yapmaktan korkmazlar. Çünkü hata yaparak bir şeyleri öğreneceklerinin farkındadırlar
  10. Kılıç otu, mayasıl otu olarak da bilinen sarı kantaron yüzyıllardır ruh hastalıkları tedavisinde şifa olarak kullanılan bir bitkidir. Yağının da şifa kaynağı olduğu kantaronun depresyondan mide sağlığına, baş ağrısından kansere kadar bir çok hastalığa iyi gelmektedir. Malzemeler 1 bardak kaynamış su 2 çay kaşığı kurutulmuş kantaron bitkisi Hazırlanışı Kaynamış suya 2 çay kaşığı kurutulmuş kantaron bitkisi ekleyin. 10 dakika demlenmesini bekleyin. Sıcak ya da soğuk olarak tüketebilirsiniz. Biraz tatlandırmak için limon ya da bal katabilirsiniz. Afiyet Olsun
  11. Türk kahvesi kültürümüzde önemli bir yere sahiptir. Türk kahvesinin cilde de iyi geldiğini biliyor musunuz? Türk kahvesi maskesiyle sağlıklı ve doğal bir cilde sahip olmak mümkün. Türk kahvesinin cilde faydaları nelerdir? Türk Kahvesi maskesi… Türk Kahvesi Maskesinin Faydaları Türk kahvesinin telvesi cildi sıkılaştırma özelliğine sahiptir. Gözenekleri ve ölü deriyi temizler. Göz altı torbalarına ve göz altı morluklarına iyi gelir. Cildi canlı gösterir. Yağ ve nem dengesini sağlar. Kırışıklıkların önüne geçer. Türk Kahvesi Maskesi Yüz Bölgesi İçin Türk Kahvesi Peelingi 1 tatlı kaşığı Türk Kahvesi 1 tatlı kaşığı sızma zeytinyağı Hazırlanışı Türk kahvesi ve zeytinyağı birbirlerine karıştırılır ve göz altı hariç bütün yüze uygulanır. Kuruyana kadar beklenir. Soğuk su ile durulanır. (Sivilce olan yüzlerde uygulanması önerilmez.) Cildin Nem Dengesi İçin Türk Kahvesi Maskesi 1 tatlı kaşığı bal 1 tatlı kaşığı kahve telvesi Hazırlanışı Malzemeler birbirine karıştırılır ve yüzün nem ihtiyacı olan bölgesine ince bir katman halinde sürülür. Kuruyana kadar beklenir. Kuruyunca ılık su ile yıkanır. Göz Altı Morluklarına Türk Kahvesi Maskesi 1 adet yumurta akı 1 tatlı kaşığı Türk kahvesi Hazırlanışı Türk kahvesi ve yumurta akı birbirlerine karıştırılır. Bir gazlı beze bu karışım sürülür. Ardından bez göz altına koyulur. 15 – 20 dakika bekleyip göz altından maskeyi çıkarıp bölge yıkanır
  12. Bahçenizi, balkonunuzu veya camınızın önünü renklendirip size her gün neşe verecek kış çiçeklerini sizler için derledik. 1. Menekşe Bakımı ve yetiştirmesi en kolay çiçeklerden olan menekşe, yılın her döneminde açan rengarenk bir çiçektir. 2. Kamelya Gül bitkisini andıran kamelya çiçeği uzun ömürlü ve dayanıklıdır. Çiçekleri kokusuz olan kamelyalar, beyaz, sarı, pembe, kırmızı ve ebruli renklerde olurlar. 3. Kar Çiçeği 16. yüzyıldan beri yetiştiriciliği yapılan kar çiçeği, dayanıklı ve uzun ömürlü bir bitkidir ve genelde süs bitisi olara kullanılmatadır. 4. Kardelen Bembeyaz rengiyle içinizi açacak kardelen çiçeği, karlı havalarda bile çiçek açabilme özelliğine sahiptir. 5. Çuha Çiçeği Sarı, beyaz veya pembe renkleriyle soğuk günlerinize renk katacaktır. Çiçeklerinin her biri dört taç yaprakla süslü olan çiçek sadece günün geç saatlerinde kendini gösterme özelliğine sahiptir. 6. Siklamen Mis kokusundan dolayı eskilerin Buhur-u Meryem olarak adlandırdığı siklamen çiçeğinin 20’den fazla türü bulunmaktadır. Bahçelerin ve balkonların mis kokulu ve en güzel çiçeklerindendir.
  13. Baharat ve şifalı bitkiler satan aktarlarda sıklıkla görülen besinlerden bir tanesi kantaron yağıdır. Sarı kantaron ve kırmızı kantaron gibi farklı türleri olan kantaron bitkisinin diğer isimleri arasında kılıç otu, binbirdelik otu, kan otu gibi isimler yer alır. Bir tür otsu bitki olan kantaron, mızrak benzeri bir şekle sahip olan ucu çiçekli dallardan meydana gelir. 8 ile 50 milimetre aralığında değişen bu dalların uçlarında yer alan çiçeğin rengi, bitkinin sarı veya kırmızı kantaron olarak adlandırılmasını sağlar. Kendine has yaprakları olan kantarona binbirdelik otu denmesinin nedeni, yaprakların ışığa tutulmasıyla görülebilen parlak yağ noktacıklarıdır. Çiçeklerinin açtığı yaz aylarında toplanır. Yerden yaklaşık olarak 5 santimetre yükseklikten itibaren kesilen kantaronlar kurutulur veya taze olarak işlenir. Kantaron bitkisinin sağlık açısından çok önemli faydaları vardır. Bu nedenle alternatif tıpta ve bitkisel tedavilerde sıklıkla karşılaşılan değerli besin türlerinden biridir. Özellikle kantarondan elde edilen yağ, bu yararlı bileşenleri yoğun şekilde içermesinden dolayı sağlık alanında pek çok farklı amaçla kullanımı önerilen bir üründür. Kantaron Yağının Faydaları Kantaron yağı bitkisel tedavi ve alternatif tıp alanlarında sıklıkla bilimsel araştırmalara konu olan, sağlık üzerinde olumlu etkilerinden birçoğu bilim dünyası tarafından kabul edilen değerli bitki türlerindendir. Hastalıklardan korunma, yaşlanmanın geciktirilmesi, vücut fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde devam ettirilmesi gibi önemli faydaları bulunan kantaron yağı, günümüzde aktarlarda dahi kolaylıkla bulunabilir. Fakat her bitkisel ürün gibi kantaron yağı da dikkatli kullanılması gereken bir üründür. Kronik bir hastalığı bulunan, çeşitli nedenlerle sürekli olarak ilaç kullanan veya besin alerjileri olan bireyler kantaron yağı kullanmadan önce mutlaka hekimlerine danışmaları, önerilen dozları aşmamaları gerekir. İşte kantaron yağının sağlık üzerindeki olumlu etkilerinden bazıları… Kantaron Yağının Cilde Faydaları Kantaron yağının en önemli faydalarından bir tanesi, cilt sağlığını koruma üzerindeki etkileridir. Kantaron bitkisinden elde edilen yağlar, hücre yenilenmesini destekler ve hızlandırır. Herhangi bir karışım hazırlanmasını gerektirmeden doğrudan cilt üzerine uygulanabilen kantaron yağı yaşlanma belirtilerini geciktirmeye, kırışıklıkları önlemeye ve cildin elastikiyetini arttırmaya yardımcı olur. Cildin olması gereken nem dengesine sahip olmasını sağlarken daha pürüzsüz ve canlı bir görünüm elde edilmesine katkıda bulunur. Kantaron yağının cilt üzerindeki önemli etkilerinden bir diğeri ise lekeleri ortadan kaldırmasıdır. Bu etki sayesinde düzenli olarak kantaron yağı kullanımı ile birlikte yüzde veya vücutta yer alan yara, yanık ve sivilce izleri giderilebilir. Yaşlılık, hamilelik, güneşe maruz kalma gibi nedenlerle cilt renginin bölgesel olarak farklılaştığı veya lekelendiği yerlerde düzenli olarak kantaron yağı uygulaması ile cilt tonu eşitlenerek daha hoş bir görünüm elde edilebilir. Kantaron yağının cilde olan olumlu etkilerinden faydalanabilmek için yağı direkt olarak cildinize uyguladıktan sonra cildinizin emmesini bekleyebilirsiniz. Ardından cildiniz üzerinde rahatsız eden bir yağlılık hissinin kalmış olması halinde en az yarım saat bekledikten sonra durulayabilirsiniz. Kantaron Yağının Enfeksiyon Hastalıklarına Faydaları Kantaron yağı; enfeksiyonlara neden olan bakteri, virüs ve mantar gibi mikroorganizmalarla savaşarak hastalıklardan korunmayı sağlar. Özellikle ayak mantarı, deride oluşan