Jump to content

Feneroin

Yönetici
  • İçerik sayısı

    1024
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    10

Everything posted by Feneroin

  1. Her evde ve mutfakta bulunan karanfilin çayını demlemeyi denediniz mi? Karanfil Çayının faydalarını biliyor musunuz? Karanfil, hepimizin mutfağında bulunan bir baharat. Peki bu mis kokulu, keskin tatlı baharatın çayını içmeyi denediniz mi? Oldukça lezzetli olan karanfil çayı, sağlık için de çok faydalı. Sinüs Enfeksiyonları Çalışmalar, karanfil çayının ve aktif bileşenlerinin sinüslerdeki iltihaplanmanın hafifletilmesine yardımcı olabileceğini ve aynı zamanda semptomlara neden olan enfeksiyonu tespit etmekte işe yaradığını ortaya koydu. Sindirim Karanfil çayı, bağırsak hareketlerini hızlandırır ve kabızlık, iltihaplanma gibi problemlere engel olur. Ateş İçeriğindeki iltihap önleyici bileşenler sayesinde ateş düşürücü özelliği de bulunur. Karanfil çayı, alternatif tıpta da bağışıklık sistemini güçlendirmek ve ateş düşürmek için kullanılmıştır. Bağırsak Parazitleri Bu çay anti-bakteriyel, mantar önleyici ve parazit önleyici özelliklere sahiptir. Bağırsak parazitlerini yok etmede büyük rol oynar. Kireçlenme Karanfil çayı, eklem hastalıklarına ve ağrılarına da iyi geliyor. Eklem iltihaplarının tedavisinde kullanılıyor. Kilo Verme Metabolizmayı uyarabilen ve temel besinleri sağlayabilen herhangi bir çay kilo vermeye yardımcı olabilir. Karanfil çayı da bunlardan biridir. Cilt Sağlığı Bu çay, içerdiği güçlü antioksidanlar sayesinde kırışıklıkları, yaşlılık belirtilerini ve cilt lekelerini azaltma özelliğine sahip. Karanfil Çayı Nasıl Hazırlanır? Bir su bardapı suyu kaynatın. 7-8 adet karanfil, öğütün ancak toz haline getirmeyin. Öğütülmüş karanfilleri kaynamış suya ekleyin ve demlenmesini bekleyin. Çayı süzdükten sonra içebilirsiniz. Çayınızın içine elma ve kabuk tarçın da ilave edebilirsiniz. Karanfil Çayının Yan Etkileri Diğer tüm bitki çaylarında olduğu gibi karanfil çayını da fazla tüketmenin bazı yan etkileri var. Özellikle hamileler, bu çayı içmeden önce bir uzmana danışmalı. Karanfil çayını fazla tüketmek sindirim sorunlarına, kas ağrılarına, aşırı kilo vermeye, ateş, titreme ve zor nefes alma gibi sorunlara neden olabilir. Öte yandan karanfile alerjisi olan çok fazla kişi var. Eğer bu baharata alerjiniz olup olmadığını bilmiyorsanız öncelikle bir doktora danışın ve onay aldıktan sonra tüketin
  2. Hem kimyasallardan uzak hem de maliyeti el yakmayan birbirinden etkili ev yapımı bulaşık makinesi deterjanını sizler için derledik. Bulaşık makinesi deterjanları sizce de el yakmıyor mu? Bulaşık makinesinde yıkadığımız bulaşıklar için ayrı elde yıkananlar için ayrı deterjanlara servet akıtıyoruz. Peki, hem daha sağlıklı hem de ucuz makine deterjanı kullanmamız mümkün mü? Elbette, mümkün! Bunun için sadece mutfağınızda bulunan birkaç malzemeden yararlanmanız yeterli olacak. Ev Yapımı Bulaşık Makinesi Tableti Malzemeler; 1 su bardağı toz bulaşık makinesi deterjanı 1 su bardağı kosher tuzu 1 su bardağı karbonat 3\4 bardak limon suyu Hazırlanışı; Tüm malzemeleri karıştırın Daha sonra elde edilen deterjanı çikolata kalıplarında alın. Hemen ardından buzlukta dondurun. İşte size şahane bir tablet deterjan. Limonlu Bulaşık Makinesi Deterjanı Küp doğranmış 4 adet orta boy limon (Kabuğu ve çekirdekleri olmayacak.) 3 su bardağı su 1 bu bardağı kosher tuzu 1 yemek kaşığı beyaz sirke Hazırlanışı; Limonları bir bardak suyla birlikte sos tavasına alın. Limonlu suyu yaklaşık 20 dakika kaynatın. Bu arada sık sık limon suyunu karıştırın. Suyu tamamen çektiğini düşünürseniz su ilave edebilirsiniz. Pişen limonların altını kapatın ve karışıma 2 su bardağı su ilave edip iyice karıştırın. Ardından tuzu ve sirkeyi ekleyin. Bütün malzemeler iyice birleşinceye kadar karıştırın. Ardından karışımı yeniden ocağa alın ve püre haline gelene kadar kaynatın. Püre haline gelen sos iyice soğuduktan sonra kullanmaya başlayabilirsiniz. Ancak hazırladığınız bu deterjanın uzun ömürlü olmasını istiyorsanız mutlaka buzdolabında saklayın. Her yıkamada 3 yemek kaşığı deterjan yeterli olacaktır. Karbonatlı Bulaşık Makinesi Deterjanı Malzemeler; 3 damla bulaşık deterjanı Deterjan gözünün 2\3’ü kadar karbonat Hazırlanışı; Bulaşık makinenizi çalıştırmadan önce deterjan gözüne 3 damla deterjan dökün. Ardından deterjan güzünü ağzına kadar karbonatla doldurun ve makinenizi çalıştırın
  3. Kemik erimesi olarak da bilinen osteoporoz nedir? Belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir? İskelet sistemini oluşturan kemikler yüksek oranda kalsiyum içeren yapılardır. Bebeklik ve çocukluk dönemlerinde hızlı bir şekilde kemik yapımı söz konusudur. Adölesan dönemin sona erdiği 20’li yaşların sonlarına doğru ise kemik yapımı, kemik yıkımı ile hemen hemen aynı seviyelere gelir. Bu andan itibaren yaş ilerledikçe kemiklerde yıkımın geciktirilmesi açısından kalsiyum ve D vitamini alımına özen gösterilerek kemik kütlesi ve sağlığı korunmalıdır. Yaşın ilerlemesiyle birlikte kemik yıkımı hızlandığından bu durum dengesiz beslenme ile de birleştiğinde osteoporoz olarak da bilinen kemik erimesi tablosunu geliştirmeye başlar. Erken dönemde büyük sorunlara yol açmasa da yaş ilerledikçe kemiklerde hasar oluşumuna yol açabileceğinden hastalık rutin taramalar ile erken dönemde tespit edilerek gerekli tedavi prosedürleri uygulanmalıdır. Osteoporoz (kemik erimesi) nedir? Sağlıklı ve genç kemiklerde güçlü kollajen liflerine bağlı mineraller ve çoğunlukla da kalsiyum tuzlarından oluşan bir yapılanma söz konusudur. Yaşlanmayla birlikte bu yapının gücünü kaybederek zayıflaması ve dayanıksızlaşması normaldir. Fakat osteoporoz kemik yoğunluğundaki aşırı düşüş nedeniyle kemiklerin çok daha kırılgan bir yapıya dönüşmesi anlamına gelir. Kemik erimesi olarak bilinen osteoporoz, kelime olarak süngerimsi (gözenekli) kemik anlamına gelir. Kemiklerin içlerinde boşluklar oluşarak yoğunlukları azalır. Bu da kırılmaya ve çatlamaya yatkın hale gelmelerine neden olur. Çoğunlukla bir kırık veya çatlak geliştikten sonra kemiklerin görüntülenmesi sonucunda tespit edilir. Osteoporoza bağlı kırık oluşumunun en yaygın görüldüğü kemikler ise el bilekleri, omurga ve kalçada bulunan kemiklerdir. Kemik erimesinin görülme sıklığı yaşla birlikte artar, aynı zamanda kadınlarda görülme olasılığı erkeklere oranla daha yüksektir. Osteoporoz (kemik erimesi) belirtileri nelerdir? Kemik erimesi, erken dönemde herhangi bir belirtiye neden olmaz. Kemik yoğunluğunun azalmasına karşın kemikte herhangi bir kırılma veya çatlama ortaya çıkmadığı veya kemik yoğunluğu testleri yapılmadığı müddetçe hastalığın tespit edilebilmesi de oldukça güçtür. Osteoporozun ilerlemesi durumunda hastalar kendilerinde birtakım belirtiler hissedebilir. Bunlardan bazıları şu şekildedir: Omurga içerisinde kırık veya çökmüş bir omurun neden olduğu bel ağrıları Zamanla kemiklerin eğrilmesine bağlı olarak boyun kısalması Kamburlaşma ve çarpık duruş Basit hareketlerde bile ortaya çıkabilen kırılma ve çatlamalar Yukarıda verilen belirtiler ancak osteoporozun ileri seviyelere ulaştığı ve kemik hasarlarının oluşmaya başladığı dönemlerde kendini gösterebilecek semptomlardır. Hastalık bu aşamaya geldikten sonra kemiklerde oluşan hasarın geri döndürülebilmesi büyük ölçüde mümkün değildir. Bu nedenle ileri yaşlardaki bireyler bu hastalığa yakalanmamak için gerekli yaşam tarzı değişikliklerini uygulamalı, beslenme düzenine dikkat etmeli ve düzenli olarak spor yapmalıdır. Menopoz sonrası dönemdeki kadınlar hekimlerinin önereceği aralıklar ile kemik yoğunluğuna ilişkin tarama testlerini yaptırmalıdır. Ostoporoz (kemik erimesi) nedenleri nelerdir? Kemikler sürekli olarak yenilenme durumundadır. Osteoblast adlı hücreler yeni kemik hücrelerinin yapımında görevli iken osteoklast hücreleri eski kemik hücrelerinin parçalanmasını sağlar. Yaş ilerledikçe kemik yapımı kemik yıkımına yetişemez hale geldiğinden kemik erimesi süreci başlar ve bu durum yetersiz beslenme ile bir araya geldiğinde osteoporoz adı verilen tablo ortaya çıkar. Kemik erimesinin ortaya çıkışında etkili olan risk faktörleri şunlardır: Yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alımı Kadın cinsiyet ve özellikle de menopoz sonrası dönemde olmak İleri yaş Genetik yatkınlık Cinsiyet hormonlarındaki düşüklükler Tiroid hormonlarına ilişkin bozukluklar Menopoz öncesi dönemde yumurtalıkların alınması Adrenal bez hastalıkları Steroid içerikli ilaç kullanımı Sigara ve alkol kullanımı Hareketsiz yaşam tarzı Osteoporoz (kemik erimesi) teşhisi nasıl konulur? Osteoporoz, birtakım komplikasyonları da beraberinde getirir. Bunlardan en yaygını da kemik kırıklarıdır. Osteoporoz durumunda kemiklerde kırıkların meydana gelebilmesi için ağır bir darbe almak veya bir kaza geçirmek gerekli değildir. İleri derecede kemik erimesi olan hastalarda küçük bir burkulma ve hatta bazen öksürme gibi ani hareketlere bağlı olarak bile kırıkların ortaya çıkması söz konusu olabilmektedir. Özellikle kalça ağrısına bağlı olarak doktora giden kişilerde kırıkların tespit edilmesi buna bir örnek olarak verilebilir. Kemik erimesinin kesin olarak teşhis edilebilmesi için kemik yoğunluğu ölçümü yapılmalıdır. Bunun için günümüzde en sık başvurulan ve en güvenilir yöntem DEXA’dır. DEXA yöntemi ile kemik yoğunluğu kolay ve ağrısız bir şekilde ölçülebilirken hastalar yüksek miktarda radyasyona maruz kalmazlar. Ölçüm osteoporozdan en çok etkilenen bölgeler olan kalça, el bileği veya omurga kemiklerinden herhangi birinde yapılabilir. Yukarıda da belirtildiği gibi osteoporoz erken dönemde herhangi bir belirtiye neden olmaz. Bu nedenle belirtilerin ortaya çıkması beklenmeden kemik erimesinin çok yaygın görülen bir hastalık olduğu da göz önünde bulundurularak menopoz sonrası dönemdeki kadınlar ve 50 yaşın üzerindeki erkekler hekime başvurarak düzenli olarak DEXA ölçümünden geçmelidir. Osteoporoz tedavisi Kemik erimesinde uygulanacak tedavinin niteliği; hastalığınızın ilerlemişlik düzeyi, son 10 yıl içerisindeki kemik sağlığına ilişkin yaşadığınız problemler, kemik yoğunluğu ölçümlerinizin sonuçları gibi faktörler bir arada değerlendirilerek hekim tarafından planlanır. Kemiklerinde kırık meydana gelme ihtimali düşük olan kişilerde tedavi olarak vitamin ve mineral destekleri ile birlikte sağlıklı bir beslenme planının oluşturulması şeklinde uygulanabilir. Kemiklerinde kırık gelişme riskinin yüksek olduğu tespit edilen hastalarda en yaygın şekilde kullanılan osteoporoz ilaçları bifosfonatlardır. Bifosfonat içerikli ilaçların yaygın yan etkileri arasında karın ağrısı, mide bulantısı ve mide ekşimesi gibi sorunlar yer alır. Bu tarz sorunları yaşayan hastalarda ilacın intravenöz (damar yolu ile uygulanan) türevleri tercih edilebilir. Tedavi için kullanılan diğer seçeneklerden ilki monoklonal antikor ilaçlarıdır. Bunlar deri altından 6 ayda bir verilen ilaçlardır ve ilacın kesilmesi bazı komplikasyonlara neden olabildiğinden uzun süreli olarak bu ilacı kullanabilecek olan hastalarda tercih edilmesinde fayda vardır. Hormon ilişkili terapiler de kemik erimesi tedavisi için tercih edilebilecek uygulamalar arasında yer alır. Özellikle menopozdan hemen sonra kullanılmaya başlanan östrojen destekleri, kemik kütlesinin korunması konusunda olumlu etkiler yaratabilir. Fakat östrojen içeren ilaçların kullanımına bağlı olarak meme ve endometrium kanserleri, kanın pıhtılaşmasına ilişkin bozukluklar ve kalp hastalıklarının oluşum riski arttığından bu tedavi yalnızca menopoz öncesi dönemde dahi kemik yoğunluğu düşük olan ve kemik erimesi için genetik yatkınlığı bulunan hastalarda kâr-zarar ilişkisi gözetilerek önerilmelidir. Östrojenin kemik yapımı üzerindeki olumlu etkilerini taklit eden “raloksifen” içerikli ilaçların kullanımı ve erkekler için testosteron replasman tedavileri de hormon ilişkili kemik erimesi tedavileri arasında yer alır. Bunların yanı sıra kemik yapımını destekleyen bazı ilaçlar da tedavi sürecinde reçetelendirilebilir. Eğer siz de kemik erimesi teşhisi aldıysanız veya kemik erimesine ilişkin yukarıda verilen belirtilerden bazılarına sahipseniz, derhal bir sağlık kuruluşuna başvurarak gerekli muayenelerden geçmeli ve kemik taramalarınızı yaptırmalısınız. Kemik erimesinin çok yaygın görülen bir hastalık olması nedeniyle şu an herhangi bir belirtiye yol açmamış olsa da sizde de var olabileceğini ve ilerleyen yaşlarda ciddi sorunlara yol açabileceğini göz önünde bulundurularak kemik sağlığınıza ilişkin kontrollerinizi düzenli olarak yaptırmaya özen göstermelisiniz. Olası bir kemik erimesi sorununun erken dönemde tespit edilmesini sağlayarak tedavi sürecinize bir an önce başlayabilir, bu sayede ileride karşılaşabileceğiniz daha ciddi problemlerin önüne geçebilirsiniz
  4. Araştırmacılar tarafından yapılan çalışmaya göre, sağlıklı beslenen bireylerin işitme kaybı riski azalabiliyor. Yeterli ve dengeli beslenme sizi sadece hastalıklardan korumaz, mevcut sağlığınızı da iyileştirir. Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, işitme sağlığı ve beslenme arasında ki ilişkiyi açıklıyor… Sağlıklı Beslenme İşitme Kaybını Önlüyor! Yeterli ve dengeli beslenme sizi sadece hastalıklardan korumaz, mevcut sağlığınızı da iyileştirir. Araştırmacılar tarafından yapılan çalışmaya göre, sağlıklı bir diyet ile beslenen bireylerin işitme kaybı riski azalabiliyor. İşitme Sağlığı ve Beslenme Arasındaki İlişki Nedir? American Journal of Epidemiology’de yayımlanan Brigham ve Kadın Hastanesi’ndeki araştırmacılar tarafından yapılan çalışmaya göre, sağlıklı bir diyet ile beslenen bireylerin işitme kaybı riski azalabiliyor. Hemşirelerin Sağlık Çalışması II İşitme Çalışmalarının Korunması (CHEARS) ‘dan elde edilen verilere göre, araştırmacılar işitme hassasiyetlerindeki üç yıllık değişiklikleri yeme alışkanlıkları ve diyet yaklaşımları gibi genel olarak önerilen sağlıklı beslenme alışkanlıklarına göre incelediler. Hipertansiyonu Durdurma (DASH) diyeti ve Akdeniz diyetinin işitme kaybı riskini önemli ölçüde düşürdüğü sonucuna ulaşılmış. Aynı zamanda bu diyetlerin, düşük kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, inme ve ölüm riski ve sağlıklı yaşlanma gibi birçok önemli sağlık sonucuyla ilişkili olduğu bulunmuş. Akdeniz Diyeti Akdeniz diyetinin sağlık faydalarını eminim daha önce de benden sıkça duymuşsunuzdur. Akdeniz diyeti bilimsel çalışmalara göre son derece güvenilir ve sağlıklı olduğu düşünülen bir beslenme planı. Öyle ki 2019 U.S. News and World Report’ta yer alan bilgiye göre dünyanın önde gelen beslenme uzmanları tarafından 41 popüler diyet içerisinden birinci olarak seçildi. Her yaştaki birey için uygun olabilen bu beslenme düzeninin temelini, sebze-meyveler, tam tahıllar, kuruyemişler, kuru baklagiller, baharatlar oluşturuyor. Kırmızı ete az yer verilirken; zeytinyağı ise en önemli besindir. Diyette sınırlandırılması gerekenler arasında ise şeker ve şeker içeren besinler, işlenmiş et ve işlenmiş besinler yer alıyor. Bu beslenme türünü kalp damar hastalıkları ve kansere karşı koruyuculuk ile uzun ve kaliteli bir yaşamın temel anahtarı olarak düşünebilirsiniz. DASH Diyeti DASH diyeti, kalp ve damar sağlığını korumak, kan basıncını dengelemek için uygulanan bir diyettir. Bu beslenme düzeninde yüksek lif, düşük kalori yoğunluğu ve uygun porsiyonlarla dengeli bir diyet esastır. İçeriğinde posadan zengin tam taneli tahıl ve karbonhidratlar yer alır. Bol miktarda sebze ve meyve tüketilir. Bu sebeple diyet potasyum, magnezyum, kalsiyum, protein ve liften zengindir. Düşük doymuş yağ, kolesterol ve yağı az içeren besinlerin tüketimi önerilir. Diyette; kırmızı et, şeker, şeker eklenmiş besinler, şekerli içeceklerin tüketimi sınırlandırılır. Diyetteki bir diğer amaç ise sodyum alımını kısıtlamaktır. Bu sebeple diyetin tuz içeriğine dikkat etmek gerekir
  5. JAponların geleneksel kıyafeti kimononun tarihçesi ve nasıl giyilir? Geleneksel Japon Kıyafeti Kimono Nedir? Kimono, Japonca’da kiru ve mono , “giyilen eşya” yani “elbise” anlamına gelir. Kelimenin etimolojik kökeni ki yani “giymek” ve mono yani “şey”dir. Japonya’nın geleneksel giysisidir. Tüm giysi çeşitleri için kullanılan kimono sözcüğü sonradan hâlâ kadın, erkek ve çocuklar tarafından giyilen uzun giysiyi tanımlamak için kullanılmaya başlamıştır. Kimono,ayak bileğine kadar uzanan T şeklinde düz hatlı, yakalı ve uzun kollu bir giysidir. Kimonoda kollar özellikle bileklerde çok geniştir, genişliği yaklaşık olarak yarım metre kadardır. Geleneksel olarak, özel günlerde evlenmemiş kadınlar hemen hemen yere kadar uzanan çok geniş kollu kimonolar giyer. Giysi gövde etrafına sarılır ve her zaman sol taraf sağın üstüne gelir. Obi adı verilen geniş bir kuşak ile arkadan bağlanır. Kimonolar genellikle geta veya zori adı verilen geleneksel tahta sandallar ve tabi adı verilen çoraplarla giyilir. Kimononun içine, nagajuban denilen daha kısa bir kimono içlik olarak giyilir. ERKEK VE KADIN KİMONOLARI ARASINDAKİ FARKLAR Erkek ve kadın kimonoları arasındaki en dikkat çekici fark kollardadır. Erkek kimonolarında kollar ya tamamen ya da alttan 3 ila 8 cm’den fazla ayrık olmamak kaydıyla büyük oranda gövdeye bağlıdır, kadın kimonolarının kolları ise hem geniş ve gövdeye bağlı değildir. Hemen altından obi geçeceği için erkek kimonolarının kolları daha az geniştir. Halbuki kadın kimonolarının kollarının büyük kısmı gövdeye dikili olmadığı için obiye bir engel teşkil etmez ve geniş kollar obinin üzerinden aşağıya sarkar. Kimono Tarihçesi Kimononu geçmişi 5’inci yüzyıla dayanır. Çin Hanfusu olarak tabir edilen geleneksel kıyafetten etkilenip şimdiki haline kavuşmuştur. Bu etkileşim ise Çin ve Japonya arasındaki ticaretin artmasıyla gerçekleşmiştir. Japon kültürünün en önemli mirasından biri olarak kabul edilen kimono, 5’inci yüzyıldan beri çok az değişikliğe uğramıştır. Kimono Modası Kimono, Japonya’da geleneksel olarak devam eden dini tapınak ziyaretleri, bayramlar, yeni yıl kutlamaları gibi özel günlerde giyiliyor. Ölüm törenlerinde ise siyah ve sade bir kimono tercih ediliyor. Kimono son yıllarda Japonya dışında da popüler olmuştur. Ancak kimononun Japonya dışında kutsal bir anlamı yoktur. Japon Kimono Ne Anlatır ? Eşsiz estetiklerine ek olarak, kimonolar sembolizmleri için değerlidir; stil, motif, renk ve malzeme, kullanıcının kişisel kimliğini ortaya çıkarmak için birlikte harmanlanır. Geleneksel kimonolar çeşitli tarzlarda üretilir. Kimono stili, cinsiyet, medeni durum, ruh hali dahil olmak üzere bir dizi spesifik kritere göre belirlenir. Mesela, evlenmemiş bir kadın resmi bir törende tek parça (“sallanan kollu”) kimono tercih etmelidir. Desenler, semboller ve diğer tasarımlar da giyen kişinin durumunu, kişilik özelliklerini ve erdemlerini anlamamıza yardımcı olur. Tahta baskılara benzer şekilde, popüler motifler, yapraklar, çiçekler ve kuşlar gibi doğadan esinlenen unsurları (yani vinçler) içerir. Desenlerin yanı sıra kimonoların renkleri de sembolik öneme sahiptir. Ek olarak, belirli renkleri elde etmek için kullanılan pigmentler de temsilidir. Genel inanışa göre, Kumaş üzerindeki boyaların, üretildikleri bitkilerin ruhunu taşıdığı varsayılır. Örneğin mavi, ısırıkları ve sokmaları tedavi etmek için kullanılan indigo bitkisinden üretilmektedir. Bu nedenle mavi kumaş giymenin yılan ve böceklere karşı kovucu olduğu düşünülmektedir. Kimonolar çeşitli özel dokunmuş el yapımı kumaşlardan yapılır. Geleneksel olarak, bunlar keten, ipek ve kenevirdir. Günümüzde suni ipek, pamuk ve polyester gibi malzemeler sıklıkla kullanılmaktadır. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, geleneksel, sentetik olmayan kumaşlar tercih edilir.