enfeksiyonlar, akneler, herpes virüsünün neden olduğu uçuk gibi birçok hastalıkta kantaron yağı uygulaması enfeksiyonun hızlı bir şekilde iyileştirilmesine yardımcı olur. Aynı zamanda deri üzerinde oluşan enfeksiyonlarda iyileşme hızlandırılırken yara ve aknelere bağlı olarak enfeksiyon sonrasında iz kalma olasılığı da büyük ölçüde azaltılabilir. Düzenli olarak kantaron yağı kullanımı ile birlikte ciltte yeni enfeksiyonların oluşumu da önlenebilir. Bunun için kantaron yağı doğrudan cilde uygulanabileceği gibi doğal içerikli olduğundan emin olunan kantaron yağı içerikli krem ve losyonlardan da yararlanılabilir. Tüm bunların yanı sıra egzama, kontakt dermatit ve pişik gibi sorunların önlenmesini sağlar. Kendinizde kullanabileceğiniz gibi çocuğunuzda da kantaron yağı kullanımını tercih edebilirsiniz. Fakat özellikle alerjik bünyeye sahip çocuklarda bu uygulamanın öncesinde hekime danışılmasında fayda vardır. Kantaron Yağının Sindirime Faydaları Kantaron yağının ağız yoluyla az miktarda tüketimi, sindirim sistemini düzenleyici etki gösterir. Özellikle yemeklerden önce az miktarda kantaron yağı tüketerek sindirimi hızlandırabilir, kabızlık ve şişkinlik gibi sorunların önüne geçebilirsiniz. Gaz sancıları ve buna bağlı karın ağrıları yaşayan bireylerde de kantaron yağının olumlu etkileri görülebilir. Tek başına veya yoğurt gibi besinlerle karıştırılarak tüketilebilen kantaron yağı aynı zamanda bitki çayı olarak da hazırlanabilir. Çay şeklinde hazırlanan kantaron yağının böbrekleri koruduğu da bilinmektedir. Fakat ağız yolu ile kantaron yağı tüketimi bir tatlı kaşığını geçmemelidir. Herhangi bir hastalığı bulunanların ve ilaç kullananların kantaron yağı tüketmeden önce mutlaka hekimlerine danışmaları gerekir. Kantaron Yağının Saçlara Faydaları Kantaron yağı içerdiği değerli bileşenler, vitamin ve mineraller sayesinde saç sağlığının korunmasına ve saçların güzelleştirilmesine de katkıda bulunur. Düzenli olarak kantaron yağı ile bakım yapılan saçlarda kırık oluşumu azalır, koparak dökülmeler büyük oranda azaltılır ve saçlar sağlıklı bir şekilde uzamaya devam eder. Daha canlı ve parlak bir görünüme kavuşan saçlar dökülmenin önlenmesi ile birlikte gürleşmeye başlar. Kantaron yağının saç sağlığına etkileri bununla sınırlı değildir. Saçlara ek olarak saç derisinde oluşan pullanma, kepek ve egzama sorunlarının önlenmesi için de kantaron yağı mükemmel bir kurtarıcıdır. Haftada bir veya iki kez kantaron yağı ile yapılacak bir saç bakımı ile tüm bu olumlu etkilerden yararlanmak mümkündür. Kantarona ek olarak saç sağlığına iyi geldiği bilinen sarımsak, argan yağı ve zeytinyağı gibi diğer ürünlerle karıştırılarak hazırlanmış bir karışım ile birçok olumlu etkiyi bir arada elde edebilirsiniz. Hazırlayacağınız karışımı saçınıza ve saç derinize iyi bir şekilde uyguladıktan sonra yarım saat kadar bekletip saçınızı yıkayabilirsiniz. Sarı Ve Kırmızı Kantaron Yağı Kantaron yağı kullanımına başlayacak olan bireylerin karşısına iki farklı yağ türü çıkacaktır. Bunlar sarı ve kırmızı kantaron yağlarıdır. Temelde aynı kantaron bitkisinden elde edilen bu yağların farkı kırmızı kantaron yağının taze bitkilerden, sarı kantaron yağının ise kurutulmuş bitkilerden elde edilmiş olmasıdır. Aynı bitkiden elde edilmiş olması nedeniyle sarı kantaron yağı faydaları ile kırmızı kantaron yağı faydaları hemen hemen benzerdir. Bunlardan dilediğinizi tercih edebileceğiniz gibi her ikisini birden temin ederek deneyebilir veya bu iki yağ türünü karışık olarak kullanabilirsiniz. Eğer hassas bir cilde sahipseniz kantaron yağını her gün kullanmak yerine haftada 1-2 gün veya gün aşırı kullanmayı tercih edebilirsiniz. Yukarıda sayılanların haricinde de kantaron yağının pek çok faydası bulunmaktadır. Tüm bu olumlu etkilerden faydalanılabilmesi adına kantaron yağı kullanımında veya tüketiminde sakınca bulunmayan bireyler düzenli olarak bu değerli bitkinin olumlu etkilerinden faydalanmaya başlayabilir. Kırmızı ve sarı kantaron yağı uygun koşullarda üretildiği bilinen güvenilir markalardan alınmalıdır. Üzerinde içerik, üretim yeri, son kullanma tarihi ve marka gibi bilgiler bulunmayan veya açık olarak satılan ürünlerin kullanımı sağlık üzerinde faydadan çok zarara neden olabileceğinden bu konuda dikkatli olunmalıdır. Eğer siz de bu yağı kullanmak istiyorsanız, öncelikle kullanmanızda herhangi bir sakınca olup olmadığına dair hekiminize danışabilir, hekiminizin de uygun görmesi halinde güvenilir markalardan temin edeceğiniz kantaron yağınızı düzenli olarak kullanmaya başlayabilirsiniz. Not : Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.
  14. Argan yağı daha çok cilt ve saç bakımında kullanılan besleyici bir bitki yağıdır. “Sıvı Altın” olarak da adlandırılan Argan yağı nedir? Argan yağının cilde faydaları nelerdir? Argan Yağı Nedir? Argan ağacı dünyada sadece Fas ve bir kaç ülkede yetişebilen bir ağaç türüdür. 200 yıllık ömrü olan argan ağacının sarı ve yeşil tonlarında çiçekleri vardır. Argan yağı argan ağacının meyvelerinden elde edilen bir yağdır. Çokça E vitamininin mevcut olduğu argan yağının içinde yağ asitleri de bulunmaktadır. Cildin yanı sıra yemeklerde de kullanılan argan yağı oldukça besleyici bir yağ türüdür. Argan Yağının Cilde Faydaları Nelerdir? Güzel bir cilt isteyenlere argan yağı önerisi. Argan yağının cilde olan faydalarını sizler için sıraladık. Argan yağı güneş ışınlarından korunmak için kullanılır. Ciltte ki kırışık oluşumunu engeller. Yaşlanmayı geciktirir. Göz altı torbaların iyi gelir. Cildi nemlendirici etkisi vardır. Hamilelik döneminde veya çeşitli nedenlerle oluşan çatlakların giderilmesini sağlar. Yaraların iyileşme süresini hızlandırır. Sivilce ve siyah nokta oluşumunu engeller. Kuruyan ve çatlayan dudaklara iyi gelir
  15. Halk arasında Troid Yetmezliği olarak bilinen Hipotiroidizm nedir? Hipotiroidi belirtileri nelerdir? Hipotiroidi, troid bezlerinin az çalışması anlamına gelmektedir. Hipotiroidizm, tiroid bezinin az hormon salgılaması nedeniyle oluşan bir sağlık problemidir. Kan dolaşımında tiroid hormonları (T4 ve T3) düşük olduğundan metabolizma yavaşlar ve bu duruma bağlı sağlık problemleri ortaya çıkar. Hipotiroidizm Nedir? Tiroid bezi boynun ön tarafında gırtlağın altında bulunur. Yemek borusunun her iki tarafında birer tane olmak üzere iki lobdan oluşan troid bezi, hormon üretmek için özelleşmiş hücrelerden oluşan endokrin bir bezdir. Tiroid hormonları metabolizmayı veya vücudun enerjiyi kullanma şeklini düzenler. Tiroid bezinin az çalışması sonucunda tiroid hormon seviyeleri düşerse vücut fonksiyonlarının çoğu yavaşlar. Tiroid hormonlarının üretimi, beyinde bulunan hipofiz bezinin salgıladığı tiroid uyarıcı hormon (TSH) ile düzenlenir. Hipotriodi Belirtileri Nelerdir? Bir kısım hastada belirtiler olmayabilir. Belirtilerin olduğu hastalarda ise şunlar görülür; Yorgunluk, halsizlik Üşüme Hareketlerde yavaşlama Konsantrasyon güçlüğü, hafıza zayıflığı Saç dökülmesi Kabızlık Kilo alma El, yüz ve bacaklarda şişlik Adet düzensizliği Gebe kalmada zorluk ya da düşük riski Kansızlık, b12 eksikliği, Uykusuzluk Çocuk Veya Ergenlerde Görülen Belirtileri Ise; Büyümede yavaşlama Diş gelişiminde gecikme Zihinsel gelişimde gerilik Gecikmiş ergenlik Troid Yetmezliği Nasıl Anlaşılır? Basit kan testleri ile hızlıca anlaşılır. En önemli test ‘kanda TSH düzeyi ölçümü’dür. TSH düzeyi normalin üzerinde çıkarsa, bu hastada hipotiroidiyi düşündürür. Serbest T4 düzeyleri ise kanda düşük bulunur. Serbest T4 düzeyi düşük, TSH düzeyi yüksek bir hastada belirgin hipotiroidi vardır. Sadece TSH yüksek, ancak T4 ve T3 düzeyi normal ise hafif derecede tiroid yetmezliğinden bahsedebiliriz. Bu durumun da tedavi edilmesi gerekir. Tedavi edilmezse % 5 hastada belirgin hipotiroidi gelişebilir