  6. Hindistan'daki kadınların belinden sırtına doğru doladıkları sari elbiseler, günlük hayatta en sık kullandıkları parçalar arasında yer alıyor. Çeşitli renk ve modelleriyle Hintli kadınların vazgeçilmezi olan sari elbiseleri sizler için derledik. İşte hintli kadınların giydikleri sari elbiseler… Sari kelimesi Sanskrit dilinde ‘bez şeridi’ anlamına gelen ‘şati’ kelimesinden türetilmiştir. Sari; Hindistan, Bangladeş, Nepal ve Sri Lanka’nın kadınları tarafından kullanılan en yaygın kıyafettir. Hint Yarımadasında sari, kültürel bir simge olarak kabul edilir. 4-8 metre uzunluğunda bir kumaştan oluşur. Sari belirli bir bedende dikilmemiş ve kesilmemiş zarif bir kıyafettir. Alt giysi olan antriya, omuz ya da başın üzerine örtülen örtü uttariya ve bir göğüs bandı olan stanapatta olmak üzere üç parçadan oluşur. Sari bir çok faklı şekilde giyilebilir. Genelde kullanılan tarz;kumaş belin etrafına sarılır ve bir ucu omuz üzerinden getirilerek giyilir. Hindistan’da her bölgenin kendine özgü bir sari stili vardır. Bu yüzden de çok çeşitli sari mevcuttur. Hindistan’da Batı tarzında kıyafetler de mevcuttur fakat sari hala Hindistan’ın en popüler kıyafetlerinden biridir. Genç kızlar genelde 16 yaşından itibaren sari giymeye başlarlar. Kırmızı sariler en çok tercih edilen renktir ve Hint kültüründe gelinler için geleneksel kıyafet seçimidir.
  7. Özellikle diyet yapan hanımların sıklıkla tükettiği Yeşil Çayın faydaları nelerdir ? Yeşil çay, çok eski çağlardan beri bilinip tüketilen bir içecektir. Dünyanın en sağlıklı içecekleri arasında yer alan yeşil çay çok güçlü bir antioksidandır. Besin değeri oldukça yüksek olan yeşil çayın faydaları ise oldukça fazla…C vitamini kaynağı olan yeşil çay, E vitamini açısından çok zengin bir bitki olup, aktif madde olarak keteşinler ve polifenoller içerir. Ayrıca manganez, krom, selenyum ve çinko açısından da oldukça zengindir.Çok sağlıklı bir içecek olan yeşil çayın, insan vücuduna faydaları saymakla bitmiyor. Yeşil çay; doğada yetişen, bilimsel (Botanik) adı Camelli Sinensis olan çay bitkisinin, üretim aşamasında belli işlemlerden geçerek, elde edilen bir çay çeşididir. Siyah çay ile aynı bitkiden elde edilir fakat üretim aşamasındaki farklılık, yeşil çaya kendine has özellikler kazandırır. Siyah çaydan farklı olarak, kurutma evresinde, siyah çay yavaş yavaş kurutulurken, yeşil çay üretiminde bu evre, bitkinin oksijenle tepkimeye girmesi engellenerek, hızlıca kurutulur. Bu sebeple oksidasyon siyah çay üretiminde tamamlanırken, yeşil çay üretiminde çay yaprakları yarı fermente olarak bırakılır. Yeşil çay üretim esnasında daha az prosesten geçtiği için daha güçlü bir antioksidan etkiye sahiptir. Yeşil Çayın Faydaları : Kalp-damar hastalıklarına yakalanma riski azalmış, Kişilerin total kolesterol oranı yeşil çay içmeyenlere göre yüzde 11 civarında düşük çıkmış, Antioksidan etkiden dolayı, kolon, göğüs, küçük hücreli akciğer kanseri, prostat kanseri gibi kanserlere karşı koruyucu etki sağladığı tespit edilmiş. Yeşil çay, cilt ve saç sağlığını korur. Yeşil çay iyi bir ağız bakımı sağlar. Yeşil çay tansiyona iyi gelir. Yeşil çay sindirim sağlığını korur. Yeşil Çayın Zararları Var mıdır ? Bu kadar faydalarını saydığımız yeşil çayın yan etkisi yok mu? Her besinde olduğu gibi aşırı tüketimi durumunda yeşil çayın bazı yan etkileri tespit edilmiştir. Uzmanların bu konuda uyarısı günde 5 bardak yeşil çaydan fazla tüketilmemesi yönünde. Eğer yeşil çayı fazla tüketirseniz şu durumlar ile karşılaşabilirsiniz; Uyku problemleri Sinir ve asabiyet Reflü ağrısı Baş ağrısı Kulak çınlaması Baş dönmesi İshal ve kusma Zihin bulanıklığı
  8. Zayıflamak isteyenlerin diyet yapanların ve yavaş metabolizması olanların en büyük destekçileri çaylar. Sizler için metabolizmayı hızlandıran 5 çay tarifini derledik. Zayıflamak isteyenlerin diyet yapanların ve yavaş metabolizması olanların en büyük destekçileri çaylar. İşte metabolizmayı hızlandıran 5 çay: 1- Matcha Çayı 2- Kırmızı Biber Çayı 3- Beyaz Çay 4- Rezene Çayı 5- Yeşil Çay
  9. Genellikle kinaye yapmak amacıyla kullandığımız "Bulunmaz Hint Kumaşı" deyiminin ardında acıklı bir hikaye olduğunu biliyor muydunuz? Genellikle kinaye yapmak amacıyla kullandığımız “Bulunmaz Hint Kumaşı” deyiminin ardında acıklı bir hikaye olduğunu biliyor muydunuz? Sizler için bu deyimin ardında saklı kalmış olan o acıklı hikayeyi derledik… “Bulunmaz Hint Kumaşı” 1612’de İngilizler Hindistan’ı işgal ettiler ve sömürgeye ticaret merkezi kurarak başladılar. Dönemin usta çıkrıkçıları tarafından dokunan Hint kumaşları İngilizlerin ilk hedefi oldu. İngilizler pahalı olan Hint kumaşının yerine kendi tekstil fabrikalarında ürettikleri kumaşları daha ucuza pazarladılar. Fakat İngiliz kumaşları Hintliler tarafından pek ilgi görmedi. Daha pahalı olmasına rağmen kendi yerli kumaşlarını tercih ettiler. Bunun üzerine İngilizler Hint kumaşını piyasadan kaldırmak ve kendi ürettikleri kumaşları satabilmek için canice bir yönteme başvurdular. El tezgahlarında kumaş dokumalarını ve düğüm atmalarını engellemek amacıyla Hintli çıkrıkçıların özellikle baş parmaklarını ve ellerini kestiler. Artık Hint kumaşını dokuyabilecek ustalar olmadığı için Hint kumaşı da bulunmaz oldu. Böylece İngiliz kapitalizminin bir sonucu olarak “Bulunmaz Hint Kumaşı” deyimi ortaya çıktı.
  10. Bitkilerin köklerinden, tohumlarından, yapraklarından ve dallarından elde edilebilen esanslı yağlar çok uzun sürelerden beri güzellik, bakım ve bitkisel tedavi alanlarında kullanılıyor. Sığla yağı da bu faydalı yağlardan sadece biri. Peki sığla yağının ne gibi faydaları vardır? Sığla yağı daha çok aromaterapide kullanılır ve stresi yatıştırıcı etkisinden faydalanılır. Bazı bilim adamları yaptığı araştırmalarda sığla yağının kansere dahi iyi gelen bir esanslı yağ olduğunu kanıtlamışlar. Gelin isterseniz sığla yağının yararlarına maddeler halinde bir bakalım. Sığla Yağı Nedir? Sığla ağacının gövdesinden sızmakta olan reçine verilen addır. Vernik ve aynı zamanda yapışkan özelliğe sahip olan tahin renginde ağır kokusu ile bilinen açık kahverengi bir üründür. Yapışkan özelliğinin yanı sıra cilde bulaşması durumunda özellikle alkolle çıkartılması mümkün olduğundan dikkat edilmesi gerekir. Cilde bulaşması halinde kolonya veya aseton ile uygulama yapılarak çıkartılabilir. Türkiye’de yetişmekte olan sığla yağı özellikle Fethiye, Marmaris ve Köyceğiz bölgelerinde yetişmektedir. Tüm Anadolu’da geçmiş dönemlerde yetişirken günümüzde buzul çağının ardından menteşe dağının eteklerinde koruma altına alınması nedeni ile bu bölgelerde yetişmektedir. Dünya genelinde Çin ve Amerika gibi bazı bölgelerde de yetişebilir. Günümüzde özellikle büyük oranda üretim alanı Muğla’nın Marmaris bölgesi olarak bilinir. Sığla Ağacı Tarihçesi İse… Mısırlılar döneminde de mumyalama işlemi için kullanılmakta olan ürün daha sonrasında Hipokrat döneminde ise cilt yaraları veya mide ülseri üzerinde etkili olması nedeni ile kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise Neşah sultan tarafından üretimi sağlanarak bu şekilde Mısır’a ihracatı yapılmıştır. Geçmişten günümüze kadar gelmiş olan ürünler arasında yer almaktadır. Sığla Yağı Nasıl Elde Edilir? Bölgede yaşamakta olan ve bu konuda yeterli bilgiye sahip olan köylüler tarafından toplanabileceği gibi aynı zamanda orman işçileri tarafından da toplanabilir. Ağacın gövdesinden sızan reçine toplanarak elde edilmektedir. Toplanan rehineler daha sonrasında ise kaynatma işleminden geçirilir. Kaynatma işlemi yapıldıktan sonra presleme işlemi yapılmaktadır. Bu şekilde elde edilen sığla yağı daha sonrasında satışa sunulmaktadır. Sığla Ağacı Ürünleri Kullanım Alanları Geniş kullanım alanına sahip olması sayesinde günümüzde farklı alanlarda kullanımı mümkündür. Sabun, ilaç, kozmetik sanayisi en çok kullanıldığı alanlar arasında yer almaktadır. Avrupa’da da büyük ilgi geçen ürünlerden biridir. Farklı amaçlar için kullanımı söz konusu olduğu gibi sağlamış olduğu faydalar nedeni ile tercih edilir. Sığla Yağının Faydaları Nelerdir? Özellikle sağlamış olduğu faydalar nedeni ile günümüzde yaygın olarak kullanılan ürünler arasında yer almaktadır. Kullanıcılar için sığla yağının faydaları oldukça fazladır. Doğru şekilde kullanılması istenilen etkinin elde edilmesini sağlayabilir. Bu nedenle kullanıcılar önerilere uygun şekilde ürünü kullanarak istedikleri gibi olumlu etki edebilirler. Tedaviye yardımcı olması nedeni ile kullanıldığı gibi geniş kullanım alanına sahip olması farklı amaçlar içinde kullanılmasını sağlamaktadır. Stresin azalmasına yardımcı olabilir. Ağrı ve iltihap problemi üzerinde olumlu etki sağlayabilir. Bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olabilir. Uyku problemi yaşayanlarda özellikle daha rahat şekilde uykuya dalma etkisi sağlayabilir. Sindirimin kolaylaşmasını sağlayabilir. Mikrop kırıcı özelliği sahiptir. Aynı zamanda kanamanın durmasını kolaylaştırabilir. Hormonların düzenlenmesine yardımcı olarak doğurganlığın artmasını sağlayabilir. Cildi iyileştirici etki sağlayabilir. Yaşlanma karşıtı etki sağlayabilir. Hafızanın güçlenmesine yardımcı olabilir. Sığla Yağı Nasıl Kullanılır? Farklı şekillerde kullanımı söz konusu olabilir. Bu nedenle özellikle kullanıcılar sığla yağı kullanımı konusunda amaçlarına uygun şekilde tercihlerini belirleyebilirler. Belirlemiş olduğunuz amaca göre tercih edeceğiniz kullanım şekilleri değişebilir. Aç karnına kullanılması gerekir. Bu sayede istenilen etkiyi sağlayabilir. Stresi azaltmak için banyo sırasında kullanılabilir. Vücutta oluşan ağrıları azaltmak için ağrıyan bölgeye uygulanabilir. Antiseptik özelliğe sahip olduğundan mikropları yok etmek için kullanılabilir. Grip ve soğuk algınlığı durumumda kullanılabilir. Kırışıklık ve yaşlanma belirtileri azaltmak için ciltte kullanılabilir. Hazımsızlık problemine karşı kullanılabilir
  11. Prf.Dr. Bülent Tıraş'tan hamilelik hakkında merak edilen süreçlerin cevabı. Hamilelik kaç günde belli olur? Belirtileri nelerdir? Bu konuda hayli az araştırma mevcut ve hamileliğin erken dönem belirtileri herkes için farklı olabiliyor. Bazı kadınlar hamileliğe dair ilk ipuçlarını ilk veya ikinci haftada hissederken, bazıları bir kaç ay boyunca farklı hissetmiyorlar. Bu konuda bugüne değin yapılan en iyi çalışmada, hamile kalmak isteyen 136 kadın, doğum kontrol hapını bıraktıktan sonra başlayarak 8 haftalık hamile olana kadar belirtilerin günlük kaydını tutmuşlar. (Bu değerlendirme son adetlerinin ilk gününden başlayarak yapılmış.) Sonuçlar şöyle: %50’si 5 haftalık hamile iken bazı hamilelik belirtileri yaşamış. %70’i 6 haftalıkken belirtiler yaşamış. %90’ı 8 haftalıkken belirtiler yaşamış. Hamileliğin ilk işareti genelde adet döneminin gelmemesi. En yaygın belirtiler arasında ise bulantı, kusma, yorgunluk, sık idrara çıkma, memelerde gerginlik ve şişkinlik yer alıyor. Bu belirtiler yumuşak veya şiddetli olabiliyorlar. 2 Haftalıkken Hissedecekleriniz Son adetiniz iki hafta önce başladı. Doktorların hamilelik haftasını sayma prensiplerine göre bu 2 haftalık dönemde aslında yumurtluyorsunuz ve gebe kalma ihtimaliniz var. Şu anda hissettiğiniz şey muhtemelen sıradan adet döngünüz. 3 Haftada Hamilelik Belirtileri Eğer yumurtanız başarıyla döllendiyse, bu hafta içerisinde hücre bölünmesi işlemi başlamıştır ve yumurta fallop tüplerinden rahme doğru ilerliyordur. Burada döllenmiş yumurta rahmin dokusuna kendini yerleştirir. Pek çok kadın 3 haftalıkken pek farklı hissetmez ancak bazıları birazcık yerleşme kanaması yaşayabilirler veya yorgunluk, gergin memeler, bulantılar, artan koku duyusu, gıdalardan kaçınma ve daha sık idrara çıkma gibi erken dönem hamilelik belirtilerini yaşayabilirler. 4 Haftada Hamilelik Belirtileri Normalde adet son adetin başlangıcından 4 hafta sonra başlar ama hamileyseniz en açık sinyal adetin gelmemesi olacaktır. Pek çok kadın 4. haftada hala normal hisseder ancak bazılarında memelerde gerilme, yorgunluk, sık idrara çıkma ve bulantılar olabilir. Kadınların üçte biri 4 haftalık hamilelikte bulantılar yaşıyor. 5 Haftada Hamilelik Belirtileri Bebek rahimde hızla büyüdükçe hamilelikle alakalı rahatsızlıklarda artış görebilirsiniz. Bunlar arasında yorgunluk, ağrıyan ve şişmiş memeler, bulantılar ve sık tuvalete çıkma yer alır. 6 Haftada Hamilelik Belirtileri Pek çok kadın için sabah bulantıları 6-8 hafta arasında başlar. Ayrıca bitkin olabilir, ruh hali değişimleri yaşayabilirsiniz. Bu durum hormonal değişimlerden olduğu gibi hamileliğin geleceğine dair stresten de kaynaklanabilir. Kadınların %25’i erken hamilelikte lekelenmeler yaşıyor. Bunda genelde endişe edecek bir şey yok ancak leke veya kanama görürseniz doktorunuzla görüşerek her şeyin olması gerektiği gibi olup olmadığını sorabilirsiniz. 7 Haftada Hamilelik Belirtileri Sabah bulantıları bu noktada başlamış olabilirler ve ayrıca pantolonlar biraz sıkı hissettirebilirler. Rahminizin boyutu beş hafta öncesine göre artık iki katı. Muhtemelen tuvalete daha sık çıkmanız gerekiyor çünkü büyüyen rahim mesaneye baskı yapıyor ve böbreklerinizden daha fazla kan filtrelenerek geçiyor. 8 Haftada Hamilelik Belirtileri Hormon değişimleri sizi yorgun yapmaya devam edecekler ve bulantı ile kusmalar da enerjinizi tüketebilirler. Sütyeniniz biraz sıkabilir çünkü artan hormon düzeyleri göğüslerinizi süt için hazırlıyor. Gece bir kaç defa tuvalet için kalkıyorsanız veya göğüslerinizdeki gerilimler karın üstü uyumanızı engelliyorsa biraz uyku zorluğu da çekebilirsiniz. • Hafif rahim kasılmaları ve rahatsızlığı (kanama olmadan) • Karında şişkinlik • Kabızlık • Gaz sancısı • Burun tıkanıklığı • Nefes darlığı • Yeme isteği veya yemekten kaçınma • Sersemlik• Damarların görünür hale gelmeleri • Avuç içlerinde kaşıntı• Daha koyu cilt bölümleri (yüzde, karında veya meme uçlarında) Uzmanlar bu belirtilerin rahatsız edici olmalarına karşın hamile kadınları korumaya yardımcı olduklarını belirtiyorlar. Çünkü embriyonun gelişiminin çok önemli olan erken dönemde zarar görmemesi için yanlış şeylerin tüketimi önleniyor. Ayrıca bazı kadınları hamile oldukları konusunda uyarıyorlar ve böylece yaşam tarzı değişimleri yapmak ve sağlık hizmetleri almak mümkün oluyor. Ancak embriyo oluştuktan sonra erken belirtiler başlamazlarsa, hamile olduğunuzu varsaymanız ve kendinize iyi bakmanız önemli, belirtiler ortaya çıkmadan veya pozitif hamilelik testi yapmadan önce bile kendinize dikkat etmelisiniz
  12. Soğan kürü regl düzensizliklerinde, prostata bağlı ağrılarda ve çikolata kistlerine karşı yardımcı ve destekleyicidir. Peki bu kürü nasıl uygulayacağız? Profesör Saraçoğlu'ndan öğrenelim... Profesör İbrahim Saraçoğlu’ndan kadınlar için önemli uyarı. Kadınların mutlaka kullanması gereken soğan kürü regl düzensizlikleri, çikolata kistleri, prostata bağlı ağrıların hepsine iyi geldiğini söyledi. Peki soğan kürünü nasıl uygulayacağız? Ne sıklıkla uygulanmalı? Hepsinin cevabına bakalım… Soğan Kürü Nasıl Kullanılmalı? Prostat Ağrıları İçin ; Bir hafta boyunca her gün sabah ve akşam ikişer adet orta boy kuru soğan preslenip yarım dilim ekmekle beraber tüketilmelidir. Saraçoğlu presleme esnasında çıkan soğanın suyunu ziyan etmememiz gerektiğini ve de kesinlikle tuzlamamamız gerektiğini söylüyor. Eğer ki soğanı presleme imkanı bulamıyorsanız, ağızda uzun uzun çiğneyip beraberinde yarım dilim ekmekle tüketebilirsiniz. Soğan suyunu çıkarmak için meyve sıkacağını da kullanabilirsiniz. Kuru soğanın suda veya ateşte pişirilmeden çiğ olarak tüketilmesi gerektiğini de unutmamalıyız. Polikistik Over (Regl Düzensizliği vb.), Kist Ve Polip Şikayetleri İçin ; Kaynamakta olan 1.5 su bardağı suyun içerisine ince kabuğu soyulmuş ve dörde bölünmüş orta boy 1 adet kuru soğanı atıyoruz. Daha sonra 5 dakika boyunca kapağı kapalı bir şekilde kaynatıyoruz. Kaynama işlemi biten soğanları ılıyınca süzüyor ve içiyoruz. Boş mideye günde iki kez içilmeli ve her aşamada taze olarak yapılmalıdır. Bu uygulamayı regl bitiminden 3-7 veya 10 gün sonra başlanır ve ilk ay 15 gün, diğer aylar 10’ar gün olmak üzere toplam 4 ay boyunca uygulanmalı ve kür sonlandırılmalı. Not ; Soğan kürü kullanımı desteklemek ve olumlu sonuç alabilmek için 15 günlük soğan kürünün ardından testeredişli aslanpençesi bitkisinin günde 2 defa kullanılması gerekmektedir. Polikistik over, Kist ve Polip şikayetlerine karşı Soğan Kürü kullanımı tek başına yeterli değildir. Yardımcı diğer bitkilerinde kullanılması gerekmektedir…
  13. Gün içinde oradan oraya koşuştururken, öyle bir şey olsun ki; "Gün içindeki stresimi alsın, dinlendirsin, aynı zamanda hem ruhuma hem bedenime iyi gelsin" diyorsanız melisa çayını denemenizi tavsiye ediyoruz. Seyahatler, toplantılar, seminerler derken gün içinde hep bir koşuşturma içindeyiz. Durum böyle olunca elinizde rahatlatıcı bitki çayları hep sizinle olmalı. Çünkü o koşuşturmalar sırasında kişinin konsantrasyonunu toplaması, olaylara odaklanması oldukça güç… İşte tam bu noktada, gün içinde kalori içermeyen, bir yandan da enerjinizi yükseltebilecek içecekleri önemseyin. Bazen bir çay kaşığı Hindistan cevizi yağıyla Türk kahvesi bazen ise bitki çayları. Son zamanların favorilerinden biri de melisa çayı. Sizler için Dilara Koçak’tan Melisa Çayı hakkında bilmeniz gerekenleri derledik. Stresin Etkilerini Azaltabilir Günlük yaşantımızın olmazsa olmazı stres, hatta neredeyse hayatımızı ele geçiriyor diyebiliriz. Stresin artması demek, vücutta bir çok soruna sebep olabilen serbest radikallerin de artması demek. Ek olarak, çevre kirliliği, ağır metaller, sigara dumanı, radyasyona maruz kalma, ilaç kullanımı gibi faktörler vücudumuzda serbest radikallerin açığa çıkmasına neden oluyor. Sevindirici bir haber ki; 2014 yılında yayınlanan bir çalışmada, bitki çaylarının antioksidan kapasitesi incelenirken, eklenen bal ilavesinin vücudumuzdaki serbest radikaller üzerindeki etkine bakılmış. Çalışma sonucunda, 1 bardak çaya eşdeğer 100 ml çay için en yüksek antioksidan değeri melisa çayında,daha sonrasında siyah çay ve beyaz çayda gözlenmiş ve özellikle melisa çayına çam balı ilave edilmesinin antioksidan aktivitesini daha da artırdığı ortaya çıkmış. Radyasyonun Etkilerini Azaltmak İçin Günde 1 Bardak Melisa Çayı Gün içinde bütün işlerimizi telefonlardan, tabletlerden kısacası dijital cihazlardan hallediyoruz. Evet, günlük işlerimizi en pratik haliyle çözüyor; fakat çoğu zaman maruz kaldığımız radyasyonu hesaba katmıyoruz. Yapılan bir çalışmada, melisa çayı tüketiminin radyasyonun etkilerini azaltabildiği bulunmuş. Hem radyasyon etkilerini azaltması hem de dinlendirici etkisi sebebiyle yatmadan önce içeceğiniz şekersiz limonlu bir melisa çayı, rahat bir uyku ve günün yorgunluğunu alması açısından faydalı olabilir. Tüketirken Kimler Dikkat Etmeli? Melisa çayının birçok faydasının yanı sıra, tüketirken dikkat edilmesi gereken noktalar da var. Birçok ilaçla beraber kullanımında melisa çayının yan etkileri gözlemlenebiliyor. Bunlardan bazıları; sedatif etkili ilaçlar, duygu durum bozukluğunda kullanılan ilaçlar ve tiroit ilaçları. Bu sebepten dolayı, kullanmadan önce hekiminize danışın. Ayrıca, melisa çayının hamilelik ve emzirme döneminde kullanımının güvenliliğiyle ilgili bilgiler eksik olduğu için bu süreçte kullanmamanızı tavsiye ederim.