  16. Dheepan, Jacques Audiard yönettiği 2015 yılında vizyona giren Fransa yapımı dram filmidir. Senaristliğini Jacques Audiard, Thomas Bidegain, Noé Debré‘nin yaptığı baş rollerinde Esuthasan Antonythasan, Kalieaswari Srinivasan, Claudine Vinasithamby ve Vincent Rottiers yer aldığı Dheepan, Cannes Film Festivali ve Miami Film Festivalinde İki ödül kazanmış bir filmdir. Konusu Dheepan, iç savaştan kaçabilmek ve kendisine mülteci olarak başka bir hayat kurma ister. Fransa’ya gitmek ister ve daha kolay sığınma hakkı kazanmak için yanına aile gibi gözükeceği bir kadın ve bir çocuk alır. Paris’te geçinebilmek için kendisine bir iş aramaya başlar. Dheepan kültür çatışması şiddet ve ailevi meselelerle karşı karşıya kalır. Dheepan Trailer Dheepan Filminden Görseller Dheepan Oyuncuları Esuthasan Antonythasan Kalieaswari Srinivasan Claudine Vinasithamby Vincent Rottiers Marc Zinga Faouzi Bensaïdi Joséphine De Meaux
  17. B12 açısından zengin olan inek sütü, metabolizmayı hızlandırıyor ve kalori yakma hızınızı artırıyor. E vitamini kaynağı olan, içinde D vitamini de barındıran badem sütü ise adeta bir anti-aging görevi görüyor. Kanserle Savaşanlar Buraya! 2011 yılında Nutrition and Cancer’de yayınlanmış olan bir araştırma, badem sütünün kanserli hücrelerin büyümesini yüzde 30 oranda yavaşlattığını ortaya koymuş. Özellikle prostat kanserinden korunmaya yardımcı olan badem sütünün aksine ineklerin hormonla beslenmesi nedeniyle östrojen seviyesinin yükselmesinden dolayı, inek sütünün kanser hücrelerinin büyümesine sebep olduğu görülmüş. İnek Ve Badem Sütünün Değerleri 200 ml inek sütünde yüzde 30 kalsiyum, 6.4 gram protein, 7.2 gram yağ bulunurken, aynı miktardaki badem sütünde yüzde 30 kalsiyum, 0.8 gram protein, 2.2 gram yağ bulunuyor. İnek Ve Badem Sütünün Olumsuz Yanları Elbette her şeyde olduğu gibi iki süt türünün de olumsuz yönleri var. Yüksek kaloriye sahip olan inek sütü, laktoz hassasiyetine sahip olanlar için pek de uygun değil. Son zamanlarda sıklıkla konuşulan, inek sütünde antibiyotik olma ihtimali de bu haneye eksi puan yazdırıyor. Badem sütüne gelince, inek sütünden çok daha pahalı olması gözlerden kaçmıyor. İçinde bulunan şeker miktarının fazla olması, alerji yapma ihtimali, badem sütünün olumsuz yanları arasında yer alırken, birçok kişi de badem sütünü gerçek anlamda “süt” olarak kabul etmiyor. Sindirim problemleri olanlar, badem sütünü tercih ediyor. Badem sütü laktoz içermediği için inek sütüne kıyasla daha fazla tercih ediliyor. Diyet Yapanlar Badem Sütüne Yönelebilir İnek sütünde bulunan yağ, kilo alımına sebep olabiliyor. Light ürünler tercih edilse bile bu sütün yağ oranı, kilo problemi olanların karşısında bir engel olarak duruyor. Badem sütü ise diyet listelerinde en çok kullanılan süt olarak karşımıza çıkıyor. Badem Sütü Kan Basıncını Koruyor İçeriğindeki potasyum sebebiyle badem sütü kan basıncını korumada oldukça etkili. Ayrıca doymuş yağ içermediğinden, kolesterol ve kalp damar rahatsızlıklarında da kullanılabiliyor
  18. Bir mantı türü olan Hingel Gürcü mutfağına ait geleneksel bir yemektir. İç harç olarak bazen kıyma bazen de patates kullanılabiliyor. Peki Hingel nasıl yapılır? İşte ayrıntılarıyla Hingel tarifi… Malzemeler; 1 yumurta 1 su bardağı ılık su Aldığı kadar un İç harcı İçin; 3-4 orta boy patates Tuz, karabiber, kırmızı toz biber Tereyağı Su Patatesli Hingel Nasıl Yapılır? Öncelikle patatesler haşlanır eve iyice ezilir. Ardından haşlanan patateslere belirtilen baharatlar eklenerek karıştırılır ve soğumaya bırakılır. Daha sonra derin bir kabın içerisinde yumurta ve su iyice çırpılır ve biraz tuz eklenir. Hemen ardından azar azar un eklenerek yoğurmaya başlanır. Kulak memesinden biraz daha katı kıvamda bir hamur elde edilir ve dinlenmeye bırakılır. Dinlenmiş olan hamurdan 3 beze yapılır. Bezeler tek tek mantı hamuru gibi merdane yardımıyla açılır. Daha sonra çay bardağı ile yuvarlak şekillerde kesilir. Yuvarlakların ortasında hazırlamış olduğumuz patates harcından koyulur ve yarım ay şeklinde kapatılır. Tüm hamuru bu şekilde yaptıktan sonra derin tencere de bol tuzlu bir su kaynatınız. Hazırladığımız hingelleri kaynamış suda haşlayıp süzdükten sonra soğuk sudan da geçirip süzünüz. Üzerine tereyağı kızdırılıp toz biber eklenerek sıcak sıcak hingelin üzerine dökülür ve servis edilir. Afiyet Olsun
  19. Sütün genel olarak insan vücuduna saymakla bitmeyecek faydaları vardır. Doğduğumuz günden süt içmeye başlar sütün faydalarıyla büyür ve gelişiriz. Sütün hayatımıza etkisi azımsanmayacak kadar çoktur. Süt sadece fiziksel açıdan geliştirmekle kalmaz aynı zamanda cildi onarır ve bakım da yapar. Birçok faydası bulunan sütün cilde olan faydalarını gelin hep birlikte öğrenelim… Sütün Cilde Faydaları Nelerdir? Düzenli olarak süt tüketmek kasları ve kemikleri güçlendirmekle kalmıyor cildi derinlemesine temizleyerek ölü hücrelerden arınmasına da yardım ediyor. Sütü sadece içmekle değil cilde çeşitli uygulamalar yaparak faydalarından yararlanmak mümkündür. Süt maskesi yapmak kuru cilde sahip olan kişilerin ciltlerini nemlendirirken aynı zamanda ciltte oluşan kuruluğa ve pullanmaya çözüm olur. Ham süt ile hazırlanan maskeler yağlı ve karma ciltlere besleyici etkisini gösterir. Cildi derinlemesine temizleyerek ölü hücrelerden arındırıyor. Cildi siyah noktalardan temizliyor. Süt ciltteki ton dengesizliklerini, güneş lekelerini ve koyu lekelerin temizlenip cildin tek renk olmasına yarar sağlar. Protein ve aminoasitler açısından zengin olan süt ciltte oluşan çizgilere ve kırışıklıklara iyi geliyor. Daha genç bir görünüm kazandırıyor. Süt; egzama, sedef vb. cilt hastalıkları yüzünden tahriş olan cildin onarılmasını ve cildin eski sağlığına kavuşmasını sağlıyor. Cildi koruyucu bir kalkan görevi gören süt güneşin UV ışınlarına karşı cildi koruyucu etkisi bulunuyor. Ham süt sivilce ve aknelerin üzerine sürüldüğünde yatıştırma özelliğine sahiptir