  14. Seyahatler, toplantılar, seminerler derken gün içinde hep bir koşuşturma içindeyiz. Durum böyle olunca elinizde rahatlatıcı bitki çayları hep sizinle olmalı. Gün içinde oradan oraya koşuştururken, öyle bir şey olsun ki; “Gün içindeki stresimi alsın, dinlendirsin, aynı zamanda hem ruhuma hem bedenime iyi gelsin” diyorsanız melisa çayını denemenizi tavsiye ediyoruz. Hemen herkes gün içinde bir fincan bitki çayı içiyor, özellikle de mevsim değişikliklerinde, soğuk havalarda bitki çaylarının rahatlatıcı ve iyileştirici etkisinden faydalanıyor. Bizler için şifa kaynağı olan bu çaylardan birisi de melisa çayıdır. Melisa ya da Melissa officinalis olarak bilinen bitki; anksiyete, uyku bozuklukları, hazımsızlık gibi sağlık sorunlarının giderilmesinde ve yaraların tedavi edilmesinde yüzyıllardır tüm dünya genelinde kullanılan bir bitkidir. Asıl olarak nane ailesine ait bir bitki olan melisa, çay olarak demlenip içilebilir, melisa çayı ile cilt temizlenebilir. Sadece 1 tatlı kaşığı kadar kuru melisayı bir bardak sıcak suyun içinde demleyerek çay günde 2 fincan melisa çayı içmek pek çok soruna iyi gelir. Taze olarak demlenen melisa çayına, pamuk batırarak cildi temizlemek de cilt sağlığı için çok önemlidir. Melisa bitkisi genel olarak sakinleştirici özelliği ile bilinmekte, melisa çayının stres ve kaygıyı azalttığı, uyku düzenini sağladığı, rahatlatarak iştah açtığı düşünülmektedir. Kullanım geçmişi Orta Çağ’a, hatta daha önceki dönemlere dayanan melisanın şifalı etkilerinden yararlanmak, pek çok sağlık sorununu önlemek için melisa çayı içmek önerilir. Melisa Çayı Nasıl Hazırlanır? Melisa çayının hazırlanışı klasik bir bitki çayının hazırlanışı gibidir. Öncelikle 2 su bardağı su kaynatılır, ateşin üzerinden alındıktan sonra 1 tatlı kaşığı kurutulmuş melisa bitkisi suyun içine alınır. Ağzı kapalı bir şekilde 10 dakika kadar demlenmesi beklenir. Çay ılık hale geldikten sonra melisa çayı içilir. Günlük olarak hazırlanan 2 fincan melisa çayı gün içinde tüketilir. Uzmanların melisa çayı tüketimine dair günlük doz önerisi 1.5 – 4 gram, yani 1 – 3 çay kaşığı arası, 1 tatlı kaşığı kadar kurutulmuş melisadır
  15. Balkabağının tatlısından sıkılanlara, içecek sıcak bir tas değişik çorba arayanlar sizi mutfağa alalım. Bal kabağı çorbasında neler yok neler. Tam vitamin deposu bir çorba tarifi. Balkabağının tatlısından sıkılanlara, içecek sıcak bir tas değişik çorba arayanlar sizi mutfağa alalım. Balkabağı çorbasında neler yok neler. Tam vitamin deposu bir çorba tarifi. Malzemeler; 500 gr balkabağı (2 dilim bal kabağı) 1 adet orta boy patates 1 adet orta boy havuç 1 diş sarımsak 1 adet kuru soğan 1 çay kaşığı toz zerdeçal 1 tatlı kaşığı tuz Bir çay kaşığı karabiber 4 yemek kaşığı zeytinyağı 2 yemek kaşığı tereyağı 1 çay kaşığı kırmızı toz biber 2 yemek kaşığı krema Hazırlanışı; Kabak, havuç, patates, soğan ve sarımsağı soyup küp küp doğruyoruz. Daha sonra doğradığımız sebzeleri zeytinyağında kavuruyoruz. 3-4 dakika sotelediğimiz sebzelerin üzerine aldığı kadar su ilave ediyoruz.(Dilerseniz et ya da tavuk suyu kullanabilirsiniz) Sebzeler yumuşayınaya kadar (20-25 dk) haşlıyoruz. Haşlanan sebzeleri blandırdan geçirip kremamızı ilave ediyoruz. Hemen ardından tuz, zerdeçal, karabiber ilave edip biraz daha blandırdan geçiriyoruz. Üzerine eritilmiş tereyağına dilerseniz pul biber ekleyerek servis edebilirsiniz. Afiyet Olsun
  16. Kış mevsiminin nimetlerinden olan bal kabağının faydaları saymakla bitmiyor. Balkabağının faydaları nelerdir? Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Ezgi Mumcu, bal kabağının faydaları hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı. Kış aylarında metabolizmanın yavaşlamasıyla birlikte vücut direnci azalmakta ve enfeksiyonlara daha açık hale gelmektedir. Soğuk havalardan cilt sağlığı da kendi payına düşeni alır; daha çok kurur, rengini ve pırıltısını kaybeder. Halsizlik ve yorgunluk şikayetleri de tam olarak bu dönem artar. Vücudunuzda bu değişikleri gözlemlemeye başladıysanız günlük beslenme listenize bal kabağını ekleme vakti gelmiş demektir. Süper besin olarak adlandırılan bal kabağının faydaları şu şekilde sıralanabilir: Yüksek oranda alfa ve beta karoten içerir. Bu karatenodiler antioksidan özellikleri nedeniyle savunma sisteminin en büyük yardımcılarındandır. Güçlü bir A vitamini kaynağıdır ve içeriğindeki zeaksantin isimli karotenoid ile göz sağlığının korunmasına yardımcı olur. C vitamini bakımından zengindir. C vitamini vücudu mikroplara, patojenlere karşı savunan beyaz kan hücrelerinin üretimini uyararak vücut savunmasına destek olur. 1 porsiyon Balkabağı (100 gr) yetişkin bir bireyin günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 35’ini karşılar. İyi bir lif kaynağı olan bal kabağı, hem kalp hem de bağırsak sağlığı açısından büyük önem taşır. Yarım fincan bal kabağı 3 gramın üzerinde lif içerir. Yüksek oranda lif tüketimi kolesterol seviyesinin düşmesine dolayısıyla kalp sağlığının korunmasında; bağırsak hareketliliğinin düzenlenmesi ile de kolon kanseri riskinde azalmada büyük bir role sahiptir. Lif tüketiminin artması ile tokluk süresi uzar. Cildinizin yaz aylarındaki gibi ışıldamasında büyük bir destekçidir. İçeriğinde yüksek miktarda bulunan karotenoidler diyet yağı ile birlikte tüketildiğinde ciltte pigmentasyona neden olduğu için cildin daha canlı görünmesini sağlar. C vitamini ile kolajen üretimini destekleyerek cildin daha genç görünmesine yardımcı olur. Sağlığa sayısız faydası bulunan Omega 3’ün bal kabağında da mevcut olduğu unutulmamalıdır. İçeriğindeki kalsiyum, manganez, magnezyum, bakır, demir ve fosfor ile kemik dokularındaki hasarın iyileştirilmesine, kemik gelişimine destek olur. Potasyum bakımından da oldukça zengin olan bu süper besin kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olur. Potasyum; kan damarları ve arterlerin gevşemesini sağladığı için kalpteki stres azalır ve kan basıncı düşer. Ayrıca potasyum; hücre ve dokulardaki sıvı dengesinin düzenlemesini de sağlar. B1, B3, B6, Pantotenik asit gibi birçok vitamini; folik asit, fosfor, demir gibi minerali yapısında bulunduran bal kabağına bu kış beslenmenizde mutlaka yer açın. İçeriğindeki vitamin-minerallerle hem bağışıklık sisteminizi güçlendirin, hem metabolizmanızı hızlandırın hem de sağlıklı bir cilde sahip olun. Acıbadem Etiler Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu hem yetişkinlerin hem de çocukların mutlaka tüketmesi gereken besinlerden biri olan balkabağının faydalarını anlattı ve balkabağı ile yapabileceğiniz birbirinden lezzetli tarifler verdi. Balkabağı alerjiye karşı savunma kalkanı Balkabağı, alerjik reaksiyonların önlenmesine yardımcı oluyor. Astım, alerji gibi hastalıkların temelinde bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi yer alırken, antioksidan kapasitesi yüksek vitamin ve mineraller önem kazanıyor. Antioksidan kapasitesi en yüksek vitaminlerden biri olan beta karotenlerin ise en yüksek oranda bulunduğu besinlerden bir tanesi balkabağı. Yarım su bardağı kadar balkabağında günlük ihtiyacın 2 katı kadar vitamin A bulunuyor. Balkabağı cildin yenilenmesini sağlıyor Özellikle kadınlar soğuk kış günlerinde ciltlerinin kuruyup çatlamasından şikayetçi. Oysa cildin ışıltısını ve tazeliğini sağlayan malzemeler kozmetik mağazalarında değil tam da yanı başınızda ve mutfağınızda! Soğuk kış günlerinde kurumaya başlayan cildin yenilenmesini balkabağının içeriğinde bulunan antioksidan mineraller ve A vitamini destekliyor. Peeling olarak dahi birçok maskenin içeriğinde bulunan balkabağı özellikle çorba olarak tüketildiğinde cildin nem kazanmasına destek oluyor. Balkabağı bağırsak harekelerini hızlandırıyor Posadan oldukça zengin bir kaynak olduğundan püresi veya çorbası uzun süre tok kalmanızı sağlarken; bağırsak tembelliği yaşayan kişilerde bağırsakların yeniden hareket kazanmasına yardımcı oluyor. Özellikle bebeklerde kabızlık şikayeti olduğu dönemde 6-8. aydan itibaren püre ya da çorba olarak tüketilebileceği gibi yulaf ilavesi ile posadan daha zengin hale getirilebilir. Balkabağı bağışıklık sistemini güçlendiriyor balkabağı antioksidan vitamin ve minerallerden oldukça zengin olduğundan vücudu bakteri, virüs ve mikroplardan koruyarak mevsim geçişlerinde ve dondurucu kış günlerinde bağışıklık sisteminin desteklenmesine yardımcı oluyor. Balkabağı göz sağlığını koruyor balkabağının içeriğinde bulunan ksantin adlı bileşen ultraviyole ışığın göz tarafından süzülmesine yardımcı olurken bu durum ileri yaşlarda görülebilecek gözde doku harabiyeti ve katarakt probleminin önüne geçiyor. İçeriğinde bulunan A vitamini ayrıca gece ve alacakaranlıkta gözün ışığa uyumunu sağlayarak görüş kabiliyeti kazandırıyor. Balkabağı kilo vermenize destek oluyor Beslenme ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu “100 gramında sadece 26 kalori bulunan balkabağının posadan oldukça zengin olması uzun süre tokluk sağlıyor, gereksiz enerji alımının önüne geçiyor ve kilo verme sürecinde destek oluyor” diyor. Bal kabağındaki püf noktası Vitamin ve mineral değerlerini kaybetmemesi ve daha faydalı olabilmesi açısından kabuğunu tüketeceğiniz zaman soyun ve doğrayın. Bu şekilde besinsel değerlerinin kaybı önleniyor. Tüketilmeden önce de çok fazla ve uzun süreli ısıya maruz bırakılmayın. Fırında veya buharda kısa sürelerde pişirin. Bu şekilde vitamin ve mineral kayıpları en az seviyeye indirilebiliyor. Tatlısını yaparken, sağlığa zararı kesin olarak kanıtlanmış rafine şekerden kaçının. Onun yerine pekmez ya da bal kullanarak tatlandırabilirsiniz. Bal ve pekmezi, balkabağını pişirdikten sonra üzerine ilave etmeniz daha sağlıklı
  17. Regl sancıları her kadının çektiği zorluklardandır. Ama vereceğimiz formülle bu sancıları hafifletebilir hatta tamamen kurtulabilirsiniz. Regl sancıları kadınların büyük çoğunluğunun ortak derdidir. Pek çok kadın her ay düzenli olarak bu sancıyı yaşamakta ve kendine göre hafifletici yöntemler denemektedir. Bazı durumlarda bu ağrılar o kadar şiddetlenebilir ki; kişi günlük yaşamsal aktivitelerini dahi gerçekleştiremeyecek hale gelebilir. Kadınlarda adet döngüsü olarak bilinen zaman dilimi; adetin ilk günü başlamakta ve bir sonraki kanamanın ilk günü sona ermektedir. Ortalama 28 gün süren bu döngü sırasında yumurtalıklardan “östrojen” ve “progesteron” olarak adlandırılan iki farklı hormon salgılanmaktadır. Bu hormonlar “endometrium” adı verilen rahim iç tabakasında değişimlere yol açar. Döngünün ortalama 14. gününde yumurtalıklardan atılan yumurta, döllenmek üzere tüplerden birine geçer. Döllenmenin olmadığı durumlarda, hormonlar rahim iç tabakasının dökülmesini sağlayacak şekilde değişmekte ve böylece adet dönemi başlamaktadır. Regl Sancısı Neden Olur? Rahim, diğer adıyla “uterus”, kaslardan oluşmaktadır. Bütün kaslar gibi kasılıp gevşeyen rahim, vücudumuzda bulunan bazı maddelerin adet dönemi öncesinde artmasına bağlı olarak adet dönemi süresince daha kuvvetli bir kasılma gösterir. Bu kasılmalar zaman zaman kramp şeklinde hissedilen ağrılara yol açabilmektedir. Kasılmalara neden olan ve “prostaglandin” olarak bilinen maddelerin düzeyi, adet dönemi devam ederken azalmaktadır. Bu azalma, adetin ilk birkaç gününden sonra ağrının azalmasını da açıklamaktadır. Genellikle alt karın bölgesinde ya da belin alt bölgelerinde kendini gösteren ağrılar, bacakların üst kısımlarında da ağrı ve çekilme ile hissedilebilmektedir. Bunların dışında; ishal, bulantı, kusma, baş ağrısı ve baş dönmesi de şiddetli adet sancılarında rastlanan diğer şikayetler olarak karşımıza çıkmaktadır. Regl Sancılarınıza Son Verecek Formüller Kan Akışını Kolaylaştırın Regl döneminizde hareketleriniz nazik olmalı ve egzersizlerinizi de uygun biçimde yapmalısınız. Çoğu kadında egzersiz yapmak regl ağrısını harika bir etkililikte tedavi ediyor! Çünkü egzersiz tüm üreme organlarının kan akışına yardımcı oluyor. Özellikle de kansızlık yaşayan kadınlar en çok bu tedavi yönteminden faydalanıyor. (Çin tıbbı kendi teriminde buna bizim gibi “kan yetersizliği” diyor. Bu kişilerin kan depolamada sorun yaşadıklarını söylüyor. Bunu da demir ve kan basıncı düşüklüğüyle açıklıyorlar.) Bu tür kişiler halsizlikten ve sıkıntı verici ağrılardan şikayet etme eğilimindedirler. Baş dönmesi, sersemlik ve bayılma hissedebilirler. Görüntüleri soğuk ve solgundur. Bununla birlikte kanamalarının seyreltik ve soluk göründüğünü söylerler. Sadece Çay İçerek Ağrınızı Hafifletin Çaydan alacağınız ısı kan akışının artmasına ve ağrının hafiflemesine yardımcı olacaktır ama daha da önemlisi terapi özelliği gösteren bir çok çay çeşidi var! Sarıpapatya sakinleştirici, yatıştırıcı ve ilaç niteliklerine sahiptir. Vücudun rahatlamasına ve ağrının hafiflemesine yardımcı olur. Bir başka seçenek de ahududu yaprağından üretilen çay. Uterusun rahatlamasında direkt etki gösterir! Bunların dışında; demlenmiş zencefil de yatıştırıcıdır. Yapılan araştırmalara göre zencefil ağrıya sebep olan prostaglandin gibi düzenleyici enzimlerin miktarını düşürür ve ferahlarsınız. Soğuk Yemek Alışkanlığından Vazgeçin Soğuk ve ham besinler adet krampları artırır. Çin tıbbı, kramp verici ağrıların sebebinin kanın serbestçe dolaşamamasından kaynaklı olduğunu bulmuş. Bu da kan akışını tamamen engelleyen ya da azaltan bir blokaj (dokusal) olduğunun habercisidir. “Rahim soğukluğu” hastalığını duymuşsunuzdur. Bu sorunu yaşan kişiler regl dönemi boyunca yoğun ağrı hissederler. Sıcaklık, bu ağrılara karşı etkilidir. Bu sorunu yaşayan kadınların kan akışı yoğun ve basınçlıdır. Genellikle bedenleri de soğuktur, özellikle de regl dönemlerinde karın altı bölgeleri… Bu sorunu çözmek için regl dönem öncesinde semptomları kontrol altında tutmak için daha sıcak yiyeceklere geçiş yapmak faydalı olacaktır! Ama daima aklınızda tutun! Eğer durum çok kötüyse mutlaka bir doğum uzmanından yardım almalısınız. Şekerleme Yapın Regl döneminizin yaklaştığı günlerde takviminizde uyku için de yer ayırın. Yorgun olduğumuzda daha hassas oluruz ve eğer yeterince dinlenmişsek her tür ağrıyla daha kolay baş edebiliyoruz. Dahası, uykusuzluk bizi arzulara ve abur cubura yönlendirecektir. (Çoğunlukla da soğuk ve şekerli olanlarına!) Daha önce de bahsettiğim gibi bunlar ağrıyı hafifletmek yerine çoğalmasına neden olur. Rahatlatıcı Gıdalar Tercih Edin Ağrının nedeni, sadece yediklerimizden kaynaklı olabilir. Genellikle, az işlenmiş yiyecekler vücudunuzu mutlu eder. Yüksek lifli yiyecekler ve doğru yağlar bağırsaklarınıza iyi gelir. Eğer bağırsaklarınız gerginse, ağrınız daha da kötüleşebilir. Çünkü bağırsaklarınız rahminizle aynı sinirsel sisteme bağlıdır. Bu da yine kan akışının yavaşlaması anlamına gelir. Bu yüzden yiyecek alışkanlıklarınızı düzenlemek, ağrı çekmemek için en doğal yöntemlerden biridir. Tavsiye edeceğim öncelikli besinler şu şekilde: Somon balığı Zeytinyağı Tohum ve çekirdek besinler (çerezler) Yeşil yapraklı sebzeler Aromatik baharatlar (Örnek olarak: Zerdeçal, zencefil, biber) Eğer ağrı çok şiddetliyse farklı çeşitler deneyerek size en uygun olanını keşfetmek en iyisi. Regl döneminizde vücudunuza karşı nazik ve kibar olun. Unutmayın, anahtar kelimeler “nazik” ve “yavaş” olmak!