  20. Pek çok kişinin de devamlı yeni bilgiler keşfettiği ya da tazelediği alanlar arasında sağlık ilk sıralarda geliyor. Kişiler, birçok hastalıktan korunmak için hangi gıdaların tüketilmesi gerektiğini, hangi gıdaların nelere iyi geldiğini, bu gıdaların ne kadar süre içerisinde ne kadar tüketilmesinin doğru olduğu konularında bilgi edinmek için oldukça hassas davranıyor. Süte doğrudan kefir tohumlarının eklenmesi sonucu bazı yararlı bakteri ve mayaların fermantasyonu sayesinde oluşan kefir, fermente süt ürünleri içerisinde yoğurttan sonra en çok bilinen süt ürünlerinden birisi. Kefirin sıklıkla tüketildiği Kafkasya bölgesi, tüberküloz, kanser ve sindirim bozukluğu gibi hastalıklara fazla rastlanmaması ve ortalama insan ömrünün 110-130 seneye ulaşmasıyla tanınıyor. Kefir Zayıflatır Mı? Kafkasların gençlik sırrı olarak bilinen kefirin tarihi, yüzyıllar öncesine dayanan ve o zamandan bugüne nesiller boyunca süre gelmiştir. Süt ürünlerinden birisi olan bu özel içecek kefirin, her derde deva, doğal enerji ve şifa kaynağı olduğunu kültürümüze Kafkaslardan gelmiştir. Kefir krema kıvamında ve yoğurda benzeyen ancak içilebilecek kıvamı olan bir süt ürünüdür. Kefirin sağlık yönünden sayılamayacak kadar birçok faydası vardır. Kanseri önlemekten tutun da, uzun bir hayatın anahtarı olmaya kadar pek çok sağlık sorununa çözüm olan kefir, zayıflama içinde ideal bir besindir. Kefirin içeriği bol miktarda bulunan mineral maddelerden kalsiyum ve magnezyumun sinir sistemi üzerinde rahatlatıcı etki yaptığını ve burada minerallerin, kemik ve kas yapılarını güçlendirdiği kanıtlanmıştır. Kefirdeki vitaminler ile kan dolaşımını düzenleyip, kan bozukluklarını da giderdiği ve vücuttaki toksinleri atmak içinde kefirin son derece yararlı olduğu bilinmektedir. Pahalı olmayan ve evde kolayca yapılabilen bir besindir. Kefirle Diyeti Olur Mu? Son yıllarda tüm dünyada ünlü olan ve popülaritesi zirve yaparak etkili olduğu kanıtlanmış olup ve içeriğinde bulunan mayalar sayesinde yenilen besinlerin hızlı bir biçimde sindirilip kana geçmesini sağlar. Vücut ihtiyacı olan enerjiyi elde etmek için bu kana geçen besinleri kullanır. Bu yüzden yenilen besinler vücuda depo edilmeden direk kullanılır. Bu da kilo alımına engel olur. Kaliteli ve zengin proteinler bakımından son derece kolayca zayıflamayı sağlar. Diyet esnasında kefiri tüketmek diyetin sağlıklı geçmesine yardımcı olur. Kefirdeki kalori miktarının düşük olması ve daha önemlisi tok tutmasıdır. Kefir diyeti ile haftada 1 kilo verilmektedir. Ayda en az 5-6 kilo verilecektir. Kefir Diyeti Üç gün boyunca sadece kefir içilecek. Günde 1 veya 1.5 litre kefiri 5-6 bardağa bölerek gün boyu içilir. Tabi ki kefire şeker ilave edilmez. Şayet bu diyet haricinde başka daha kolay bir kefir diyeti için, yine aynı uygulama üzerine ilave olarak 1 kilo meyve veya sebze eklenebilir. Meyve ve sebze eklenirse bu durumda kefir diyetinin süresi 6-7 güne kadar uzar. Her gün uygulanacak diğer Kefir diyeti ise; sabah 600 mg kefir. Öğle 100 gram tuzsuz pirinç ve 300 mg kefir. Ara 300 mg kefir. Akşam yemeği 200 gram sebze için, haşlanmış brokoli, karnabahar, lahana, fasulye gibi sebze türlerinden. Bu diyet tam 7 gün yapın, daha fazla olmayacak, 7 günde 5 kiloya kadar verilebilir. İstenilirse yulaf ve bademle de tüketilir. Kefir Kullanımı Kefir özellikle bir çok hastalığa karşın koruyucu özelliği bulunan kefir günde bir bardak rahatlıkla içilebilir. Bu miktar kişinin yaşına kilosuna göre artırılıp azaltılabilir. Kefir ilaç gibi değil içecek gibi görülmeli, yemeklerle beraber veya ayrı olarak tüketilmelidir. Kilo sorunu olanlar yağsız süt ile mayalayıp tüketebilir. Tedavi amaçlı tüketimlerde ise günde 1 bardak yeterli değildir. 1 bardakla haşlanıp bir litreye kadar miktar artırılabilir. Evde mayasından mayalandığı gibi marketlerde satılan sade türleri daha tercih edilmektedir. İstenilirse yulaf ve bademle de tüketilir. Her gün düzenli olarak içilmesi gerekir
  21. Uzmanların dost bakteriler olarak nitelediği probiyotikler, bağırsak duvarını kaplayarak koruyucu bir tabaka oluşturur ve çeşitli sağlık problemlerine neden olan düşman bakterilere karşı doğal biyolojik barajlar inşa eder. Peki, Probiyotik Nedir? Faydaları Nelerdir? Probiyotikler insanlarda çeşitli organların mikrobiyotasını oluşturan bakterilerdir. Bağırsak mikrobiyotasının dengesi etkilendiğinde probiyotiklerin kullanılması oldukça önemlidir. Probiyotikler, insan vücudunun savunma mekanizmasını aşarak bağırsağa ulaşabilmelidir. Burada bağırsak duvarına bağlanırlar, zararlı mikroorganizmalarla savaşarak mikrobiyota dengesinin geri kazanılmasına yardımcı olurlar. Probiyotik Nedir? Probiyotik, insanlar için iyi olan özellikle de sindirim sistemimiz için önemli olan canlı bakteriler ve mayalardır. İnsanoğlu bunları genellikle, hastalığa neden olan mikroplar olarak düşünür. Ancak vücudumuz hem faydalı hem de zararlı olan bakterilerle doludur. Bu bakteriler arasında probiyotikler genellikle, “iyi” veya “yararlı” bakteriler olarak adlandırılırlar, çünkü bağırsaklarımızın sağlıklı kalmasına yardımcı olurlar. Probiyotikleri, supplement piyasasında probiyotik kapsül, probiyotik tablet ve probiyotik şase şeklinde bulabilirsiniz, doğal olarak probiyotik içeren besinler arasında ise yoğurt, kefir vb. gibi bazı süt ürünleri yer almaktadır. Bu seçenekler arasında sizin seçiminiz probiyotik takviyesi yönünde olacak ise, tercihinizi kulandığınız takviyenin formu mide asidi tarafından heba edilemeyecek ve direkt olarak ilgili bölüme ulaşabilecek yapıda olan bağırsakta çözünen probiyotik ibareli probiyotik içeren ilaçlar yönünde kullanın. Doktorlar genellikle sindirim problemlerine yardımcı olmaları için probiyotik tüketimini önermektedirler. Probiyotik Çeşitleri Birçok bakteri türü probiyotik olarak sınıflandırılmıştır. Hepsinin farklı yararları var, ama çoğu iki gruptan geliyor. Bu nedenle size en iyi şekilde yardımcı olabilecek probiyotik çeşidinin hangisi olduğunu öğrenmek adına doktorunuza danışmanız sizin için daha faydalı olacaktır. Lactobacillus: Bu en yaygın probiyotik olabilir. Yoğurt ve diğer fermente gıdalarda bulacağınız bir türdür. Farklı suşlar ishal halinin iyileşmesine ve sütün içindeki şeker olan laktozu sindiremeyen kişilere sindirim evresinde yardımcı olabilir. Bifidobacterium: Bazı süt ürünlerinde bulabilirsiniz. İrritabl bağırsak sendromu (IBS) ve diğer bazı rahatsızlıkların semptomlarını hafifletebilir. Saccharomyces boulardii: Probiyotikler suşları arasında yer alan bir probiyotik maya bileşenidır. İshal ve diğer sindirim problemleriyle savaşmaya yardımcı olur. Probiyotik Faydaları Nelerdir? 1. Probiyotikler Sindirim Sisteminizdeki Dost Bakterileri Dengelemeye Yardımcı Olur Probiyotikler, “iyi” bakterileri içermektedir. Bunlar tüketildiğinde, sağlığa faydası olabilecek canlı mikroorganizmalardır. Bu yararların; probiyotiklerin sahip olduğu, bağırsak bakterilerinin doğal dengesini geri kazandırma yeteneğinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bir dengesizlik, çok fazla kötü bakteri olduğu ve yeterince iyi bakteri olmadığı anlamına gelmektedir ve bu durum hastalık, antibiyotik gibi ilaçlar, zayıf beslenme ve daha birçok sebeple gerçekleşebilir. Bunun sonucunda sindirim sorunları, alerji, zihinsel sağlık sorunları, obezite ve daha fazlası oluşabilir. Probiyotikler genellikle fermente gıdalarda bulunur veya takviye olarak da alınabilir. Dahası probiyotik kullanımı, çoğu insan için güvenli görünmektedir. 2. Probiyotikler İshalin Önlenmesi Ve Tedavisine Yardımcı Olabilir Probiyotikler, ishali önleme veya şiddetini azaltma yetenekleriyle bilinmektedir. İshal, genel olarak antibiyotik almanın yaygın bir yan etkisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Antibiyotiklerin bağırsaktaki iyi ve kötü bakterilerin dengesini olumsuz yönde etkilemesi nedeniyle meydana gelir. Bazı çalışmalar probiyotik kullanımının, antibiyotik kaynaklı ishal oluşumunun azaltılmasıyla ilişkili olduğunu öne sürmektedir. Bir çalışmada araştırmacılar; probiyotik almanın, antibiyotikle kaynaklı ishali %42 azalttığını bulmuşlardır. Probiyotikler ayrıca, antibiyotiklerle alakalı olmayan diğer ishal türleri için de yardımcı olabilir. 35 çalışmanın geniş bir incelemesi; belirli probiyotik türlerinin bulaşıcı ishal süresini ortalama 25 saat azaltabildiğini bulmuştur. Buna ek olarak probiyotiklerin, çokça seyahat eden kişilerin ishal riskini %8 oranında azalttığı keşfedilmiştir. Ayrıca, diğer nedenlerden kaynaklı ishal riskini çocuklarda %57, yetişkinlerde ise %26 oranında azaltmıştır. Etkinliği, alınan probiyotik türüne ve dozuna bağlı olarak değişmektedir. Lactobacillus rhamnosus, Lactobacillus casei ve maya Saccharomyces boulardii gibi suşlar, azalan ishal riski ile en yaygın olarak ilişkilendirilen türlerdir. 3. Probiyotik Takviyeler Bazı Zihinsel Sağlık Bozukluklarını İyileştirir Artan sayıda çalışma bağırsak sağlığını ruh ve akıl sağlığına bağlamaktadır. Hem hayvanlar hem de insanlar üzerinde yapılan çalışmalar; probiyotik takviyelerinin, bazı zihinsel sağlık bozukluklarını iyileştirebileceğini keşfetmektedir. 1-2 ay boyunca Bifidobacterium ve Lactobacillus mikroorganizmalarıyla takviye edilen 15 insan çalışmasının gözden geçirilmesi; kaygı, depresyon, otizm, obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) ve hafızayı iyileştirebilmede bu suşların etkili olduğu bulunmuştur. Yapılan bir çalışmada; 6 hafta boyunca 70 kimya işçisi takip edilmiştir. Günde 100 gram probiyotik yoğurt tüketen veya günlük bir probiyotik kapsül alan kişiler genel sağlık, depresyon, kaygı ve stres gibi sorunlarda olumlu gelişmeler deneyimlemiştir. Depresyonlu 40 hastanın çalışmasında da benzer faydalar görülmüştür. 8 hafta boyunca probiyotik takviyeleri alan kişilerin probiyotik almayan kişilere kıyasla, depresyon seviyelerinin düştüğü, C-reaktif protein (iltihaplanma belirteci) ve insülin gibi hormonların seviyelerinin azaldığı görülmüştür. 4. Bazı Probiyotik Suşları Kalbinizi Sağlıklı Tutmaya Yardımcı Olabilir Probiyotikler, LDL (“kötü”) kolesterolü ve kan basıncını düşürerek kalbinizin sağlıklı kalmasına yardımcı olabilir. Bazı laktik asit üreten bakteriler, bağırsaktaki safrayı parçalayarak kolesterolü azaltabilir. Doğal olarak ve çoğunlukla kolesterolden oluşan bir sıvı olan “safra”, sindirime yardımcı olur. Probiyotikler safrayı parçalayarak, kana kolestrol olarak girebileceği yer olan bağırsakta, tekrardan emilmesini engelleyebilir. 5 çalışmanın gözden geçirilmesinde; 2-8 hafta boyunca probiyotik yoğurt yemenin, toplam kolesterolü %4 ve LDL kolesterolü %5 azalttığı bulunmuştur. Probiyotik tüketmek ayrıca, kan basıncını düşürebilir. 9 çalışmanın gözden geçirilmesinde; probiyotik takviyelerin, kan basıncını ılımlı şekilde düşürdüğü bulunmuştur. Kan basıncı ile ilgili herhangi bir yarar elde etmek için takviye kullanımının, 8 haftalık bir süreyi ve günlük 10 milyon koloni oluşturan birimi (CFU) aşması gerekiyordu. 5. Probiyotikler Belirli Alerjilerin Ve Egzamanın Şiddetini Azaltabilir Bazı probiyotik suşları, çocuklarda ve bebeklerde egzama şiddetini azaltabilir. Bir çalışmada; probiyotik takviyeli sütle beslenen bebeklerin egzama belirtilerinde, probiyotiksiz sütle beslenen bebeklerle karşılaştırıldığında iyileşme tespit edilmiştir. Bir başka çalışmada ise, hamilelik sırasında probiyotik alan kadınların çocukları izlenmiştir. Bu çocuklar yaşamın ilk iki yılında, %83 daha düşük egzama riski taşıyorlardı. Bununla birlikte, probiyotikler ile azalan egzama şiddeti arasındaki bağlantı hala zayıf ve daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Bazı probiyotikler ayrıca süt veya süt alerjisi olan kişilerde iltihaplı tepkileri azaltabilir. Ancak, bu durum hakkında kanıtlar zayıftır ve daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. 6. Probiyotikler Belirli Sindirim Bozukluklarının Belirtilerini Azaltmaya Yardımcı Olabilir Bifidobacterium ve Lactobacillus suşlarından belirli probiyotik türleri, hafif ülseratif koliti olan kişilerde semptomları iyileştirmiştir. Şaşırtıcı bir şekilde bir çalışmada; Escherichia coli Nissle probiyotik türü takviye edilen ülseratif kolitli kişilerde bu türün, remisyonun korunmasında ilaçlar kadar etkili olduğu bulunmuştur. Bununla birlikte, probiyotiklerin Crohn hastalığının belirtileri üzerinde çok az etkisi olduğu görülmektedir. Yine de probiyotikler, diğer bağırsak bozukluklarına fayda sağlayabilir. Yapılan ilk araştırmalar; probiyotiklerin, irritabl barsak sendromu (IBS) belirtilerine yardımcı olabileceklerini öne sürmektedir. 7. Probiyotikler Bağışıklık Sisteminizi Güçlendirmeye Yardımcı Olabilir Probiyotikler bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye yardımcı olabilir ve zararlı bağırsak bakterilerinin gelişimini engelleyebilir. Ayrıca bazı probiyotiklerin, vücutta doğal antikorların üretimini arttırdığı gösterilmiştir. Ayrıca IgA üreten hücreler, T lenfositleri ve doğal öldürücü hücreler gibi immün hücreleri de artırabilirler. Büyük bir derleme; probiyotik almanın solunum yolu enfeksiyonu olasılığını ve süresini azalttığını bulmuştur. Ancak, bu derlemedeki kanıtların kalitesi oldukça düşüktür. 570’den fazla çocuğu içeren bir başka çalışma; Lactobacillus GG kullanmanın, solunum yolu enfeksiyonlarının sıklığını ve şiddetini %17 oranında azalttığını bulmuştur. “Probiyotik Lactobacillus crispatus” un ayrıca, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları riskini %50 oranında azalttığı gösterilmiştir.