  18. Regl sancıları, adet döneminden önce ve sırasında birçok kadını etkileyen ve ağrıya neden olan bir durumdur. Peki, bu sancıları azaltacak sakin bir dönem geçirtecek yöntemler nelerdir? Regl (adet) sancıları, alt karın bölgesinde, regl öncesi ve sırasında hissedilen ağrılardır. Bulantı, kusma, terleme, baş dönmesi, baş ağrısı ve ishal gibi belirtilerin arasında olduğu regl sancısı neden olur. Regl sancısı için evde yapılabilecekler nelerdir? Regl sancısı nasıl geçer? medicalpark.com’un verdiği bilgilere göre; Regl (adet) sancısı diğer adıyla adet krampları, adet görmenin günlük yaşama en çok etki eden tarafıdır. Kadınların yarısından fazlası regl sırasında bu ağrıları yaşamaktadır. Ağrılar bazen hafif, bazen de şiddetli şekilde hissedilebilir. Şiddetli regl ağrısına tıp dilinde dismenore denir. Regl Sancısı Neden Olur? Adet görme denen kanama, normalde bebek gelişimi için hazırlanan rahim duvarının döllenme olmaması sonucunda, vücut tarafından atılması nedeniyle oluşur. Rahim yani uterus, aslında bir kas dokusudur. İşte, bu kas dokusu iç tarafını çevreleyen yumuşak duvarı atmaya yardımcı olmak için kasılmaya başlar. Prostaglandin denen hormon, rahmin bu kasılmalarını tetikler. Prostoglandin, adet başlamadan bir-iki gün öncesinde kanda yüksek seviyelere ulaşır ve adetin ilk iki gününden sonra azalmaya başlar. Prostaglandin seviyesi ne kadar yüksek olursa, adet krampları da o kadar şiddetli yaşanır. Servikal darlık: Bazı kadınlarda, rahim ağzının açıklığı, regl akışını engelleyecek kadar küçüktür. Bu küçük açıklık rahim içindeki basıncın artmasına neden olarak daha şiddetli bir ağrı yaratabilir. Endometriozis: Rahmi kaplayan dokunun uterusun dışına çıkarak, fallop tüpleri, yumurtalıklar veya pelvisi kaplayan diğer dokular üzerine doğru gelişip yerleşmesine denir. Çikolata kistlerinin oluşmasına neden olabilir, ağrılı adet görme yanı sıra, cinsel ilişki sırasında da ağrı hissedilebilir. Uterin fibroidleri: Rahim duvarında kas ve fibroz dokudan oluşan uterin fibroidleri, kanserli olmayan fakat sert ve büyük olabilen tümörlerdir. Rahim fibroidleri taşıyanlar, adet görme esnasında daha şiddetli ağrı hissedebilirler. Adenomyozis: Bu rahatsızlıkta rahmi kaplayan doku uterusun kas duvarlarına doğru büyümeye başlar. Pelvik inflamatuar hastalık: Dişi üreme organlarının bu enfeksiyonuna genellikle cinsel yolla bulaşan bakteriler neden olur. Regl Sancısı Belirtileri Nelerdir? Adet krampları ve bu kramplarda birlikte gözlenebilen diğer belirtiler aşağıdaki gibi sıralanabilir: Alt karın bölgesinde yoğunlaşan sancılar. Adetten 1 ila 3 gün önce başlayabilen bu ağrı, adet başlangıcından 24 saat sonra en üst seviyeye ulaşır ve 2 ila 3 gün içinde azalır. Ağırlık hissi veren, sürekli bir ağrı (kasıklarda ya da iç bacaklarda da hissedilebilir). Bele yayılabilen ve uyuşukluk verebilen ağrı. Bazı kadınlar ayrıca aşağıda yer alan semptomları da gösterirler: Mide bulantısı, Yumuşak dışkılama, Baş ağrısı, Baş dönmesi. Kimler Daha Şiddetli Regl Görme Riski Altındadır? Aşağıdaki durumlarda menstrüel kramp riski daha şiddetli gözlenebilir: 30 yaşından küçükler, Ergenliğe erken, 11 yaşında veya daha erken yaşta girenler, Adet döneminde ağır kanaması olanlar, Düzensiz adet kanaması olanlar, Ailede adet sancısı öyküsü olanlar, Sigara içenler. Adet krampları diğer tıbbi komplikasyonlara neden olmaz, ancak okula, işe ve sosyal aktivitelere etki edebilir. Yine de, menstrüel kramplarla ilişkili bazı durumların komplikasyonları olabilir. Örneğin endometriozis, fertilite sorunlarına neden olabilir. Pelvik enflamatuar hastalık, döllenmiş bir yumurtanın uterus dışına implante olma (ektopik gebelik) riskini artırabilir. Regl Sancısı Nasıl Geçer? Regl (adet) sancısını gidermek için ilaçlar ya da takviyelerle birlikte yaşam stili değişiklikleri yapılabilir. Isı Uygulaması; Küveti sıcak su ile doldurup içine girmek ya da karnınızın alt tarafına koyabileceğiniz bir sıcak su torbası adet kramplarını hafifletebilir. Bununla beraber, adet sancısı için satılan bazı ısı yamalarından da fayda görebilirsiniz. Düzenli Egzersiz; Düzenli olarak, haftada 3 gün en az yarım saat yapılan egzersiz, beta-endorfin denen bir maddenin salınmasına yardımcı olur. Bu madde vücudun doğal ağrı kesicisidir. Bunun dışında egzersiz prostoglandinlerin daha çabuk yıkılmasını sağlayabilir. Diyet Takviyeleri; Bazı çalışmalar E vitamini, Omega-3 yağ asitleri, B-1 vitamini (tiamin), B-6 vitamini ve magnezyum takviyelerinin adet kramplarını azalttığını göstermiştir. Stresi Azaltma; Psikolojik stres altında olduğunuz zamanlarda adet kramplarınızın ve ağrılarınızın daha şiddetli olduğunu gözlemlemiş olabilirsiniz. Bu tür durumlarda meditasyon ve yogadan yararlanabilirsiniz. Regl Sancılarını Azaltan Bitkisel Yöntemler 1. Rezene 2. Adaçayı Adet dönemi yaklaştığında sabah ve akşam içeceğiniz bitki çayları bu dönemi sancısız ve rahat bir şekilde geçirmenizi sağlar. 3. Çuha Çiçeği Yağı Birçok kadın regl öncesi döneminde meme hassasiyeti, vücutta şişkinlik, su tutma, sivilce, depresyon, sinirlilik, ve baş ağrısı yaşıyor. Bu belirtiler çuha çiçeği yağı sayesinde en aza indirilebiliyor ya da tamamen ortadan kalkıyor. 4. Melisa Çayı 5. Sığla Yağı Sığla yağı kadınların regl sancılarını ortadan kaldırmak için son derece kıymetlidir. Sığla bir diğer ismiyle buhur yağı, sığla ağacından elde edilen bitkisel bir üründür. Adet Sancısı Nedeniyle Ne Zaman Doktora Görünmeli? Adet krampları her ay günlük yaşantınızı oldukça etkileyecek şekilde yoğun yaşanırsa, semptomlarınız giderek kötüleşirse veya önceden olmadığı halde 25 yaşından sonra şiddetli adet krampları yaşamaya başlarsanız, vakit geçirmeden bir uzmana başvurmanız gerekir
  19. Adaçayı binlerce yıldır geleneksel tıpta ağrı, ishal, soğuk algınlığı, sindirim ve ruhsal sorunların tedavisinde kullanılan şifalı bir bitkidir. Sıcak basması, sinirlilik gibi menopoz belirtilerini ve aşırı terlemeyi önleyebilir. Çayır ve meralarda bulunan adaçayı (Salvia officinalis), dişotu ve meryemiye adları ile de tanınıyor. 30-70 cm boyunda olan bitkinin menekşe renkli çiçekleri halka dizilişli, karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldıyor ve acımtırak, ıtırlı bir koku yayıyor. Adaçayı, çok eski çağlarda da şifalı bir bitki olarak biliniyor. 13. asırda “Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye” şeklinde sözlerle şifaları anlatılmaya çalışılan adaçayı, sıkça içildiğinde tüm bedeni güçlendiriyor, kalp krizi tehlikesini azaltıyor ve kötürümlüklerde çok yararlı olduğu biliniyor. Adaçayı binlerce yıldır geleneksel tıpta ağrı, ishal, soğuk algınlığı, sindirim ve ruhsal sorunların tedavisinde kullanılan şifalı bir bitkidir. Sıcak basması, sinirlilik gibi menopoz belirtilerini ve aşırı terlemeyi önleyebilir. Adaçayı Nasıl Hazırlanır? Malzemeler; 1 tatlı kaşığı kuru adaçayı veya 10 adet yaş adaçayı yaprağı 1,5 su bardağı su Hazırlanışı; 10 adet yaş adaçayı yaprağını veya kurutulmuş bir tatlı kaşığı adaçayını 1,5 su bardağı su ile birlikte bir cezveye koyun. Ocağın altını yakın ve kaynamasını bekleyin. Altını kapattıktan sonra yaklaşık 5 dakika demlenmeye bırakın. Ardından bir fincana süzerek çayınızı boşaltın. 1-2 dilim limon ilave ederek lezzetini arttırabilirsiniz. Tatlandırıcı ilave edecekseniz de şeker yerine bal kullanabilirsiniz.
  20. Adaçayı, ballıbabagiller familyasından Salvia cinsini oluşturan kokulu bitkilere verilen ad. Adaçayı binlerce yıldır geleneksel tıpta ağrı, ishal, soğuk algınlığı, sindirim ve ruhsal sorunların tedavisinde kullanılan şifalı bir bitkidir. Sıcak basması, sinirlilik gibi menopoz belirtilerini ve aşırı terlemeyi önleyebilir. Çayır ve meralarda bulunan adaçayı (Salvia officinalis), dişotu ve meryemiye adları ile de tanınıyor. 30-70 cm boyunda olan bitkinin menekşe renkli çiçekleri halka dizilişli, karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldıyor ve acımtırak, ıtırlı bir koku yayıyor. Adaçayı, çok eski çağlarda da şifalı bir bitki olarak biliniyor. 13. asırda “Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye” şeklinde sözlerle şifaları anlatılmaya çalışılan adaçayı, sıkça içildiğinde tüm bedeni güçlendiriyor, kalp krizi tehlikesini azaltıyor ve kötürümlüklerde çok yararlı olduğu biliniyor. Bilimsel olarak Salvia officinalis olarak bilinen adaçayı grimsi yeşil yaprakları ve odunsu bir sapı olan çok yıllık, yaprak dökmeyen bir çalıdır. Ballıbabagiller familyasından (kekik, lavanta, nane, biberiye ile birlikte) olan bu şifalı bitki Orta Doğu ve Akdeniz bölgelerine özgüdür. İlkbahar sonu veya yaz başında, adaçayı bitkileri lavanta ve beyazdan pembeye ve mor rengine değin değişen çiçekler açar. Adaçayı yaprakları trikom adı verilen küçük, saç benzeri yapılarla kaplıdır. Sabun ve kozmetik ürünlerinde parfüm olarak kullanılır. 1. Menopoz Semptomlarını Azaltır Menopoz sırasında oluşan hormonal dengesizliklere östrojen eksikliği neden olur. Adaçayı içindeki bileşikler östrojen benzeri özelliklere sahip olduğundan özellikle menopozda yaşanan sıcak basmaları, aşırı terleme ve sinirliliği önlemede yardımcı olmaktadır. Adaçayı yapraklarının ve takviyesinin, adet düzensizlikleri, dismenore (ağrılı adet dönemleri), amenore (adetten kesilme) gibi sorunlarla baş etme kapasitesi bulunmaktadır. 2. Gece Terlemelerini Azaltır Gece terlemelerinde ve aşırı terlemelerde, lavanta çiçeğinin yanı sıra yardımcı olabilecek tek bitki olarak gösteriliyor. 