  22. Toplumun yaklaşık %15’ini etkileyen yaygın bir rahatsızlık olan IBS belirtileri, karında kramp, ağrı, şişkinlik, gaz, ishal veya kabızlık ya da her ikisini içerir. Tedavisi uzun vadede yönetilmesi gereken kronik bir rahatsızlıktır. Belirtiler genellikle hafiftir ve sadece çok az sayıda hasta şiddetli belirti ve şikâyetlere sahiptir. Çoğu hastada diyet, yaşam tarzı ve stresi yöneterek belirtiler kontrol edilebilir. Daha şiddetli şikâyetler ise ilaç tedavisi gerektirir. Huzursuz bağırsak sendromu, bağırsak dokusunda değişikliklere neden olmaz ya da kolorektal kanser riskini artırmaz. Huzursuz Bağırsak Sendromu Nedir? Huzursuz bağırsak sendromu, fonksiyonel gastrointestinal bozukluklar olarak bilinen durumlardan biridir. Fonksiyonel sindirim problemlerinde bağırsak işlevlerinde anormallik vardır. Fakat yapılan testler normaldir ve tespit edilebilecek yapısal bir kusur saptanmaz. İrritabl bağırsak sendromu gençlerde görülen bir rahatsızlıktır ve daha sık olarak 45 yaş altı bireylerde saptanır. Huzursuz Bağırsak Sendromu Neden Olur? Huzursuz bağırsak sendromunun kesin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Fakat gelişmesinde rolü olduğu düşünülen çeşitli faktörler vardır. Bunlardan bazıları; Bağırsak kaslarındaki anormal kasılmalar. Bağırsakların duvarları, yiyecekleri sindirim kanalından geçirirken kasılan kas katmanlarıyla kaplıdır. Normalden daha fazla ve uzun süren kasılmalar, gaz, şişkinlik ve ishale neden olabilir. Zayıf kasılmalar ise yiyecek geçişini yavaşlatarak sert ve kuru dışkılamaya neden olabilir. Sinir sistemi anormallikleri. Sindirim sisteminde bulunan sinirlerdeki anormallikler, karın gaz veya dışkıya bağlı olarak gerildiğinde normalden daha büyük bir rahatsızlığa neden olabilir. Beyin ve bağırsaklar arasında zayıf koordine edilmiş sinyaller, vücudun sindirim sürecinde meydana gelen değişikliklere aşırı tepki vermesine neden olarak ağrı, ishal veya kabızlık gibi şikayetlere yol açabilir. Bağırsaklarda iltihaplanma. Bazı hastaların bağırsaklarında normalden fazla sayıda bağışıklık sistemi hücresi vardır. Aşırı bağışıklık sistemi tepkisi iltihaplanmaya neden olarak ağrı ve ishale sebebiyet verir. Ağır enfeksiyon. Huzursuz bağırsak sendromu, bakteri veya virüslerin neden olduğu şiddetli bir ishal (gastroenterit) patlamasından sonra gelişebilir. Ayrıca bağırsaklardaki bakteri florasındaki dengenin bozulması sonucunda görülen fazla bakteri üremesi ile de ilişkili olabilir. Bağırsaktaki yararlı bakterileri sayısında değişiklikler (mikroflora). Mikroflora, bağırsaklarda bulunan ve sağlıkta kilit rol oynayan yararlı bakterilerdir. Araştırmalarda spastik kolon hastalığı olanlarda mikroflorada bozulma saptanmıştır Huzursuz Bağırsak Sendromu Belirtileri Nelerdir? Huzursuz bağırsak sendromu belirtileri değişkendir ve her hastada farklı şiddette bir tablo oluşturur. En yaygın görülen belirtileri arasında; Dışkılama sonrası tipik olarak tamamen ya da kısmen ortadan kalkan karın ağrısı, kramp veya şişkinlik Aşırı gaz İshal veya kabızlık: Bazı hastalarda birbirini takip eden ishal ve kabızlık nöbetleri Dışkıda mukus Huzursuz bağırsak sendromu olan hastalar, zaman zaman belirti ve şikâyetlerin daha kötü olduğu ataklar ve tamamen kaybolduğu istirahat dönemleri yaşarlar. Ne Zaman Doktora Görünmeli? Bağırsak alışkanlıklarında veya IBS’nin belirtilerinde kalıcı bir değişiklik ortaya çıkan hastaların doktora görünmesi önerilir. Çünkü bu işaretler kalın bağırsak kanseri gibi daha ciddi bir durumun göstergesi olabilir. Aşağıdaki belirtiler varsa ileri tetkik yapılması için mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir: Kilo kaybı Geceleri ishal Rektal kanama Demir eksikliği anemisi Açıklanamayan kusma Yutma zorluğu Gaz çıkarma veya dışkılama ile geçmeyen karın ağrısı Huzursuz Bağırsak Sendromunu Tetikleyen Faktörler Rahatsızlık bazı faktörlere bağlı olarak alevlenebilir. Spastik kolonu tetikleyebilen faktörler şunları içerir; Bazı gıdalar; İBS’de gıda alerjisi veya intoleransının rolü tam olarak anlaşılamamıştır. Gerçek bir besin alerjisi nadiren huzursuz bağırsak sendromuna neden olur. Ancak birçok insan buğday, narenciye, fasulye, lahana, gazlı içecekler, süt ve süt ürünleri de dahil olmak üzere belirli yiyecek veya içecekleri tükettikten sonra belirtilerde şiddetlenme tarifler. Stres; İrritabl bağırsak sendromlu çoğu kişi, artan stres dönemlerinde daha şiddetli veya daha sık belirti yaşar. Stres şikâyetlerin şiddetinde artışa neden olabilse de, hastalığın direkt nedeni değildir. Hormonlar; Kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazla görülür. Bu da hormonların hastalığın tetiklenmesinde etkili olduğunu düşündürmektedir. Birçok kadında belirtilerin adet döneminde ya da öncesinde şiddetlenmesi de bu durumu destekler niteliktedir. Huzursuz Bağırsak Sendromuna Ne İyi Gelir? Genellikle diyet, aktivitelerdeki birkaç temel değişiklikle birlikte, huzursuz bağırsak sendromuna iyi gelir. Şikâyetlere iyi gelen ve belirtileri azaltmaya yardımcı olabilecek bazı ipuçları şu şekilde sıralanabilir; Meyveler, sebzeler, kepekli tahıllar, baklagiller ve fındık gibi lifli yiyecekler IBS’de görülen kabızlığa iyi gelir. Azar azar ve sık yemek yemek şikâyetleri hafifletmede etkilidir. Yiyecekleri yavaş yavaş, uzun süre çiğneyerek yemek gaz şikâyetine iyi gelir. Düzenli egzersiz yapmak mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin ve serotonin salınımını artırarak stresle başa çıkmaya yardımcı olur. Böylece stresin tetiklediği belirtilerde azalma görülür
  23. Kalın bağırsak ya da kolon kanseri, dünyada en çok rastlanan kanser türleri arasında bulunur. Kadın ve erkeklerde özellikle 50 yaş üstünde daha sıklıkla görülen bir kanser türüdür. Sindirim sisteminin anüsle bağlanan son noktası olan kalın bağırsak, ortalama 1,5 ile 2 metre uzunlukta bir organdır. Kalın bağırsak, kolon ve rektumdan meydana gelmektedir. Peki, rektum neresidir? sorusuna cevap verecek olursak, kalın bağırsağın anüsten önceki son 12 santimetrelik dışkının depolandığı kısmına denir. Kolon ise rektum dışındaki diğer kalın bağırsak bölümüdür. İnce bağırsaktan büyük ölçüde sindirilmiş halde gelen besinler, kolon bölgesinde tekrar ayrıştırılmakta, su ve mineraller alındıktan sonra geriye kalan kısmı, anüs yoluyla atılması için rektumda depolanmaktadır. Kalın bağırsakta kolon bölümünde ortaya çıkan kansere, kolon kanseri denmektedir. Kolonda görülen kanser, erken evrede teşhis edilirse tamamen tedavi edilmesi mümkün olmaktadır. Ancak erken fark edilemediği durumlarda bu kanser türü; yakın lenf bezlerine, komşu olduğu mide, dalak gibi organlara ve kan vasıtasıyla da vücuttaki diğer bölgelere yayılmaktadır. Dalak nerededir? diye merak edenler için bu organın, karnın sol üst kadranında, diyaframın hemen altında ve midenin yanında bulunduğu söylenebilir. Kolon Kanseri Nedenleri Ve Risk Faktörleri Nelerdir? Yaş faktörü: Hastalığa yakalanma yaşı erkek ve kadınlarda 50 ve 60’lı yaşlardır. Bu yaştaki kişiler risk altındadır. Genetik faktörler: Aile bireylerinde kolon kanseri görülmüşse, genetik yatkınlıktan dolayı kolon kanserine yakalanma riski artmaktadır. Ailesinde kolon kanseri vakası olanların, bu hastalığa kaç yaşında yakalandıklarını öğrenip, bu yaşa ulaşmadan 10 yıl öncesinde düzenli olarak kolonoskopi yaptırması önemlidir. Kolon kanser hikâyesi, ailede bulunmuyorsa, 50 yaşından itibaren kolonoskopi yaptırılmalıdır. Polipler: Polip nedir? Kalın bağırsağın içini örten tabakanın normal olmayan şekilde büyüyerek bağırsak kanalına çıkıntı yapmasıdır. İyi huylu tümörlerden olan polipler, zamanla kansere dönüşebilmektedir. Bu nedenle poliplerin çıkartılması ve sonrasında da düzenli şekilde kontrollerin yaptırılması gerekmektedir. Genetik bozukluklar: HNPCC genindeki değişmeler, kolon kanserine yakalanma riskini artırmaktadır. İnflamatuar bağırsak hastalıkları: Crohn ve ülseratif kolit gibi bağırsak iltihapları şeklinde görülen hastalıklar, kolon kanserleri gelişme riskini artırmaktadır. Sağlıksız yaşam biçimi: Lif yönünden düşük olan besinleri tüketenlerde, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlığı olanlarda, şeker hastalığı, aşırı şişmanlık ve hareketsiz bir hayat tarzı olan kişilerde kolon kanseri görülme riski fazladır. Kolon Kanseri Belirtileri Nelerdir? Bağırsak kanserlerinin belirtileri, sıklıkla dışkılama alışkanlıklarında değişiklik şekilde kendini gösterir. Geçmeyen ishal ya da kabızlık, dışkıda incelme, dışkıdan ve anüsten kan gelmesi, dışkıda yumurta akına benzer bir salgı olması kolon kanserinin belirtileri arasında bulunur. Kanser daha da ilerlediğinde karın bölgesinde, şişlik ve ağrı gibi şikâyetler gözlenir. Dışkılama yaparken ağrı duyma ve zorlanma, demir eksikliğine bağlı kansızlık, kilo kaybetme ve karın bölgesinde kitle oluşumu da kolon kanseri ile ilgili bulgulardır. Kolon Kanseri Tanısı Nasıl Konulur? Günümüzde kolon ve bağırsakta kanser ve diğer tümöral oluşumlar endoskopik yöntemler kullanılarak daha kolay bir şekilde teşhis edilebilmektedir. Kolonoskopi yöntemi kullanılarak tümör oluşumunun erken dönemde saptanması mümkündür. Ayrıca kolonoskopi sayesinde, kansere dönüşme riski olan polipler alınmakta ve kanser tehlikesi önlenmektedir. Kesin tanı için hastadan dışkı alınıp incelenir, kolon grafisi ve bilgisayarlı tomografi uygulanır. Endoskopi ile de parça alınıp, patolojik incelemeden geçirilmektedir. Kolon Kanseri Tedavi Yöntemleri Nelerdir? Kolon kanseri tedavisi için kansere dönüşme ihtimali olan polipler, kolonoskopi yöntemi ile alınır. Kanser ileri bir evreye gelmişse, cerrahi işlem zorunlu hale gelir. Tümörün olduğu kısım çıkartılır. Hastalığın komşu bölgelere yayıldığı durumlarda ise kemoterapi uygulanmaktadır. Kanser metastaz yapmışsa, tedaviye devam edilerek, hastanın yaşam süresi uzatılmaya çalışılır. Kolon Kanserinden Korunma Yolları Lifli besinlerin bol miktarda tüketimi, kalsiyum ve D vitamini alınması, fazla kilolardan kurtulup, spor ve egzersiz yapılması önemlidir. Ayrıca 50 yaşından itibaren düzenli olarak tarama testlerinin yaptırılması, olası hastalık riskinin erken zamanda saptanarak, başarılı şekilde tedavi edilmesi için gereklidir. Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Sayfa içeriğinde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren ögelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz
  24. Kış mevsiminin en sağlıklı besini balığın lezzetli bir hali. İster tavada ister fırın da istediğiniz şekilde pişirerek bu eşsiz lezzete sizlerde şahitlik edin. Asma Yaprağında Sardalya Tarifi nasıl yapılır? Asma Yaprağında Sardalya Tarifi… Malzemeler 500 gram sardalya balığı(temizlenmiş ve kılçığı alınmış) 15 adet asma yaprağı 1/2 çay bardağı zeytinyağı 1 tatlı kaşığı tuz 1 çay kaşığı karabiber Hazırlanışı Sardalyaları kılçığından ve iç organlarından temizleyerek güzelce yıkayın. Bir süzgeçe alın. Ardından sardalyaları bir kaba alıp üzerine 4 – 5 yemek kaşığı zeytinyağını, karabiber ve tuzu ekleyerek balıklara yedirin. Sardalyaları 15 – 20 dakika boyunca dinlendirin. Ardından sarma sarar gibi yaprakların saplarını koparın ve içine sardalyaları yerleştirerek sarın. Bütün sardalyaları böyle sarmaya devam edin. Balıkları pişireceğiniz ızgara tavanızı kalan yağı tavaya koyun ve yağı ısıtmaya başlayın. Sardalyaları tavaya yerleştirin ve iki yüzünü de 4 – 5 dakika kadar pişirin. Ardından servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun
  25. Ayurveda, kökeni Hindistan’ın Vedik kültürüne dayanan 5,000 yıllık bir doğal şifa sistemi olup, insanoğluna beşeri potansiyelinin üst sınırını gerçekleştirirken, her yönden dengede ve zinde kalmasına yardımcı olan bir bilgelikler bütünüdür. Ayurveda (आयुर्वेद ), Hindistan’ın alt kıtasında ortaya çıkan antik bütünsel sağlık sistemidir. Aayus ve Veda kelimelerinden türemiştir. Yaşam bilimi anlamına gelir. Ayurvedik beslenme ve yaşam tercihleriyle bedenin ve ruhun ritmini iyileştirmek mümkündür. Ayurveda doğanın enerjisi ile uyumlu yaşama yoludur. Ayurveda’ya göre salgın hastalıklar, toprak, su ve havaya verilen zarar neticesinde oluşur. Özellikle toprağa verilen zarar, zararların en büyüğüdür. Doğanın ritmini anlamak ve bilmek gerekir. Fizyolojimiz, doğanın ritmine uyarak onunla aynı frekansa gelmeye başlar ve böylece dengelenir. Tıpkı bir nehrin içinde biriken taş, kum ve dalların suyun akışını engelleyeceği gibi. Nehirdeki çöpleri boşalttığımızda su kendiliğinden akmaya başlar. Su gideceği yönü bilir, yolu açık olduğundaysa kolaylıkla o yöne doğru akar. Ayurveda Bir Yaşam Tarzıdır Evrensel prensiplere sahip Ayurveda; insanı tüm fiziksel ve ruhsal yapısıyla, bilinç seviyesiyle, yaşadığı ortamla ve iklimle, yedikleri ile ve kısacası makrokozmozla yani tüm evren ile bir bütün olarak ele alır ve değerlendirir. Makrokozmosta olan mikrokozmosta tezahür eder. Evrendeki her şey bir bütünün parçasıdır ve her parça bütünün özelliklerini yansıtır. İnsan, tüm canlılar ve evren; canlı cansız tüm varlıklar ve maddeler 5 elementten oluşur ama oranları farklıdır. 5 elementin içinde, bu elementleri tezahür ettiren beş güç vardır. Bu güçler fiziksel olan her şeyin evrensel sebepleridir ve nesnelerin özü anlamına gelen Tanmatralar olarak adlandırılırlar. Ayurveda, fiziksel ve psikolojik iyileşme için gıda, otlar, beden çalışması, pranayama, yoga ve meditasyon tekniklerini kullanan, doğal iyileşmenin bütüncül sistemidir. Ayurveda’ya göre “ne yersek oyuz” öğretisi temeldir. Ayurveda Bilimi, beden ve organ sistemini dünyamızdaki 3 (TriGunas) oluş hali ve doğadaki 5 element ile açıklar ve bu elementler kuantum düzeyinde zihin, düşünce ve duyguları etkiler. Ayurvedaya göre her canlı – cansız varlık 5 temel elementin özelliklerini taşır. Bunlar sırası ile Boşluk (Akaşa), Hava (Vayu), Ateş (Agni), Su (Jala), Toprak (Prithvi)’tır. Tüm yaşamı oluşturan bu elementler yemeklerde, hava durumunda, mevsimlerde, duygularda, canlılarda, günün saatlerinde, kısaca her şeyin özünde bulunur. Dosha’lar: Vata, Pitta, Kapha Bahsedilen beş element tüm varlıklarda kendini 3 temel enerji olarak gösterir; Vata, Pitta ve Kapha. Birbirlerinden farklı özellikleri bir araya getiren bu enerjilere Dosha adı verilir. Her dosha’da tüm beş elementin tesiri vardır, sadece bazı elementlerin ağırlığı daha yüksektir. Vata, boşluk ve hava elementlerinden; Pitta ateş ve su elementlerinden; Kapha su ve toprak elementlerinden oluşur. Prakruthi, doğuştan gelen doğamızdır ve Dosha Dengesi ile bütünsel sağlığı oluşturur. İnsan her 3 Dosha’ya da sahiptir ancak biri diğerlerinden daha baskındır. Dosha, fiziksel ve zihinsel bedenlerimizin birleşmesi neticesinde oluşan Bünye Tipi’mizdir. Doğuştan gelen ve beden, zihin ve ruhsal özellikleri gösteren ve bütün hayatımız boyunca değişmeyen bu doshamıza “Prakruti” denir. İnsanlar yaşamları boyunca çok farklı etkilere maruz