3. Sindirim Sistemine Faydalıdır Adaçayı yaprakları ve özü bağırsak hareketlerini yatıştırmak ve hazımsızlık belirtilerini azaltmak için gaz giderici bir bitki olarak kullanılır. Adaçayında bulunan rosmarinik asit mide ve bağırsak spazmlarını önleyerek ishal ve gastrit oluşumunu engelleyebilir. Yaprakları, bağırsaklarda meydana gelebilecek iltihaplanma, enfeksiyon ve abdominal kolik (iç organlarda oluşan kas spazmı nedeniyle ortaya çıkan ağrı) tedavisinde faydalıdır. 4. Boğaz vb. Hastalıklarına Adaçayı dıştan uygulandığında (çalkalama ve gargara), bademcik iltihabı, boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları, yutak ve ağız boşluğu iltihaplanmalarında veya ülserlerinde özellikle öneriliyor. 5. Kanı Temizler Kan temizleyici etkisi bulunan adaçayı, solunum organlarını ve mideyi balgamsı salgılardan temizliyor, iştah açıyor. 6. Kötü Kolestrole Ve Diyabete İyi Gelir Adaçayının uzun süreli (2-3 hafta) ve düzenli kullanımı (günde 2 kez çay olarak) kötü kolesterolün oluşmasını engelleyerek iyi kolesterol seviyelerini yükseltir. 7. Kanserle savaşır Adaçayı içmenin kolon kanserinin başlangıç evrelerini baskılayabildiği yapılan araştırmalarda görülmüştür. Adaçayı özlerinde bulunan karnosol, kuersetin ve rosmarinik asit gibi güçlü antioksidanlar kanser hücrelerinin büyümesini baskılar ve ağız kanseri, karaciğer kanseri, serviks kanseri, meme kanseri, böbrek kanseri ve cilt kanserine karşı etkili olabilir. 8. Alzheimera etkileri Araştırmalar adaçayı özünün hafif ve orta dereceli Alzheimer hastalığının belirtilerinin giderilmesinde etkili olabileceğini ortaya koymuştur. Bunu bellekte bir kimyasal haberci olarak çalışan ACH düzeylerinin parçalanmasını durdurarak yapmakta ve öğrenme, hafıza ve bilgi işleme yeteneklerinin iyileşmesine yardımcı olmaktadır. 9. Depresyona iyi gelir Kaygı giderici ve sakinleştirici özelliği olan adaçayının içerdiği diosmetin, apigenin ve luteolinin gibi antioksidanlar, depresyon ve stres ile mücadele sağlar. Günde bir bardak adaçayı içmek depresyondan kaynaklanan olumsuzlukla mücadele etmeye yardım eder. 10. Cilt sağlığına iyi gelir Adaçayı içeren topikal kremler (adaçayı yaprakları ile yapılan merhem) antibakteriyel etkisiyle egzama, sedef hastalığı ve akne gibi hastalıklara karşı bir savunma hattı oluşturur. Ciltte oluşan leke ve iltihaplı bölgelere düzenli olarak adaçayı özü uygulaması çirkin görünümleri kademeli olarak ortadan kaldırabilir ve UV ışınlarından kaynaklanan cilt kızarıklığını önler. Ayrıca ciltteki yaşlanma belirtilerinin giderilmesine yardımcı olabilir. Ayrıca Adaçayı… Saç derisini besler, kepeği önler ve saçları temizler. Adaçayı yağını incelterek saç diplerine uygulayın. 15 dk. bekledikten sonra her zaman kullandığınız şampuanınızla saçınızı yıkayın. Ağız ve diş sağlığına iyi gelir. 100 mililitrelik bir kâseye 1-2 damla adaçayı yağı, nane veya karanfil yağıyla karıştırılarak kullanılır. Suyla karıştırılmalıdır. Haftada 3 kez gargara yapılabilir ve yutulmamalıdır. Regl ağrılarına iyi gelir. Yağ inceltilerek karna ve kollara masaj yapılabilir. Menopoz kaynaklı sıkıntıları giderir. Yağ inceltilerek ayaklara masaj yapılır. Banyo suyuna eklenebilir. Bronşit ve astım için kullanılabilir. Banyo suyuna 3-5 damla esans yağı eklenir. Kesiklere, ufak yaralanmalara iyi gelir. Adaçayı yaprakları ezilerek lapa haline getirilir ve yaranın üstüne kompres yapılır
  21. Kahvaltı için dışarıdan aldığımız sürülebilir çikolatalara son. Bundan sonra kahvaltılık çikolatamızı evde yapıyoruz. Kahvaltılık Çikolata 150 gr. çiğ fındık 175 gr. bitter çikolata 175 gr. sütlü çikolata 3 çorba kaşığı pudra şekeri 3 çorba kaşığı fındık yağı 1 çorba kaşığı kakao 1 vanilya çubuğu Hazırlanışı Tercihen kabuklu olan 150 gr fındığı ızgara+fan modunda yaklaşık 10 dakika fırınlayın. 175 gr bitter ve 175 gr sütlü çikolatayı ben mari usulü eritin. Ardından fırındaki fındıklarınızı çıkartın. Eğer kabuklu kullandıysanız kabuklarını soyun. Bunu yapmanın kolay yollarından birisi de fındıkları iki bez arasında hafifçe ovalamak. Ardından fındıkları mutfak robotundan geçirin. Bu işlemi fındıklar sıcakken yapmak gerekiyor, böylece yağını sıcak olarak dışarı verecek ve kremamsı hali almasını sağlayacak. Aksi taktirde karışımınız kesilme ihtimali söz konusu. Önce toz olana kadar çekin. Bundan sonra da çekmeye devam edin. Birkaç dakika sonra tane tane halinden fındık ezmesi kıvamına doğru, oradan da iyice pürüzsüz bir kıvama gelecek. Fındıklar hala sıcakken 3 çorba kaşığı pudra şekerini eleyerek ekleyin. Sonra da 1 çorba kaşığı kakaoyu ve sıyırdığınız 1 vanilya çubuğunun çekirdeklerini ekleyin. Karışımın oda sıcaklığında donmasını azaltmak için de 3 çorba kaşığı fındık yağı ekleyin ve son olarak doğrayıcıdan tekrar geçirin. Çocukluk hatırası krem çikolatanızın hazır olması için son dokunuş da erittiğiniz çikolatayı bu karışıma eklemek ve iyice karıştırmak. Afiyet Olsun.. Tarif: Refika’nın Mutfağından
  22. Türk-İran ortak yapımı olacak Mest-i Aşk filmi Mevlana'nın hayat hikayesini anlatacak. Mest-i Aşk Filmi Hakkında Hande Erçel, İbrahim Çelikkol, Selma Ergeç, Boran Kuzum ve Bensu Soral gibi Türk oyuncuların yanı sıra İran‘ın sevilen oyuncularından Shabab Hoseini ve Parsa Pırouzfer da Mest-i Aşk filminde yer alıyor. Yönetmenliğini Hasan Fethi’nin üstleneceği Mevlana’nın hayat hikayesinin anlatılacağı Mest-i Aşk filmi için hazırlıklar sürüyor. Mesti Aşk filmi 2020’nin şimdiden en çok merak edilen vizyon projelerinden biri oldu. Mesti Aşk Filmi Konusu Mesti Aşk filminde Mevlana’nın hikayesi çok farklı bir bakış açısı ise İranlı bir yönetmen tarafından anlatılacak. Mesti Aşk filminde bilinenden çok farklı bir Mevlana profili olacağı konuşuluyor. Film Oyuncuları
  23. Kış içeceklerinden biri olan boza evde nasıl yapılır? Aşama aşama boza yapılışı. Boza Malzemeleri 4 su bardağı siyez bulguru 3 yemek kaşığı şeker yarım su bardağı pirinç veya bulgur 1 çay kaşığı kuru maya ve su Bu malzemeler boza yapımının ilk aşamasında kullanılır. Bu aşamadan sonrası için ihtiyaç duyacağınız malzemeler : 1,5 su bardağı şeker isteğe göre toz tarçın ve leblebidir Boza yaparken bulgur yerine yulaf, çavdar veya darı gibi diğer tahılları da tercih edebilirsiniz. Boza Hazırlanışı : Boza yapımı için dikkat etmeniz gereken en önemli noktalardan biri kullanacağınız tüm ekipmanların güzelce yıkanması ve arındırılmasıdır. Boza yaparken bir mayalanma süreci yaşanacağı için kirli kaplar ya da ekipmanlar, daha fazla mikrobun üremesine neden olabilir. Öncelikle kullanacağınız bulgur ve pirinci güzelce yıkayın ve 3-4 saat kadar suda bekletin. Daha sonra bol suda haşlayın ve malzemeniz iyice yumuşayınca ocaktan alın. Daha sonra haşlama suyunu karışımdan ayırmak için bir süzgeç yardımıyla süzün ve bulamaç haline gelen bulgur ve pirinçleri ayrı bir kaba alın. Bu karışımı üzerini örtmeden 1-2 saat karanlık bir ortamda dinlendirin. Bu esnada, maya ve şekeri karıştırın ve üzerine yarım su bardağı kadar su ekleyin. Bu karışımı da bulamacınızın içine ekleyin ve kabın üzerini örtün. Yine karanlık ve serin bir yerde 1 gün kadar bekletin. Eğer mayalanma işlemini daha sıcak bir ortamda gerçekleştirirseniz, yarım günde bu süreç tamamlanacaktır. Ancak çok sıcak ortamlarda maya dayanmadığı için, buzdolabını tercih edebilirsiniz. Ara ara kabın ağzını açıp, lapayı karıştırarak bekletin. 1 gün sonra şekeri karışıma ekleyin ve karıştırın. Bozanın tadına bakın ve su ve şeker oranını bu aşamada ayarlayın. Üzerine toz tarçın serperek ve yanında leblebi ile servis edebilirsiniz. Saklama koşulları nelerdir? Boza, serin bir ortamda asgari 15 gün saklanabilir, tercihen (+4°C’ de) buzdolabında saklanmalıdır.
  24. Feneroin

    Salep tarifi

    Kış aylarının sevilen ve lezzetli içeceklerinden biri olan salep nasıl yapılır? Salep tarifi Salep Malzemeleri : (1 kişilik salep için) 1 su bardağı süt (hangi bardakla içecekseniz o bardağı ölçü olarak alın) 1 çay kaşığı hakiki toz salep (aktarlardan bulabilirsiniz) Yarım tatlı kaşığı şeker (Şeker miktarını damak tadınıza göre ayarlayabilirsiniz) Üzeri için: İsteğe bağlı toz veya çubuk tarçın ya da zencefil kullanabilirsiniz. Püf noktası: Eğer salebinizin daha koyu kıvamlı olmasını isterseniz karışımın içine nişasta da ekleyebilirsiniz. Çünkü, hakiki salep marketlerden alınan hazır saleplerin aksine çok koyu kıvamlı değildir. Bu nedenle daha yoğun kıvamlı bir salep için nişasta kullanabilirsiniz. Hazırlanışı: Öncelikle sütün içine döküldüğünde homojen bir şekilde karışması için şekeri ve salebi bir kapta karıştın. Sütü ve karıştırdığımız şeker ile toz salebi bir tencereye koyun. Birçok tarifte; şeker ile salebi süt kaynadıktan sonra koymanız gerektiği yazar. Bu şekilde de yapabilirsiniz. Fakat bu yöntemde salebin topaklanma olasılığı daha fazladır. Karışımı kıvam alıp kaynayana kadar karıştırın. Kıvamını alıp, kaynayan salebin altını kapatıp servis edeceğiniz bardağa alın. Üzeri için isteğe bağlı miktarda toz tarçın ya da çubuk tarçın, dilerseniz toz zencefil serperek servis edin
  25. Kış aylarında içinizi ısıtacak bir içecek tarifi. Sıcak çikolata nasıl yapılır? Sıcak Çikolata Tarifi İçin Malzemeler 300 ml.yarım yağlı süt 1 yemek kaşığı kakao 50 gr bitter çikolata 1 yemek kaşığı toz şeker Hazırlanışı Yarım yağlı süt, kakao ve toz şekeri bir cezveye aktarın. Aralarda karıştırıp, kaynatın. Bitter çikolatayı küçük parçalara ayırın. Kaynayan bir su buharı üzerinde yer alan ayrı bir kapta benmari usulü eritin. Sütü fincanlara paylaştırın. Eritilmiş sıcak çikolatayı ekleyip, karıştırdıktan sonra sıcak sıcak servis edin. Afiyet Olsun.. Tarif : yemek.com mutfağından
×
×
  • Create New...

Önemli bilgi

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için Gizlilik poliçesini inceleyebilirsiniz.