kalarak, ellerinde olmadan kendi beden tiplerine, yani Prakruti‘lerine uygun olmayan bir hayat yaşayabilirler. İnsanların bu içinde bulundukları güncel beden-zihin tipine de Vikruti denir. Dosha dengeleri bozulduğunda (Vikruti), dengesizlik ve bunun sonucu olarak da hastalıklar ortaya çıkar. Yaşadığımız çevre, yaşam biçimimiz, beslenme alışkanlıklarımız, mevsimsel değişiklikler, duygu durumumuz ve ruh halimiz gibi birçok etken doshalarımızın denge ve dengesizliğine etki eder. Dosha dengede değil ise ya da Dosha artışı oluşmuş ise Vikruthi oluşur; bu da dengesiz durum anlamına gelir ve bu sayede hastalıklar başlamış olur. Kan akışı, nefes, kalp atışı, nabız, metabolizma, sindirim, detox ve beden tipine göre ayurvedik beslenme önemlidir. İlk iş olarak yaşam şekli ve ayurvedik beslenme ile artan Dosha dengeye getirilir. Dosha’ların Belirgin Özellikleri 1. Vata Zayıftır. Hep hareketlidir, hiperaktiftir. Cildi kurudur. Saçları ince kuru kırılgandır. Az ve düzensiz yemek yer. Hızlı ve sert yürür. Çok sık hasta olur, hastalığı uzun sürer. Çok konuşur. Çok heveslidir, hemen her şeye başlar. Yaratıcıdır, kreatif işlerde başarılıdır. Hemen anlar ama çabuk unutur. Coşkulu, canlı, hareketlidir. Zihni enerji doludur. Neşelidir. Hızlı hareket eder, hızlı yanıt verir, hızlı adapte olur. Başkalarını motive etmekte başarılıdır. Yaratıcıdır, yaratım gücü yüksektir. Yeni fikirler, yeni konseptler üretir. 2. Pitta Liderdir, başarı odaklıdır. Cilt ve kan hastalıkları vardır. Saçları erken beyazlar ve dökülür. Cildi akneli ve lekelidir. Çok yemek yer, tabağını doldurur, açlığa dayanamaz. Sıcağa tahammül edemez, yaz aylarını sevmez. Bedeni toksiktir. Konuşmaları keskin ve otoriterdir. Direktif ve emir verir, analitiktir ve zekidir, eleştirir, yargılar. Kavraması iyi hafızası iyidir. Sindirim organlarında sıkıntılar yaşar. Mevsim geçişlerinde hastalanır allerjileri olur. Mükemmelliyetçidir. Duygularını bastırır, belli etmez. Zekidir, çözüm ve sonuç odaklıdır. Analitiktir. Planlama yetkinliği yüksektir. Düşünce ve hareketleri sistemlidir. Nettir, realistiktir, gerçekçidir. Sezgileri güçlüdür. 3. Kapha Kaslıdır, kasları gelişmiştir. Cildi temiz berrak nemlidir. Saçı kalın ve kıvırcıktır. Kilo alır ve vermekte zorlanır. Çok yemez iyi sindirir açlığa ve susuzluğa dayanır. Az hareketlidir, sıcağa ve soğua dayanır. Hastalığa direci iyidir, çocukken çok hasta olur sonra güçlenir. Az ama güçlü konuşur, iyi iletişimcidir. Metabolizması ağırdır, obeziteye eğilimi vardır, diabete yakalanabilir. Bahar aylarını sever. Hafızası çok iyidir, yavaş öğrenir ama unutmaz, ağır çalışır ama iyi iş çıkartır. Arkadaş canlısıdır, dost ve arkadaşları çoktur. Çevresi geniştir ve çevresini etkiler. Krizleri ve problemleri çok iyi yönetir. Çabuk bıkmaz, çabuk sıkılmaz. Sakindir, sabırlıdır. Alışkanlıklarına ve sevdiklerine tutunur, kolay bırakmaz. Yeni fikirler için Vata, hedeflere ve çözümlere hızlı ulaşım için Pitta, mükemmel ve kaliteli iş sonuçları ve uzlaşma için Kapha Dosha’sı olanlar mükemmel tercih olurlar. Vatha Dosha’sı Için: Vata Dosha’sının dengelenmesi için diyetteki en faydalı lezzetler tatlı, ekşi ve tuzlu gıdalardır. Tatlı lezzetler Vata’yı dengeler. Günde 3 çorba kaşığı ghee yağı, susam yağı veya zeytinyağı tüketilmelidir. Pirinç, buğday, kinoa, yulaf, nohut, mercimek ,muz, avakado, kayısı, erik, beriler, Hindistan cevizi, incir, greyfurt, portakal, limon, kavun, karpuz, şeftali, ananas, kivi, hurma ve kurutulmuş meyveler Vata için idealdir. Kuşkonmaz, enginar, pırasa, soğan, havuç, patates, bakla, turp ve pancar, bezelye, karnıbahar, brokoli ve kabak tüketilebilir. Sütlü mamuller Vata enerjisini dengeler. Baharatlar; kakule (cardamom), kimyon (cumin), fesleğen, ada çayı, kekik, zencefil (ginger), tarçın (cinnamon), tuz, karanfil (clove), hardal tohumu ve karabiberdir. Kuru yemişler genel olarak tavsiye edilir. Vata Dosha dengelenmesi için; düzenli bir rutini sağlamalı, bedeni sıcak tutmalı, ılık yiyeceklerle beslenmeli, sakinlik içinde olmalı (veya bunun yollarını aramalı), soğuk yiyecek ve içeceklerden uzak durmalıdır. Düzenli olarak Abhyangam masajı yapılabilir. Pitta Dosha’sı Için: Pitta Doshası’nın tercih edeceği Ayurvedik beslenme lezzetleri, tatlı, acı ve buruk lezzetlerdir. Sütlü mamuller Pitta’yı dengeler. Süt, tereyağ ve ghee kullanılır. Bal hariç tatlı lezzetlerden de uzak durmalıdır. En uygun yağlar; gee, zeytin yağı, ay çekirdeği yağı, soya yağı ve Hindistan cevizi yağıdır. Isıtıcı özellikleri olan susam yağı, badem yağı ve mısır yağı kullanılmamalıdır. En uygun tahıllar; buğday, pirinç, arpa, mercimek, nohut, kuru fasulye ve yulafdır. Üzüm, kavun, kiraz, Hindistan cevizi, incir, armut, avakado, nar, ananas yenebilir. Kuşkonmaz, enginar, Brüksel lahanası, mantar, maydanoz, marul, hıyar, patates, yeşil yapraklı sebzeler, balkabağı, brokoli, karnıbahar, kereviz, bamya, yeşil fasulye ve kabak tüketilebilir. Faydalı baharatlar; kişniş (coriander), maydanoz, kakule (cardamom), safran, fesleğen, nane, tere otu, zerdeçal (turmeric) ve rezene (fennel) gibi baharatlardır. Zencefil, kimyon, karabiber, boyotu (fenugreek), karanfil, tuz, hardal tohumu gibi acı baharatlardan kaçınmak gerekir. Aşırı ısıtma kapasitesi olan acı biber cinslerinden sakınılmalıdır. Yemeklerden sonra rezene tohumu çiğnenmesi ya da rezene çayı içilmesi sindirim sistemi asitlerinin soğutulması açısından faydalıdır. Acı baharatlar kullanılması Pitta enerjisini yükseltir. Alkol alınmamalıdır Pitta Dosha dengelenmesi için, aşırı sıcaktan kaçınılıp çok acı baharatlardan, alkolden ve fazla yağdan ve tuzdan uzak durulmalı, serinletici ve baharatsız yiyeceklerle beslenilmei, serin içecekler içilmeli, pişmiş ve çiğ yiyeceklerin dengesini kurulmalıdır. Kapha Dosha’sı Için: Kapha Dosha’nın tercih etmesi gereken Ayurvedik beslenme seçenekleri keskin, acı ve buruk lezzetlerdir. Tatlı, ekşi ve tuzlu besinler ise mümkün olduğu kadar az tüketilmelidir. Sütlü mamullerin tüketimi en aza indirilmelidir. Ghee ve yağ oranı düşük yoğurt sınırlı miktarlarda yenebilir. Zeytinyağı, badem yağı, ay çiçeği yağı sınırlı kullanılmalıdır. Bal Kapha Dosha’nın dengelemesi için kullanılabilecek en uygun lezzetlerden biridir. Diğer tatlı lezzetleri tüketmemek gerekir. Meyvelerden elma ve armut gibi şeker miktarı az meyveler yenebilir. Muz, avakado, kavun, hurma, incir gibi şekerli meyvelerden uzak durulmalıdır. Soya fasulyesi ve tofu hariç diğer fasulye ve diğer bakliyatlar yenebilir. Tahıllardan arpa, mısır, darı, çavdar, yulaf tüketilebilir. Kapha diyetinde domates, salatalık, patates ve kabak hariç diğer sebzeler bol olarak tüketilebilir. Ispanak gibi yeşil yapraklı sebzeler, soğan, sarımsak çokça yenebilir. Tuz hariç hemen hemen bütün baharatlar kapha diyetinde kullanılır. Acı biber, hardal tohumu ve zencefil gibi keskin lezzetli baharatlar bol bol kullanılabilir. Kuru yemiş tüketimi sınırlandırılmalıdır. Dondurmadan uzak durmalıdır. Hazmı güçlendirmek için günde 2-3 bardak zencefil çayı içilmelidir. Kapha Dosha’nın dengelenmesi için; bol bol egzersiz yapıılmalı, aktif hayat benimsenmeli, buzlu yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalı, yağlı ve ağır yiyeceklerden yenmemeli, hafif ve taze yiyecekler tercih edilmelidir. Kaynak: livetobloom.com
×
×
  • Create New...

Önemli bilgi

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için Gizlilik poliçesini inceleyebilirsiniz.